Bugün, 12 Eylül askeri darbesinin 31. yıldönümü. Aradan tam otuz bir yıl geçmiş olmasına karşın, Türkiyem hâlâ darbe yasalarıyla yönetilen, düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğünün olmadığı, karakolda ve sokakta işkencenin devam ettiği bir ülke olmanın utancını yaşıyor.
      12 Eylül darbesinin yasal ve fiili bütün uygulamaları ve sonuçlarının ortadan kaldırılması uzun yıllardır Türkiye'de demokrasi mücadelesinin en önemli unsurlarından birisi olmuştur. Ancak Anayasa'dan çalışma yasalarına kadar birçok alanda 12 Eylül'ün antidemokratik hükümleri bugün de varlığını ve etkisini sürdürmektedir. Temel hak ve özgürlüklerden, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne, siyasi partiler yasasından, "barajlı"seçim yasalarına kadar 12 Eylül zihniyeti egemenliğini her alanda maalesef hala sürdürmektedir. 
      12 Eylül, yaklaşık 1 milyon kişinin göz altına alındığı, bütün evlerin arandığı, binlerce ton kitabın yakıldığı, insanların işkencelerde idam sehpalarında öldürüldüğü, sendikaların kapatıldığı, grevlerin yasaklandığı, bütün demokratik mekanizmaların ortadan kaldırıldığı karanlık bir dönem olarak tarihteki yerini almıştır. Canım ülkem, aradan tam otuz bir yıl geçmesine rağmen tarihinin bu karanlık sayfası ile yüzleşebilmiş değildir.
      12 Eylül bugün demokrasinin-özgürlüklerin kısıtlanması, her türden hak arama arayışının baskı altına alınması, eğitimin-sağlığın özelleştirilmesi, gençlerimizin alkol ve uyuşturucu batağında yok edilmesi; toplumun gerici-milliyetçi düşüncelerin etkisi altında şekillenmesi, ekonominin IMF'nin emirlerine bırakılması ve ülkemizin emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yönetilmesi anlamına geldiği hiç bir zaman unutulmamalıdır.
     Topluma karşı suç işlemiş, işkencelerde ve idam sehpalarında yüzlerce insanımızın ölmesine neden olmuş olan dönemin tüm sorumluları yargılanmalıdır. 12 Eylül hukukuna son verilmeli, sadece "sivil" değil, demokratik ve özgürlükleri güvence altına alan bir anayasa hazırlanmalı, yurttaşların demokratik hak ve özgürlüklerinin korunması, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi devletin anayasal sorumluluğu olmalıdır.
     Bugün bu karanlık tarihle hesaplaşmak, 12 Eylül düzeni karşısında gerçekten bağımsız, demokratik bir Türkiye'yi savunmak, onun için mücadele etmek anlamına gelmektedir. 12 Eylül ile hesaplaşmak, her türden gericiliğe, ırkçılığa ve emperyalizme karşı eşitliğin savunulmasından, barış ve kardeşlik düşüncelerinin yaygınlaştırılmasından geçmektedir.      12 Eylül'ün karanlık yüzü ile ancak emekçilerin top yekün devrimci iradesini ortaya koymalarıyla yüzleşilebilir. 12 Eylül cunta zihniyeti yaşamın her alanında kendi zorunu dayatarak yatay ve dikey örgütlülüğünü inşa etmişti. Dayatılan bu "zihniyeti" emekçilerin ve ezilenlerin birlikte vereceği mücadele ile parçalanacağı hep bir ağızdan alanlarda haykıralım.