Açıklama şöyle ;
 
1 Ocak 2012’de başlayan zorunlu GSS ile sağlık alanında yaşanan
ticarileştirme uygulamalarının son halkası da tamamlanmak istenmektedir.
Sağlığın kamusal niteliklerinin ortadan kaldırıldığı, sağlık hizmetlerinin
sunumu ile finansmanının birbirinden ayrıldığı zorunlu Genel Sağlık
Sigortası sistemi ile aylık 295 TL’den fazla geliri olanlardan çeşitli
miktarlarda GSS primi tahsil edilecek. Ocak ayı sonuna kadar gelir testi
yaptırmayanların her ay için 213 TL borçlu sayılacak. 5510 Sayılı Kanunun
yasalaştığı 1 Ekim 2008 öncesinde göreve başlayan devlet memurlarının GSS
primlerinin en fazla üç yıl boyunca devlet tarafından karşılanmaya devam
edeceği, üç yıl içinde tüm kamu emekçilerinin maaşından yüzde 5 oranında
GSS primi çalışan payı kesileceği belirtilmektedir. 1 Ekim 2008 tarihinden
sonra memur olanların ise GSS priminin yüzde 7’sini devlet karşılarken,
yüzde 5’i çalışanların maaşından kesilecektir. Yani hükümet, kamu
emekçilerini 1 Ekim öncesinde ve sonrasında işe başlayanlar olarak
ayırarak, hem kamu emekçileri arasında kendince rekabet yaratmaya
çalışmakta ve resmen ayrımcılık yapmaktadır. 


Bu düzenlemeleri yapanlara sormak gerekiyor. Zorunlu GSS halkın yararına
olan bir düzenleme ise Meclis’te yeniden “kıyak zam” pazarlıkları yapan
milletvekilleri neden GSS kapsamı dışında tutulmuştur? 


Tüm bu emekçi düşmanı politikaları hayata geçirenler kamu emekçilerinin
sendikal hak ve özgürlükler mücadelesini sınırlamak, baskı altına almak
için elinden geleni ardına koymamaktadır. Üçlü Danışma Kurullarında
konfederasyonların görüşlerinin taslağa yansıyacağını ve kamu emekçilerinin
toplu sözleşme hakkının gereğinin yapılacağına dair söz verenler bırakın
haklarımızı savunmayı, açıkça yalan söyleyerek bize başka taslak Bakanlar
Kurulu'na başka taslak verecek kadar gözlerini karartmıştır. 
 

AKP hükümeti, başından sonuna bütün süreci kendisinin belirlediği,
“toplusözleşme” olduğu iddia edilen, ancak bize göre “toplugörüşme”
düzenlemesinden bile geri olan bir düzeneği yine kendi gölgesinde büyüttüğü
tek bir konfederasyon ile yapmak istemektedir. Bugüne kadar yürütülen
tartışmalar ve yasa taslağı üzerinde bakanlar kurulunda yapıldığı iddia
edilen değişikler KESK’i bir kez daha haklı çıkarmıştır. 


Tüm bu yoğun saldırılara maruz kalan kamu emekçileri olarak diyoruz ki;


1-Halkın yaşamını zorlaştıran ve sağlığı hak olmaktan çıkaran
düzenlemelerden derhal vazgeçilmeli ve herkese eşit, nitelikli ve
ulaşılabilir sağlık hizmeti için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. 


2- KESK olarak AKP’nin pek çok konuda olduğu gibi, 4688 sayılı yasada
yapacağı değişiklikler ile ilgili dayatmalarını kabul etmemiz mümkün
değildir. Gerek Anayasanın 90. maddesinin son fıkrası, gerekse altında
Türkiye’nin imzası bulunan 87 ve 98 sayılı İLO sözleşmelerine uygun bir
grevli toplu sözleşme düzenlenmelidir.


3- AKP hükümeti, Türkiye’nin dünyanın en fazla büyüyen ikinci ülkesi
olmakla övünmektedir. Büyüyen, kalkınan Türkiye söylemlerinin yaygınlaştığı
bir dönemde biz kamu emekçilerinin büyümeden hak ettiğimiz payı talep
etmemiz en doğal hakkımızdır. Resmi enflasyonun yüzde 10,45 halkın
enflasyonunun yüzde 20’leri bulduğu bir ortamda kamu emekçilerinin
ücretlerine en az yüzde 20 artış yapılmalıdır.


KESK yıllardır kamu emekçilerinin hak ve özgürlükleri için fiili ve meşru
mücadelesini sürdürmektedir. Emekçilerin ve ezilenlerin aleyhine olan tüm
uygulamalar itiraz ettiği için her zaman siyasi iktidarların hedef
tahtasında olmuştur. Son olarak dün çalışanımızın gözaltına alınmasını
gerekçe göstererek Konfederasyonumuza yapılan saldırı ile bunun son örneği
yaşanmıştır. Ancak bilinmelidir ki hiçbir baskı, zor, KESK’i haklı ve meşru
mücadelesini engelleyemeyecektir.


Kamu emekçilerinin gerçek sözcüsü KESK mücadelesini büyüterek yoluna devam
edecektir.
 
    
Editör: TE Bilişim