Dinimizde bir imam kavramı var da görevlerine bakılırsa bizim imam bilgimizin yenilenmesi gerektiğini düşünüyorum. Evet, imam rehber de nerenin rehberi, işte sıkıntı burada.
      Öncelik Allah'ın imam dedikleri nebiler (peygamberler). Adem AS’dan son peygamber olan Peygamberimiz Muhammet Mustafa S.A.V. Efendimize kadar hepsi imam olarak değerlendiriliyor.
 
ENBİY–72: Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya’kûbe nâfileh (nâfileten), ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne).Ve ona, İshak (A.S)'ı ve nafileten (ilâveten) Yâkub (A.S)'ı vehbî (armağan) olarak verdik.hepsini salihler kıldık.
ENBİY–73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne). Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
      
         Ve görevleri, Allah'ın emri ile insanlardan bu imamlara tabi olanları hidayete erdirmek. Sabikûn-el evvelînde, İmamları Peygamberimiz Muhammed Mustafa S.A.V. Efendimize tabi olmuşlardır (hani tabi olmak yoktur diyen birçok bilmiş varda).
 
A’RÂF–158: Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne).De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah'ın resûlüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve O'nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, Allah'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete eresiniz.”
      
         Eee, Sahâbe gibi olalım demeniz için sizin de imamınız olması lâzım ki hidayete eresiniz. O imam dediğiniz hocanız sizi hidayete erdire bilecek mi? Öyleyse, mutlaka sizi hidayete erdire bilmek için kendisinin de hidayete ermiş olması lâzım. Yoksa koca bir yalancıdır hem de Allah'a karşı bir yalancı.
 
YÛNUS–35: Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn (tahkumûne). De ki: “Sizin ortaklarınızdan Hakk'a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var mı?” De ki: “Allah, Hakk'a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk'a hidayet eden (ulaştıran) mı tâbî olunmaya daha lâyıktır (daha çok hak sahibidir) yoksa hidayete erdirilmedikçe, kendisi hidayete eremeyen kimse mi?” Artık size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
 
      Peki, peygamberlerin olmadığı dönemde imam var mı dersek? Tabii ki var. Bu imamlar, velayette irşat kademesine ulaşmış Allah dostlarının arasından Allah'ın seçtiği imamlar. Neden seçtiği dedik, Allah nebilerin hepsini imam kılmışken; Nebileri vekaleten imamlık yapanlar ise irşada ulaşmış Allah dostlarının içinden bir tane seçilir ( MÜCEDDİT).
 
SECDE–24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hâsıl etmiş oldukları için.
     
        “Şart mı be kardeşim, Allah ile kul arasına kimse girmez” diyen ve bu safsataya inananlar için önemlidir. Neden mi? Son noktada boğazınıza kadar batmayın diye. Çünkü keşke bile deme şansınız yoktur. Kıyametten sonra Allah'ın huzurunda toplandığımız zaman Allah, tâbi olduğumuz imamlarımız ile çağırıyor ve imamları ile gelenlerin kitapları sağlarından veriliyor.
 
İSR–71: Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). O gün bütün insanları, (Allah'ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).
      
         Peki, sizin imam sizi hidayete erdiremedi ise ki kendisinin de hidayetin ne olduğu  hakkında bir bilgisi yoktur. Başlangıçta insan olarak zayıf yaratıldığınız için gene bu haliniz ile Allah'ın huzurunda kavga ederek birbirinize hesap soracaksınız. Hani “Allah ile kul arasına kimse giremez” diyen ve hidayete “doğru yol İslâm'ın beş şartı yeter” diyen kibirliler ile işiniz zor.
 
İBRÂHÎM–21: Ve berezû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ ecezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs(mahîsın).Hepsi Allah'ın huzuruna çıktılar. Ve zayıf (güçsüz) olanlar kibirlenenlere şöyle dediler: “Muhakkak ki; biz size tâbî olduk. Şimdi siz, Allah'ın azabından bir şeyi bizden giderebilir misiniz?” Onlar: “Eğer Allah, bizi hidayete erdirseydi elbette biz de sizi hidayete erdirirdik. Sabretsek de, sabretmesek de bizim için aynıdır. Bizim için kaçacak bir yer yoktur.” dediler.  
  
