İstanbul Taksim Gezi Parkı olaylarıyla birlikte “direniş-ayaklanma-Gezi Devrimi- Gezi İsyanı vb.vb.” adlarla “geziden Önce-geziden Sonra” betimlemeleriyle olanı olduğundan büyük gösterme gayretkeşliğinde olanlara şimdi şu soruyu yönetme zamanıdır. Gezi Ruhu yerel seçimlere neden yansımadı?
 
    Yerel seçimler, her şeyin aynı kaldığını ama her şeyin değişme potansiyeli taşıdığını gösteren sonuçlarla bitti. Bu yerel seçime yöneteme krizinin derinleştiği bir sürecin içine giren egemenler %90 sandığa giden seçmenin %45’inin siyasal iktidara oy vermesinden kaynaklı olarak en azından yöneteme krizini durdurmuş kendi mevzilerini güçlendirmiş olarak çıktığını söyleye biliriz. Bu söylemimiz rejim içindeki yarılmanın bittiği anlamına veya taraflardan birinin diğerini bertaraf ettiği anlamına gelmemelidir.
 
     Ülkemiz, seçilmiş bir ceberutik demokrasi tarzında bir yönetime hızla sürükleniyor.
AKP aldığı oyla meşruluk kazandığını iddia ederek, ganimet, yağma ve talanlarına devam edecek. Siyasal gerilimi artıracak ve baskıyı yoğunlaştıracağı aşikârdır. Gerilim stratejisi, AKP’nin seçimlerde konumunu (nispi azalmaya rağmen) korumasını sağladı. AKP’nin aynı yöntemleri sürdürerek Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere hazırlanması şaşırtıcı olmayacaktır.
 
    Seçimler AKP’nin kendi orta sınıfını yarattığını ve bu kesimin konformist eğilimlerinin gücünü ortaya koydu. Öte yandan sadaka kült ü kapitalizm kitleler içinde olağanüstü nüfuzunu açığa çıkardı. Kitlelerin çürüme süreci olarak da okunabilecek bu durum, kitle sosyolojisi üzerinde düşünmeyi zorunlu kılıyor.
 
    “Sadaka” kapitalizmin bir karşı devrim strateji olarak hayata geçirdiği sistematik güvencesizleştirme, yoksullaştırma, geleceksizleştirme, işsizleştirme yöntemleri, kitleleri enkazlaştırdığı gibi onları muhtaçlar yığınına dönüştürüyor. Bu noktada devreye giren hayırseverlik uygulamaları yaşamsal rol oynuyor. Siyasal İslam’ın ve geleneklerin beslediği tabi olma, biat etme hali şiddetli ötekileştirme politikalarıyla ve sadaka kültürüyle pekiştiriliyor.

     Sistem çok geniş bir ağ kurarak kitle mobilizasyonu ve eğilimi yaratabiliyor. Medya burada muazzam bir manipülasyon aracı ve zihniyet inşa etme aygıtı olarak işlev görüyor. Ayrıca vahşi bir tüketim toplumunun yaratılması bu süreci besliyor. Yoğun borçlandırma operasyonları kitlelerin felç edilmesi ve tabi kılınmasının önünü acıyor.
 
     Kitleler yağma sofrasından ya da yaratılan saadet zincirinden pay almaya itiliyor. Ya da pay alabileceği umudu canlı tutuluyor. Kolektif suç ortaklığının önü açılıyor. AKP bu operasyonlarla varlığını yeniden  ve yeniden üretip finans kapitalin en militan aktörü konumuna gelmeyi başarmıştır.
 
     AKP “hayırsever” kapitalizm uygulamalarıyla kitlelere hayaller sundu, onlara kendilerini manalı hissettirdi ve onların içine sızabilmeyi ve nüfuz etmeyi başardı. Gustave Le Bon’un belirttiği gibi, kitleleri bir nevi bu esarete ihtiyaç duyar duruma getirdi. Seçim sonuçları böylesi bir sosyolojinin ifadesidir.
 
       Seçimler diğer düzen partilerin kudretsizliğini açığa çıkardı. Kasetlerle ve tapelerle pozisyon arayanların politik sınırını ortaya koydu. Aynı zamanda politik krizin, yeni konjonktürde derinleşerek süreceğini gösterdi. Seçimlerin “öldüren cazibesi”, sokağı meşru mücadele hattını unutan legal sol yapılanmaların sitemin çatlaklarında nasıl kaybolduğunu göstermesi açısından öğretici olmuştur.
 
      Seçimler, Taksim direnişinin tek başına sandığa yansıyamayacağını ve bu ruhun yani pratiğin doğru siyasal önderlikle buluşmamasından kaynaklı olarak etkisiz kalacağını da göstermiştir. Direnişin ikinci dalgası olarak da değerlendirebileceğimiz Berkin’in cenazesi sokağa çıkan kitlelere siyasal öncülük yapacak bir yapının olmadığını bir kez daha göstermiştir.
 
     Aslında ülkemiz coğrafyasının belli bir bölümünde örgütlü bir halkın çok boyutlu mücadeleyle seçim sandığını nasıl kullanabileceği, legaliteyi nasıl istismar etmeden etkin kullana bileceğini fiili durumlar yaratarak sistemi kendi gerçekliğini kabul etme noktasına getirdiğini görebiliyoruz. Örgütlü Kürt halkı sandığı, egemenlere ve devlete her seçimde bela ediyor.
 
     Batı da HDP pratiğinin programatik, örgütsel ve pratik sorunları üzerinde düşünmek ve sokağa çıkan kitlelere önderlik edebilecek düzeye getirmek için vakit geçirmeden çalışmalara başlanması gerekir. Mücadelenin ve kavganın yıkıcı gücünü bunu adeta zorunlu kılıyor. Kendiliğinden Gezi Ruhu veya radikal demokrasi iradesi sandığa yansımaz. Yansıma ancak verilecek örgütlü birleşik mücadelenin gücü ölçüsünde olanaklıdır. Gerizi bağlar gazeli olup, Mehdi beklemekle eş anlamlıdır.