31 Mart 2011’de Libya için gönlümden geçenleri;

Tam yüz yıl önce kolumuz kanadımız kırıktı, devlet olarak elimizi uzatamadık. Bir avuç aslan gelebildi imdadına ancak. Ne talihsiz bir diyardasın ki tam yüz yıl sonra yine aynı sırtlanların koalisyonu üzerine çullandı. Talihsizliğin asıl büyüğü ise yekvücut yanında olması gereken Türkler seni sırtında bıçakladı.. "

 Bir gün kaybedecek olsan da sen benim Son Osmanlımsın. Gerçi vuruşa vuruşa öldüğün zaman boynu bükük Arapların Eşref Senceri, Enveri, Atatürkü olacağını sen de çok iyi biliyorsun. Eminim ki aldığın güç, sırtını verdiğin ruh da tam yüzyıl önce göçebe kıyafetleri ile destanlar yazan bir avuç Osmanlının gösterdiği kahramanlıklardır.

 Tarihi her zaman önce yalancılar yazar. Ama bir gün gerçek ortaya çıkacaktır.

Bizler sana diktatör desek de sen halkının ikinci Ömer Muhtarısın. Dayanabilir de ayakta ölürsen bir Enver bir Atatürk olacaksın.”

diye yazmışım. Ama ne yazık ki bir sahip çıkanın olmadı tıpkı Osmanlı gibi ve bugün düşürdüler seni en sonunda. Libya şu an “Allah-u Ekber” çığlıklarıyla büyük bir sevinç içinde NATO’yu alkışlıyor. Senin talihsiz ülkene baktıkça Nazım Hikmet’e “Ağa Camii” şiirini yazdıran Beyoğlu’ndaki o tarihi müptezellik geliyor aklıma.

Kıbrıs’ta Türk’ün bayrağı yere düştüğünde bir sen sahip çıkmıştın, ödeşme zamanıydı, vurduk seni sırtında, ödeştik artık Kaddafi…

İslam Dünyası, sizin de gözünüz aydın, düşürdünüz Kaddafi'yi... Ama yine de ben sözümü söyleyeceğim:

NATO'yu “Allah-u Ekber” diye alkışlayan bir Müslüman olmaktansa Kaddafi gibi bir diktatör olmayı tercih ederim.