25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı birlik, dayanışma ve mücadele günü nedeni ile Niğde Kesk Bileşenleri adına Niğde Hükümet Meydanında bir basın açıklaması yapıldı.
Niğde KESK Bileşenleri “kadın inisiyatifi”nce organize edilen 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Birlik. Dayanışma ve Mücadele Günü basın açıklaması Niğde Eğitim Sen Şube Sekreteri ve KESK Niğde Bileşenleri Kadın Komisyonu Başkanı Yasemin Dikdurak’ın okuduğu basın açıklamasıyla gerçekleştirildi.
Yasemin Dikdurak “kadının gerçek kurtuluşunun örgütlü mücadeleyle geleceğini, erkek egemen zihniyetin kapitalist sistem ve önceli olan sınıflı toplumların ürünü olduğunu, insanın insanlaşma mücadelesi sınıfsız ve sömürünün olmadığı bir toplum düzeniyle gerçekleşeceğini. Kadının gerçek özgürlüğününün ve her türden şiddete maruz kalmayacağı günlerin gelmesi için KESK çatısı altında örgütlenerek mücadele verdiklerini” söylediği basın açıklamasının tam metni aşağıdadır.
 
25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI BİRLİK, DAYANIŞMA VE MÜCADELE GÜNÜ
        25 Kasım’ın her yıl kadına yönelik şiddete karşı birlik, dayanışma ve şiddetle mücadele günü olarak anılması, Dominik Cumhuriyeti’nde kanlı bir diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabel Kız kardeşlerin 1960 yılında 25 Kasım tarihinde tecavüz edilerek öldürülmelerine dayanmaktadır. Bu olayın anısına, her yıl 25 Kasım tarihinde, kadınlar her türlü baskı ve şiddete karşı seslerini yükseltiyorlar.
       Mirabel Kız kardeşlerin vahşice tecavüze uğrayıp katledilmeleri, kadına yönelik çağlar boyunca uygulana gelen şiddetin kara bir sembolü olmuştur. Bu nedenle kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin bu günde vurgulanması da çok anlamlıdır. Kadına yönelik şiddet devam ettikçe kadınların şiddetsiz bir dünya mücadelesi de devam edecektir. Kadına yönelik şiddet, sadece kadınlara zarar vermekle kalmamakta, bütün şiddet biçimlerini de besleyerek güçlendirmektedir. Bu nedenle kadınların şiddete karşı mücadelesi aynı zamanda diğer bütün şiddet biçimlerine karşı mücadeleyi de içermektedir.
         2010 Yılında Kadına Yönelik Şiddet Hız Kesmedi, Kadınların Şiddet Karşıtı Mücadelesi ise Devam Etti
        Resmi veriler son yedi ayda 225 kadının öldürüldüğünü, 478 kadının tecavüze, 722 kadının tacize uğradığını söylemektedir. Kadına yönelik şiddet 2010 yılında önceki yıllara oranla kat kat artmıştır. Kadınlar evde, sokakta, işyerlerinde, çoğunlukla tanıdıkları erkeklerin tacizine, tecavüzüne, yaralayıcı ve öldürücü saldırılarına maruz kaldılar. Siirt’te olduğu gibi devletin koruması altındaki kurumlarda, okullarda yaşanan taciz ve tecavüz vakaları, kadına yönelik şiddetin sadece aile üyeleriyle sınırlı kalmadığını, çok daha geniş ve sistematik bir hal aldığını gösterdi. Devlet kadına yönelik şiddete karşı tarafsız değildir. Yasalarda kimi düzeltmeler olsa bile genel olarak zihniyet ve uygulama halen kadını erkeğe tabi görmekte ve aile içi şiddeti meşrulaştırmaktadır. Uygulama ile düzenlemeler arasında çelişkiler devam etmektedir.
          Öte yandan çalışan kadınlar bu yıl da işyerinde cinsel taciz ve mobbing uygulamalarına maruz kalmaya devam ettiler. Kadınların çalışma yaşamında maruz kaldığı ayrımcılık ve şiddetin özgül bir biçimini oluşturan bu uygulamalara karşı mücadele ne yazık ki henüz emekleme aşamasındadır.
          AKP hükümeti, kadına yönelik şiddete karşı önlem almıyor
         İktidara geldiği günden bu yana kadınlara üç çocuk doğurmayı öneren AKP iktidarı, aile içi şiddeti önlemek için etkin önlem almadığı gibi, kadına yönelik şiddetin diğer türlerini de üstü örtük bir şekilde meşru görmektedir. Kadınların haklarını ve özgürlüklerini sadece başörtüsü bağlamında gündemine alan hükümet, her gün işlenen kadın cinayetleri ya da cinsiyete dayalı türlü ayrımcılık ve şiddet türlerini görmezden gelmektedir.
        Devlet ve hükümet kadına yönelik şiddetle mücadele yükümlülüğünden kurtulamaz!
        Anayasa’nın görevi, cinsiyet temelli doğrudan ve dolaylı her türlü ayrımcılığı yasaklamak ve kadınların en temel insan haklarından faydalanabilmeleri için fırsat eşitliği sağlamaktır. Hükümet sadece ulusal mevzuat açısından değil, uluslar arası sözleşmelerden doğan yükümlülükleri gereği de kadına karşı her türlü şiddeti önlemek zorundadır. Anayasa’nın 90. Maddesi’nde düzenlenen “Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelerin üstünlüğü ilkesi” uyarınca CEDAW’ un ulusal mevzuatın üstünde görülmesi gerekir.
      Eğitim ve bilim emekçileri kadına yönelik şiddete karşı çıkıyor!
      Şiddet bir insan hakkı ihlalidir Kadına Yönelik Şiddete Son Verilsin!
      25 Kasım'da bir kez daha bizlere uygulanan her türlü şiddeti kınıyoruz! Ve geleceğin ellerimizde olduğu inancıyla, mücadelemizi bütün eşitsizlikler yok oluncaya dek sürdüreceğimizi bildiriyoruz.
 
      Ülkemizde toplumun şiddetten arındırılması, toplumsal barışın sağlanması için her tür ayrımcılık önlenmeli ve toplumsal sorunlara yönelik demokratik çözümü esas alan politikalar geliştirilmelidir.
     Başta eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik olmak üzere kamusal hizmetlere, kültürel ve çevresel kaynaklara bütçeden daha fazla pay ayrılmalıdır. İş Kanunundaki işyerinde cinsel taciz bölümü tanımı da eklenerek etkin bir şekilde uygulanmalıdır. Ayrımcılık da bir şiddettir ve kadınların işe giriş ile işyerinde karşılaştıkları her türlü ayrımcı uygulamaya son verilmelidir.
Kadına Yönelik Şiddete Son!
Bedenime Kimliğime Emeğime Dokunma!
Yaşasın Kadın Dayanışması!

Editör: TE Bilişim