Cehennem’e giren Cennet’e geçebilir mi?
 
Genel olarak(hepsi değil) din öğretim görevlileri mümin olan insanların,günahları kadar Cehennemde kaldıktan sonra, belirli bazı ameliyeler sonrası Cennet’e gireceklerini söyler.
Sizce doğru mu? Yalan söylüyorlarsa hiç durumunuzu düşündünüz mü?
Hadi kıyametten sonra olacak şeyi şimdi bahsetmenin ne alemi var diyeceksiniz. Haklısınız, haklısınız da kıyametten sonra cehenneme girecek olanların, bu dünyada yaşarken de azap içinde yaşaması söz konusu ise; İşte o zaman yandınız. İki tarafta da rahat yok demektir.
Bize dini öğretenler ,bizlerin anlayacağı şekilde Kur’ân’dan belgeler ile açıklasalar da bizde ne yapacağımızı bilsek.Çünkü,sorumlu olduğumuz tek belge Kur’ân.
ZUHRÛF–44:Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn (tus’elûne).Muhakkak ki O (Kur'ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur'ân'dan) sorumlu olacaksınız.
Nedense, sadece Kur’ân’ın okumasını bilen bu arkadaşlar manasına giremedikleri için veya böyle bir ilim öğrenmedikleri için başkalarına öğrete bilme imkânları yok. Peki, nasıl kurtuluşa ulaşılacak, kim öğretecek bize kurtuluşu?
O zaman sahabeye bakalım,onlar kurtuluşa ulaşmış kişiler. Sahabenin imanı ile bizim imanımız arasında fark var mı?
OLMAZ MI? Sadece ibadetlerimiz şekil ve okunan ayetler ve sureler açısından benziyor olabilir.
Aynı imanın sahibi olsa idik o zaman bize din öğretenler sahabe gibi olacaklardı (Giyim, kuşam ve dış görünüş açısından demiyorum). Sizin sahabe gibi Kur’ân ile amel eden bir tanıdığınız var mı?
Sahabenin imanı onları hidayete erdirmiş. Bizim iman da hidayet mefhum-u unutulmuş veya çarpıtılmış.
BAKARA–137:Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh (humullâhu), ve huves semîul alîm (alîmu).Eğer onlar da sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi, muhakkak ki hidayete ererlerdi. Ve eğer (yüz çevirirlerse) dönerlerse, mutlaka bir ayrılık içindedirler (Allah'ın yolundan ayrılmışlardır). Allah, (onlara karşı) sana kâfi (yeterli)dir. O, (herşeyi işiten ve bilen) Semîul Alîm'dir.
Ayetin de söylediği gibi Sahabenin imanı onların dâlaletten kurtulup hidayete ermesine neden olmuş. Belki bu dönemde İslâm’ın beş şartını yerine getirmeye çalışanlar, kendilerini hidayette zannedebilirler. Ama hidayete ermek (ERMİŞ OLMAK, DERVİŞ OLMAK),…kul inne hudâllâhi huvel hudâ …De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.”..(BAKARA-120)-…kul innel hudâ hudallâhi …De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır…( ÂLİ İMRÂN–73 )
İnsanın; Allah’ın, emanet olarak içine üflemiş olduğu, ruhunu sahibi olan Allah’a ulaştırmayı dilemesi karşılığında. Allah’ın da bu dilek sahiplerinin kalplerinde samimiyeti ve tevekkülü gördüğü an. Bu dilek sahiplerini mutlaka kendisine ulaştıracağını söylüyor allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).(ŞÛR–13)
Demek ki bizlere öğretilen din, ibadetlerden(amellerden ) ileriye gitmiyor. Hâlbuki Allah’ın dini sadece ibadet değil insanın kâmilleşmesi ve aralarındaki sevgiyi oluşturup, tevhidin(birlik ve beraberliği) sağlaması içindir.
Hani yaşadığımız toplumda ayrımcılık yapmayan kişileri, sevgiyi ve birlik beraberliği göremiyoruz da! İş dinin yaşanmasına gelince bol keseden atan çok.
Hâlbuki sevgiyi ve birlik beraberliği Allah tesis eder.
ÂLİ İMRÂN–103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne). Ve hepiniz, Allah'ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece Allah'ın ni'meti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.
                                                                   
