Kuruyemiş dükkânında bir diyalog:

-Hoş geldiniz. Buyurun!

-Ay çekirdeği alacaktım.

-Tuzlu mu tuzsuz mu?

-İkisinden de biraz alacağım, fiyatı nedir?

-Ne kadar olsun?

-Fiyatını söylerseniz ona göre karar vereceğim.

-Hangisinden olsun?

-Dedim ya ikisinden de alacağım ama önce fiyatını bilmem gerek. Bu arada yerli mi yabancı mı?

-İthal. Yok, yani yerli de adı ithal.

– (..!)

-Ne kadar vereyim?

-Fiyat söylemediniz ki hâlâ fiyat bekliyorum. Fiyatını bilmeden ne kadar alacağıma karar veremem ki…

Satış elemanı belli ki ay çekirdeğinin fiyatını bilmiyor. Çünkü fiyatlar sık sık güncellendiği için bazı ürünlerin üzerinde fiyat etiketi yok. Ay çekirdeklerinin önünde de yok. Arkadaş bilmediğini belli etmemek için benden ısrarla ne kadar ay çekirdeği alacağımı soruyor. Çünkü tarttıktan sonra, cihazdan fiyatlandırma yapacak ve bu işlem esnasında çekirdeğin fiyatı ne olmuş görecek.

Ben de şeytan azapta gerek misali ille de fiyat diyorum. Öyle ya; çekirdek bile olsa mutlaka fiyatı artmıştır diye düşünüyorum. O, “5 liralık çekirdek versene” devri biteli çok oldu. Hani her canımız sıkıldığında çitlediğimiz… Parklarda, bahçelerde, evde ekran karşısında sık sık yanımıza yoldaş ettiğimiz ay çekirdeğimiz…

En ucuz atıştırmalık olduğu için en fazla tercih edilen kara şimşeğimiz…

Biz büyük bir zevkle çitlerken, yakınımızdakileri sinir eden sevgili ve arsız arkadaşımız…

Çocukluğumuzda, ilk gençliğimizde sinemalarda baş tacıydı. O zaman henüz popcorn (patlatılmış) mısırlar bu kadar yaygın değildi. Bir kese kâğıdı çekirdeğin çöpünü umarsızca yere attığımız sinemalar da artık kalmadı. Şimdikiler bit kadar… Çekirdek çitlemeye kalksak insanlar rahatsız olur. Eski sinemalar çok büyük olduğu için çekirdek sesi rahatsız etmezdi. Koca koca yazlık sinemalarda en keyifli atıştırmalıktı çekirdeklerimiz… Ve yanındaki vazgeçilmezimiz gazoz ile…

Halk arasında genellikle günün her vakti güneşi takip eden, ona yüzünü dönen ve güneşe benzeyen özelliklerinden dolayı “günçiçeği… günebakan… gündöndü… günâşık” gibi isimlerle anılan ayçiçeği bitkisinin ülkemizde neden güneşle değil de ay ile ilişkilendirilerek “ayçiçeği” olarak adlandırıldığı bilinmemektedir. Türk lehçelerinde bu bitkinin yine güneş ile ilişkilendirildiği ve bu çerçevede adlandırıldığı görülmektedir. Bütün Türk lehçelerinde de diğer dünya dillerinde olduğu gibi kelimenin yapısında “güneş (kün/kön/gün)” vardır. Bunda bu bitkinin çiçek şeklini aldıktan sonra hep güneşi takip etmesi, onunla birlikte aynı yönde hareket etmesi ve şekil olarak da güneşe benzemesi ana etkendir. Nitekim Türk lehçelerinde de adlandırmalar güneş üzerinden yapılmıştır. Bütün dünyada güneş çiçeği olarak bilinen bitki, sadece Türkiye Türkçesinin yazı dilinde ortaya çıkmış bir karşılıkla ayçiçeğidir.*

