Doğru oturup, tamda doğru konuşma zamanı. Yetkili oldukları oranda etkisiz olan bazı sendika ve konfederasyonların gayretkeşliğinde “12 Eylülden Kalma Anti-demokratik Kıyafet Yönetmeliğine Karşı Çıkmak” kisvesi adı altında kamu kurum ve kuruluşlarına “Dinsel Simge” sokulması, eğitim-öğretimin “dini ritüellere” uygun biçimde verilmesi gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

     Memur Sen, 18 Mart tarihinden itibaren kamu kurumlarına serbest kıyafet ile gideceğini açıklamış bulunuyor. Memur Sen’e bağlı Eğitim Bir Sen de yaptığı açıklamada, bu eylemi, 12 Eylül döneminden kalan kıyafet yönetmeliğine karşı özgürlük talebi olarak dile getirerek eylemi tüm eğitim kurumlarında uygulayacaklarını duyurdu.
      Elbette 12 Eylülden kalma kıyafet yönetmeliğinin savunulacak bir yanının bulunmadığı açıktır. Anti demokratik kılık kıyafet yönetmeliğine karşı benim hatırladığım düzinelerce eylem etkinlik ve kampanyalar düzenlenirken Memur Sen dâhil üyesi tüm sendikalar seyirci kalmayı yeğlemişlerdi!
       Memur Sen ve üyesi sendikaların “sivil itaatsizlik” adı altında okul ve iş yerlerine “serbest” kıyafetle gitme eylemlerini yakından irdelenecek olursa özellikle bizim iş kolumuz olan eğitimde “dinsel muhafazakârlaşmaya yönelik her gün yeni bir adımın atıldığı bu dönemde” sivil itaatsizlik adı altında geliştirilmek istenen eylemliliğin neye hizmet ettiği daha anlaşılır  hale gelir.” İş kolum olan eğitim öğretim iş kolunda yakıcı onlarca sorun dururken “kılık kıyafet yönetmeliğini” sorun etmek “kamu emekçilerinin gerçek sorunlarının neler olduğundan yabancılaşarak arka bahçesi olmaya amade oldukları Adalet ve Kalkınma Partisine ve onun politikalarına hizmet etmekten öte bir anlam ifade etmez.”
      İlk elde aklıma gelen en yakıcı sorunlarımızdan bir kaçını alt alta yazmak ve bu sorunlar karşısında hangi eylem ve etkinlikleri hayata geçirdiklerini bu “sivil itaatsiz” arkadaşlarımıza sormak isterim!
    Yaşadığımız son on yıl içerisinde genel olarak kamu hizmetlerinde ve çalışma yaşamında, sermayenin ihtiyaçlarına uygun ve bu ihtiyaçlara paralel değişiklikler yaşanırken, söz konusu değişikliklerden en büyük payı, Türkiye’de en yaygın kamu hizmeti alanlarından birisi olan eğitim ve sağlıktaki kıyım ve yıkım politikalarının nesine karşı çıkmışlardır?
     Eğitimde gizli özelleştirme uygulamaları adım, adım hayata geçirilirken, okullar birer ticari işletmeye dönüştürülürken, öğrenci ve velilere “müşteri” gözüyle bakılmaya, öğretmenlik mesleği değersizleştirilirken hangi eylemleri ördünüz? 
     Eğitim sistemi tümüyle sınavlara endeksli hale getirilerek, devlet okullarında eğitimin niteliği gün be gün geriletilip, yapboz tahtasına dönen müfredatlarla dersler işlenemez duruma getirilirken sorarım size ne gibi bir demokratik tepki verdiniz?
     Eğitimde esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma, sosyal hakları ve iş güvenliğini aşındırmış, eğitim emekçileri farklı statülere ayrılarak, mesleki dayanışmanın yerini rekabete bırakması hedeflenirken kimin şakşakçılığını yapıyordunuz?
    12 Eylül ürünü YÖK tüm kurumsallığıyla üniversiteleri, akademisyenleri ve elbette ki üniversite öğrencilerini inim, inim inletirken hangi eylemlilikleri örerek karşı durdunuz?  
     Artan sosyal eşitsizliklere paralel olarak eğitimde cinsiyet eşitsizliği derinleştirirken, eğitimde dinselleştirme uygulamaları, müfredata ve yardımcı kaynaklara doğrudan yansıtılırken ve fakat bu konudaki sınır tanımazlık, hız kesmeden devam ederken eğitimin bilimsel temellerde yapılması için ne tür bir eylem ön gördünüz?
     4+4+4 dayatmasının yol açtığı sıkıntılara karşı ne yaptınız diye sormama gerek bile yok. Çünkü hiçbir şey yapmadınız. İcra makamı bile rahatsız olup, bakanını değiştirdi bu “sivil itaatsiz “kardeşlerimiz 4+4+4 ten her daim “hoşnutluklarını” dile getirmekten öte bir şey yapmadı! Şimdi bir anlığına duralım ve düşünelim, bu denli sorun alanı varken, bir eğitim sendikası ve bağlı olduğu “yetkili” konfederasyon neden sadece bir kıyafet yönetmeliğine odaklanır? 
     Evet, yukarda sıraladığım sorulara tatmin edici yanıtları olamayanların “kılık kıyafet noktasındaki duyarlılıklarını” izah edecek yüzleri var mı? Bilemiyorum. Bildiğim bir eğitim emekçisi olarak insanların inanç özgürlüklerinin, iktidarların piyasacı ve totaliter rejim politikalarını meşrulaştırmak üzere politik argüman yapılması doğru olmadığıdır. Devletin kimin neye nasıl inanacağına karışma hakkının demokratik yönetimlerde olmadığıdır; dinsel, mezhepsel, etnik, cinsel ayrım yapamaz demokratik hukuk devleti.
     Ebetteki demokratik hukuk devletlerinde siyasi iktidarların kendi siyasi ideolojileri doğrultusunda “muhafazakâr, dindar” vb. insan yetiştirmeye yönelerek eğitim kurumlarını da kendi siyasal ikballerinin arka bahçesi olarak görmeye hakları yoktur.
     12 Eylül baskıcı düzenlemelerine karşı daha demokratik bir ülke ve örgütlü toplum oluşturma mücadelesini kendine düstur edinmiş bir eğitim emekçisi olarak “zarfa değil marufa bakmak” gerekliliğini hatırlatır, sivil itaatsizliğin marufunda görünenin ise kamu hizmetlerinde dini sembollerin sokulması olduğunu altını çizerek belirtmek isterim.