Ülkemiz sendikal mücadele deneyimlerinden bilindiği üzere dipten gelen büyük dalgalar esnasında “sendikal bürokratizmin” labirentlerinde kaybolmuş sendikal önderliklerin olumlu yönde etki yapamadığını,kendi karekterine uygun olarak toplumsal çalkantıyı geçiştirme yönünde adımlar attığını çok iyi bilenlerdenim.
     İstanbul Gezi Parkı  direnişiyle patlak veren protestolar karşısında emekçilerin örgütlü oldukları konfederasyonların hemen hepsinde “geçiştirme” dürttüsü baskın gelerek ilk beş gün seyretmekle yetindiler. Bu ruh halinden ilk kurtulan KESK ve ona bağlı sendikalar oldu. Elbette sınıf bilinçli üyelerinin yaptığı baskıyla. Peşinden  DİSK “iki saatlik uyarı” eylemliliği yapacağını deklere etti. Biz sınıf sendikacı kimliğimizle çok iyi biliyoruz ki sendikal bürokratizm böylesi geniş kapsamlı toplumsal eylemlerde hep geriden tavır koymuştur.
      Halbu ki tam da  yapılması  gereken 15-16 Haziran ruhunu kuşanarak öne atılmak, fabrikalar, OSB'ler ve sanayi havzalarında fiili grevlerle Türkiye işçi sınıfının tarihine ve misyonuna yakışan şekilde kararlar alınmasıdır.Türkiye'de son bir haftadır daha önce görülmedik kitlesellik, yaygınlık ve inatçılıkta bir dipten gelen dalga durumu yaşanıyor.
      Çoğunluğunu daha önce herhangi bir politik eyleme katılmamış gençlerin ve kadınların oluşturduğu değişik görüş, yaş ve eğilimdeki yüzbinler, sokaklara çıkmakla kalmayıp azgın bir polis terörüne rağmen günlerdir gerilemiyor, pes etmiyor, dövüşüyorlar.
       On yıllardır birikmiş bir öfkenin patlaması bu. Temelinde neoliberal kapitalizmin açgözlü kar hırsına ve bundan kaynaklanan azami egemenlik zorbalığına duyulan tepkiler yatıyor bu patlamanın.Yani biz emekçi sınıfının sınıf olarak ikirciksiz sahiplenip önüne düşmesi, harekete geçmekle de yetinmeyip emeğin kurtuluşu doğrultusunda ilerletmek üzere kendi damgasını vurması gereken bir tarihsel anlardan geçmekteyiz.
     Sınıf bilinçli sendikal kadrolar, ilericiler, devrimciler ve sosyalistler  boylu boyunca hareketin içindeler, onun hem içerik, hem biçim hem de ürettiği değerler bakımından emeğin ve emekçi insanlığın tarihsel değer ve amaçlarına uygun bir çizgide gelişimi için günlerdir ellerinden gelen çabayı harcıyorlar. Ancak işçi sınıfının sınıf olarak harekete geçip üretimden gelen gücünü kullanarak sürece ağırlığını koyması hala bu gün (04,06,2013) KESK’in uyarı grevini öne çekip 1,5 güne çıkartmasına rağmen sağlanabilmiş değildir.
        An itibarıyla tüm gözler özellikle DİSK'e çevrilmiş durumdadır. Ancak eylemlerin başlamasının üzerinden 1 hafta geçtikten sonra bugün (4 Haziran) nihayet toplanan DİSK Yönetim Kurulu, TEKEL Direnişi sırasında da tanık olduğumuz gibi bu kez de ipe un serme eğiliminde olduğunu gösterdi. DİSK hala hükümete çağrı yapıp “halka kulak vermesini” istemekte, eğer hükümet “şiddeti durdurup bu taleplere yönelik adım atmayacak olursa” ancak ondan sonra “halkın meydanlardan yükselen talebine kulak vereceğini” ve lütfedip “hayatı durduracağı” tehdidiyle zevahiri kurtaracağını zannetmekte. Bu arada “dostlar alışverişte görsün”  kabilinden bazı “ihtar eylemleri”yapılacakmış!..
      Kuruluş harcında Kavel, Berec, Demir-Döküm işçilerinin gözüpek ataklığının, 15-16 Haziran'ları yaratan işçi sınıfının militan reflekslerinin yattığı DİSK adına utanılacak bir tutum ve tablodur bu!.. DİSK'in içini ve ruhunu bu denli boşaltıp onu 1 Mayıs arefesinde bile koltuk kavgalarıyla boğuşur hale getiren herkesin ortak eseridir bu tablo!..
     Evet, tam da yıldönümü arefesinde 15-16 Haziran ruhunu kuşanarak öne atılmalıyız; iş yerlerimizden fabrikalardan, OSB'ler ve sanayi havzalarında inisiyatif kullanarak gerçekleştirilecek fiili grevler yanında değişik biçimlerdeki eylemlerle ülkemiz emekçi sınıfının mücadeele tarihine ve misyonuna yakışan yapılmalıdır.
     Toplumu kürtaj yasaklamalarıyla, alkol düzenlemeleriyle,çılgın projeleriyle, Suriye batağı içinde yaşanan Reyhanlı faciaslarıyla, 1 Mayıs yasaklarına kadar bir dizi sayısız gelişme ve her durumda uygulanan dizginsiz polis terörüyle, rekor sayıda gazetecinin hapse tıkılması, medyanın iyiden iyiye iktidar dalkavukluğuna geçişinin sağlanmasıyla, Türkiye’nin adeta tüm derelerine baraj kurup memlekette ne kadar doğa güzelliği varsa açgözlülük içinde katletme çabasıyla, tüm bunları  yaparken takınılan “hotzotçu” tutum, geniş bhalk yığınlarını canından bezdirme noktasına getirmiş ve “artık yeter”  diyerek alanlara dökülmüştür.
    Gün sendikalar ve bağlı oldukları konfederasyonlar için oyalanma,savsaklama, görmezden gelme günü değil tüm güçleriyle sokağa inip, alanları tutma günüdür.