       “Kendileri muhtaç himmete başkalarına himmet ede” işte Allah o durumda olan kişilere ne diyor. Allah'ın huzurunda kavga ettikleri için.
KAF–28: Kâle lâ tahtesımû ledeyye ve kad kaddemtu ileykum bil vaîdi.(Allahû Teâla): “Huzurumda kavga etmeyin. Size daha önce vaadimi (cezamı) bildirmiştim.” der.      
Hidayet çok önemli mi? İslâm’ın beş şartı ile biz kurtuluruz diyorsanız valla pes bu kadar ayetten sonra. Allah, siz hidayete ermediyseniz sizin ile ilgilenmez ki. Çünkü hidayete ermeyen kişi dalalettedir. Allah'a ulaşma olan hidayeti, farkında olmadan kabul etmediğiniz için gerçeği örten kişi olarak kâfir ve dalalette olunduğunu bilin.
 
RA’D–27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” 
         Sizi rabbinize davet eden mutlaka bir kişi olmuş veya olacaktır (ki bu yazıyı okuyan kişide Allah'a davet edilmiştir).
     
         Peygamberimiz S.A.V. Efendimiz davet etmiş!
KASAS–87: Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne).
Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve RABBİNE DAVET ET (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
     
         Sabikun-el evvelin de davet etmiş!
YÛSUF–108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn (muşrikîne).De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) ALLAH'A DAVET ETTİĞİMİZ yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
     
         Allah'a teslim olan Allah dostları da davet eder!
FUSSİLET–33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
     
         Tamam, ben böyle bir şeye inanmam davet diye bir şey yoktur diyen de çıkar. O zaman bu ayeti onlara okuyun.
 
AHKÂF–31: Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).
Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF–32: Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
      
        Neden hep Allah'a davet ederler ki bu kişiler diye bir soru aklınıza takıldıdı ise bilin ki asıl davetin sahibi Allah’tır.
 
YÛNUS–25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin). Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.  
      
         Biz namaz kılıyoruz, infak ediyoruz diye birçok amelinizi sayabilirsiniz. Siz, davete icabet etmemişsinizdir ve bu nedenle inkârda sayılırsınız. Allah, sizi kendisine davet edecek veya ettirecek. Sırf dalaletten kurtulun hidayete erin, dostum olun ve her iki saadetin sahibi olun diyecek, sizde davete icabet etmeyeceksiniz. Bu inkâr değil de nedir.
 
TEVBE–54: Ve mâ meneahum en tukbele minhum nefekâtuhum illâ ennehum keferû billâhi ve bi resûlihî ve lâ ye’tûnes salâte illâ ve humkusâlâ ve lâ yunfikûne illâ ve hum kârihûn(kârihûne). Ve onların infâklerinin, onlardan kabul edilmesine mani olan şey, ancak Allah'ı ve O'nun resûllerini inkâr etmeleri ve namaza üşenerek gelmeleri ve onların ancak kerih görerek infâk etmeleridir.
      
        Aslında bu dönemde din öğretmek ile görevli olanlar Kur’an’dan İslâm'ın (teslim olmayı) ihata edemedikleri için. İnsanların pek çoğunun İslâm'ın beş şartı ile hidayetlerini engellerler. Tabii ki bunlarda Kur’an’da imam adı altında isimlendiriliyor.   
 
KASAS–41: Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne).Ve Biz, ONLARI ATEŞE DAVET EDEN İMAMLAR (ÖNDERLER) KILDIK. Ve kıyâmet günü onlara yardım olunmaz.
 
        Şimdi sizin imamınız kim?
         Sizi Allah’a davet eden imamınız var mı? Peki, ne yapmayı düşünüyorsunuz ki, hiç huzur aradığınız olmadı mı?
       Davete icabet etmez iseniz, yani Allah’a ellerinizi açıp “ya Rabbim! Ruhumun sana ait olduğunu ve bende bir emanet olduğunu biliyor ve sana ermek, ermiş olmak yani derviş olmak, Senin velilerinden (dostlarından) olmak istiyorum. Ne olur benim hidayetçi imamım kimse beni ona ulaştır.” diyerek, bir hacet namazı kılarak Allah'dan isterseniz huzur bulursunuz.
 
Yoksa hüsranda bir yaşam ve sonsuz bir cehennem sizi bekliyor. Nuh’un oğlu gibi, kendinizi kurtara bilecekmişsiniz gibi, NEDİR BU KİBİR?