25 yılı aşkındır inat ve ısrarla yürütülen neoliberal politikaların yaşamı mikronize ederek insanın insana,doğaya,işine,ekmeğine hayatın tüm reklerine yabancılaşması beklenirken 4+4+4 ile eğitimine kürtaj ve ertesi gün paplarıyla yatak odalarına, kentsel dönüşümlerle arsa yağmalarına, güzvencesiz ve esnek çalışma koşullarının yasallaşmasına, özelleştirme politikalarına,Tekel Direnişlerine “Fransız” kalanların ne olup ta on günü aşkındır gaz,cop,yaralanma hatta ölüm pahasına 70 i aşkın il de alanlara çıkıp meydan okuma cüretine kavuştukları üzerine daha çok yazılıp konuşulacağa benzer.
Tüm bu yorum patlaması içerisinden kendimce en anlamlı bir kaçını paylaşmak isterim:
Taksim Gezi Parkı direnişi ve devamında “Penguen Belgeseli” yayınlayarak “haber” kanalı olduğu iddasında olanlara Penguen Mizah Dergisi, Semiryan Midyat, Hayat TV ve Halk TV kelimenin tam anlamıyla “cuk” oturan yorumlar getirerek,
Nuray MERT 7 Haziran tarihli BİRGÜN gazetesindeki köşesinden “eşit,özgür bir dünya için mücadele verdiğini dillendirip ama inanmayanlar yorumu bırakın Taksim Gezi Parkında yaşananları izleyip keyf alın” yorumuyla,
Ve bir Galatasaray taraftarı olmama rağmen Beşiktaş ÇARŞI Grubunun taksim gezi parkı direnişi içerisindeki gelişmeleri içeren “Teşekkür Mektubu” buyla benzerlerinden ayrılarak daha samimi ve gerçekçi buldum.
Gelelim Çarşı’nın 7 Haziran 2013 Tarihli “Teşekkür Mektubu”na:
“ Bir bahçeye giremezsen
Durup seyran eyleme
Bir gönül yapamazsan
Yıkıp viran eyleme…
Gördüğü şiddet yüzünden yaralanmış tüm insanlarımıza geçmiş olsun der, yaşamını yitirmiş olan insanlarımızın ailelerine ve yakınlarına başsağlığı dileriz. Mekanları cennet olsun, hatıraları yaşasın…
İstemeden de olsa kimilerine bir zararımız dokunmuşsa…
Geride bıraktığımız tek bir çöp için dahi halkımızdan ve dünyadan en onurlu işini en az ücret karşılığı yapan tüm temizlik işçilerimizden özür dileriz…
Bilenler bilir bizi; Gerektiği zaman özür dileyenleri severiz. Hayatı futbol değil, futbolu hayata feda edenler olarak, yaşadığımız bu süreç zarfında, çocukluğumuzdan beri vurmalı çalgıların ustası analarımıza…
Kapısını arkadan sürgülemeyen semtimizin güzel sakinlerine…
“Direnmeye gittim gelicem” diyen esnafına…
“Semt bizim aşk bizim” şarkısının hakkını verirken, yere düşen insanlara korkusuzca kalkan olan delikanlılarımıza…
Seccadesini sedye yapan cami imamına, su taşıyan kilise papazına…
Başka renklere gönül verip rekabetini maneviyata saklayanlar…
Dualarını iyi niyetlerini bizden esirgemeyen Antartika’daki penguenlere…
Şerefini patronlarına devreden medyaya karşı kalemini kırıp onurlu tavır sergileyen basının tüm emekçilerine…
Duyarlılıklarını esirgemeyen sanatçı, yazar, şair ve düşünürlere…
Emekçi ve emeklilere…
Starbucks’ın alnının ortasına “Yaşasın tam bağımsız Kurukahveci Mehmet Efendi” yazan zekâya…
“Sinirlenince çok güzel oluyorsun Türkiyem” diyen dikkate, haksızlığın, kibrin fırlattığı taşlara karşı göğsünü siper eden kadınlarımıza…
“Sinirlenince çok güzel oluyorsun Türkiyem” diyen dikkate, haksızlığın, kibrin fırlattığı taşlara karşı göğsünü siper eden kadınlarımıza…
Gönüllü doktor ve avukatlarımıza…
“Bi başına çoraplarını bile giyemez, eksantirik kitaplar dışında kitap, dergi okumaz; etliye, sütlüye, dertliye, asgari ücrete, evin ekmeğine karışmaz, yanında bomba patlasa umurunda olmaz” denilen velakin herkese çalımını atıp röveşatasını yapan gençliğimize…
Selam veren tüm dostlara…
Yolda bize eşlik eden Beşiktaş sahilinin martılarına ve gölgesini bizden esirgemeyen ağaçlara teşekkür ederiz…”
Evet, “çalımını atıp röveşatasını yapan gençliğimize” ve diğer taraftar gruplarından açık ara önde mücadeleyi götüren ÇARŞI’ya yürekler dolusu teşekkürler.