Ülkemizin siyasal konjonktürü yâda toplumsal inişleri çıkışlarına daha yukarıdan bakıldığında toplumsal muhalefet öznelerinin her birinin ayrı ayrı ve top yekûn olarak nasıl bir cenderede sıkıştırılmak istendiği apaçık görülmekte. Ülkemizin siyasal düzeni açısından öteden beri gelen ve 2015 yılında üzerine katlanarak konan çok yönlü sorunların yarattığı belirsizliklerle yaşanan bir yıl geride kaldı.
 
        İç dinamiklerle beraber bölgesel ve uluslararası gelişmelere bağlı olarak derinleşen iktisadi-sosyal kriz, bugün geri plana düşmüş gibi görünse de kararsız bir dengede ifadesini bulan rejim krizini yaratan sorunların aşılamaması, Kürt sorununun bütün ağırlığıyla toplumun gündemine oturması, Suriye savaşı ve dış politika alanında yaşanan iflaslar vb. gelişmeler, 2015 yılında yeni boyutlar kazanarak siyasal sistemi bunaltan etkenlere dönüşmüş olduğunu ve bu somut durumu 2016 ya aktardığını görmekteyiz.
 
        Bugün tüm bu sorun alanları her an ciddi kırılmalara, alt-üst oluşlara yol açabileceği için, mevcut siyasal iktidarı fazlasıyla açmazla yüz yüze bırakmaktadır. Bununla birlikte, tüm bu sorun alanlarına rağmen, sınıf merkezli bir toplumsal mücadelenin gelişememesi mevcut iktidarı fazlasıyla rahatlatmaktadır. Zira iktidar sahipleri, kendisini hedef alan sosyal mücadele dinamikleri gelişmediği sürece yaşadığı çok yönlü krizleri yönetebilme becerisini defalarca göstermiş, hatta 1 Kasım seçimlerinde olduğu gibi kendi kazançla çıkmayı başara gelmiştir.
 
        Tam da bu gerçeğin bilinci ile hareket eden düzen güçleri, içerisinden geçmekte olduğumuz konjonktürde iki yönlü bir politikayı devreye sokmuş bulunuyor. İlki, toplumun üzerine bir ağırlık olarak çöken bu sorun alanları karşısında gelişebilecek mücadeleyi önden dizginlemeyi, buna öncülük edebilecek güçleri etkisiz ve hareketsiz kılmayı hedefleyen faşist baskı ve terör politikalarıdır.
 
        Hâlihazırda yaşanan kirli savaş uygulamaları, ilerici- demokrat - devrimci güçleri hedef alan polis operasyonları, kitle eylemlerine yönelik azgın saldırılar bu politikanın en dolaysız görünümleri olarak karşımıza çıkmakta.
 
        İkinci olarak, ağır iktisadi-sosyal sorunlarla boğuşan işçi ve emekçileri maniple etmeye yönelik sosyal demagojiye dayalı politikalar gündeme getirilmektedir. Öyle ki, tam bir göz boyama ve aldatmacaya dayalı manevralarla “asgari ücretin 1300 TL” yapılması örneğinde olduğu gibi çok daha kapsamlı yıkım saldırıları perdelenmeye çalışılmaktadır.Siyasal iktidar bu hamlelerle, gelişebilecek sosyal mücadeleleri dizginlemeyi, bunu başaramadığı yerde ise kontrol altında tutmayı hedefliyor. Zira geçtiğimiz süreçte yaşanan gelişmeler -metal iş kolundaki grevlerde olduğu gibi-, sınıf ve emekçi kitlelerde biriken hoşnutsuzluğun yer yer fiili eylemler biçiminde dışa vurabileceğini ve bu çıkışların hızla yayılabileceğini tüm açıklığıyla ortaya koymuştur.
 
       Siyasal iktidarın içerisinde debelendiği çok yönlü krizi derinleştirmenin ve olası bir çöküşü ertelemek için başvurduğu manevraları boşa çıkarmanın yolu ise, emekçilerin ezilenlerin yok ve hor gülenlerin merkezinde olduğu bir toplumsal mücadeleyi yükseltmenin yol ve yöntemlerini bulmaktan geçiyor.
 
      Tam da bu nedenle, bugün siyasal iktidarın saldırılarını boşa çıkararak ciddi kazanımlar elde etmek ve toplumsal yaşamı boğan yine bu  iktidarın yarattığı atmosferi bir parça olsun dağıtmak isteyen her siyasal özne, Demokratik Toplum Kongresinden çıkan talepleri inceleyip önümüzdeki hafta Ankara da yapılacak Halkların Demokratik Kongresi Genel Kuruluna yaşanan ablukanın dağıtılması için görüş ve önerilerini sunarak oradan çıkacak kararların ve eylem etkinliklerin yaşam bulması  için ortak mücadele vermelidir.
 
        Zira ağır sömürü koşullarından, gerici-faşist ablukadan, emperyalist politikaların yarattığı çok yönlü yıkımdan başkaca bir çıkış yolu görülmemektedir. An itibarıyla insanım diyen herkes için yapılacak çalışma açıktır: “Yerellerden başlayarak HDK Genel Kuruluna katılımı en geniş ölçüye ve kapsayıcılığa çıkartarak orada alınacak kararları yerellerde uygulamaya koymaktır. ” Toplumsal olanın siyasallaşması, siyasal olanında toplumsallaşması için mücadele verdiğini kurulduğu ilk günden beri formüle eden HDK hareketi ne kadar güçlenir ve etkisi artırsa demokratik bir ülkede yaşam ülkümüze ulaşmak o denli kolay olacaktır.