Kaynaklarda anavatanının Kuzey Amerika olduğu, buradan önce Avrupa’ya daha sonra tüm dünyaya yayıldığı bilgisi yer almaktadır. Kızılderililer tarafından çekirdekleri öğütülmek suretiyle un olarak, çiçekleri ise sebze yemeği olarak tüketilirmiş. Her ne kadar Amerikalı olduğu yazılıp çizilse de bu güzelim altın sarısı çiçeğin Ege yöresinde anlatılan şöyle bir efsanesi vardır:

“Altın rengi saçları, deniz mavisi gözleri ile güzeller güzeli Pers prensesi Clytie, Güneş tanrısı Apollon’a âşık olur. Ancak Apollon aşkına karşılık vermez. Bunun üzerine yemeden içmeden kesilen prenses, dere-tepe, dağ-bayır gezerek sevdiğinin gökyüzünde kendisini göstermesini bekler. Apollon ona karşılık vermediği gibi bir de gidip Clytie’ nin kız kardeşi Leucothoe’ ye âşık olur. Clytie aşkından bitkin düşer, güneşe bakarken başı dönmeye, gözleri kararmaya başlar. Güneşin kavurucu ışıklarına dayanamaz ve ölür. Apollon, Clytie’ nin cansız bedenini görünce çok üzülür ve göklerin tanrısı Zeus’a bir şeyler yapması için yalvarır. Zeus da Clytie’yi sapsarı yapraklı, güneş şekline bürünmüş, çok güzel bir çiçeğe dönüştürür. O günden sonra günebakan suretindeki Prenses Clytie, âşık olduğu Apollon’u sonsuza dek takip edecek ve aşkını ölümsüzleştirecektir.”

Gelelim günümüze… Güneşe yüzünü dönerek hayatını sürdüren güzel prenses ay çiçeği, ülkemizde yağ üretimi için genelde Trakya-Marmara Bölgesinde, çerezlik üretimi için çoğunlukla İç ve Doğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilmektedir. Trakya Bölgesinde “Trakya’nın sarı gelini” olarak anılan ayçiçeğinin yetiştiği tarlalar bugün yabancıların elinde. Gazeteci yazar Soner Yalçın “Saklı Seçilmişler” adlı kitabında şöyle yazıyor: “Tekirdağ’dan Kabatepe’ye kadar dolaşın etraftaki çoğu tarlada ayçiçeği var. Tarla kenarlarında levhalarda Pioneer-DuPont firmasının özel numara verdiklerini göreceksiniz. Kilometrelerce tarlada bu şirketin denetiminde üretim yapılıyor.”** Sözü edilen firmanın hibrit tohum üretiminde dünyadaki en büyük pazar payına sahip firmalardan olduğunu da kısa bir bilgi olarak ekleyelim.

Türkiye’deki ayçiçeği tohumu ithalatının vardığı boyutlar bu yazının konusu değil. Biz gelelim ay çekirdeğimize… Geleneksel atıştırmalığımız ay çekirdeği son yıllarda başta Çin olmak üzere yabancı ülkelerden ithal edilmeye başlandı. Siyah ay çekirdeği halkın damak tadına uygun bahanesiyle tonlarca ay çekirdeği ithal ediliyor. Tüm Kuruyemiş Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜKSİAD) Başkanı Hüsamettin Karaman, yerli ay çekirdeğinin fiyatının siyah Çin çekirdeğinin fiyatının yarısından düşük olmasına rağmen tüketicinin, ithal Çin çekirdeğini tercih ettiğini ifade ediyor ve şöyle söylüyor; “Çin’deki ay çekirdeği ithalatı yerli ay çekirdeği üretim tüketiminde önemli düşüşe neden oluyor.” (Basın)

Sözün özü, ay çekirdeğine hem devlet hem de halk eliyle darbe vuruluyor. Bu arada unutmadan söyleyeyim. Kuruyemişçide tuzlu ay çekirdeği 48 lira, tuzsuz ay çekirdeği ise 46 lira…

Keyifli çitlemeler…

Tülay Hergünlü

İstanbul, 21 Ocak 2022