Onun için geçip insanların karşısına kelime-i şahadeti getirenin mü’min olduğu, günahı kadar Cehennem’de yanacağını ve günahlarının cezasını çektikten sonra Cennet’e geçeceğini söylüyor kendileri için dahi ümidi olmayan bu zatlar. İnsanların gözüne bakarak Allah’a karşı yalan söylüyorlar. Allah sizin ne yalanlar kıvıracağınızı bilmiyor mu?
Hâlbuki terazi kurulunca hesap böyle çıkmıyor.
BAKARA-80: Ve kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdeh(ma’dûdete), kul ettehaztum indallâhi ahden fe len yuhlifallâhu ahdehu(ahdehû) em tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve (o emaniyyeye tâbî olanlar): “Ateş bize ancak sayılı birkaç gün dokunacak (günahlarımız kadar yanıp cennete gireceğiz).” dediler. De ki: “Allah katından bir ahd mi edindiniz?” (Eğer böyle bir ahd, almışsanız) Allah, ahdinden asla dönmez (Allah'ın ahdinde hilâf olmaz). Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?                                                                                   BAKARA81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).Hayır, (sandığınız gibi değil) kim günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa; işte onlar, ateş halkıdır ve içinde de devamlı kalacaklardır.
Allah devamlı içinde kalacaktır diyor. Beyler hiç oralı değil, sanki memleketin F tipi tutuk evi. Teraziye çıktığında hasenelerin (sevap derecat’ı) ile seyyiatın (günah derecat’ı) mukayesesi ise;
MU’MİNÛN–102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne). O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.
MU’MİNÛN–103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
 
Neyse, bizim “Cennet’e nasıl girebiliriz” sorusunun cevabı önemli.
NİSÂ-124: Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren).
Ve erkeklerden veya kadınlardan mü'min olarak, kim salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa o takdirde, işte onlar, cennete girerler ve onlara hurma çekirdeğinin lifi kadar (zerre kadar) bile zulmedilmez.
ZUMER-73: Vesîkallezînettekav rabbehum ilel cenneti zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ ve futihat ebvâbuhâ ve kâle lehum hazenetuhâ selâmun aleykum tıbtum fedhulûhâ hâlidîn(hâlidîne). Rab'lerine karşı takva sahibi olanlar, zümre zümre cennete sevk edilirler. Oraya (cennete) geldikleri zaman onun (cennetin) kapıları açılır. Ve onun (cennetin) bekçileri, onlara: "Selâmun aleykum, siz temize çıktınız (nefsinizi temizlediniz-nefs tezkiyesi yaptınız) ve öyleyse ebedi olarak ona (cennete) girin" derler.
 
İşte gördüğünüz gibi Allah, takva sahibi olup salih amel yapanları cennetine alıyor.Takva sahibi olmak için Allah’a ulaşmak lazım.Ev tekûle lev ennallâhe hedânî le kuntu minel muttekîn(muttekîne). Veya: "Muhakkak ki eğer Allah beni hidayete erdirseydi, ben mutlaka takva sahiplerinden olurdum." diyenlerden (olmayın). (ZUMER-57)Yani hidayette olanlar takva sahibidir.Eğer Allah’a ulaşmayı dilerseniz hidayete erersiniz.Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî seyehdîn(seyehdîni). "Ve muhakkak ki ben, Rabbime ulaşan olacağım. O, beni hidayete erdirecek." Dedi (SÂFFÂT–99)      onun için Bakara 137.inci ayette bahsedilen iman farkında hidayet ortaya çıkıyor.
Uzun lafın kısası bu kafayla kurtuluş için sahabe gibi hidayete ermemiz lazım. Ve bu hidayete ermeniz için de bir İmam lazım.
SECDE–24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
 
İşte böyle. Amaç kurtuluşsa, bizim sahabe gibi Allah’ın emirlerini yaşamamız lazım. Sistem bu; Allah herkesin yaşantısının emirleri doğrultusunda olmasını istiyor. Ve bu yaşantıyı sahabe başarmış. Peki, biz ne yapacağız? Boş konuşan ve kendisini kurtaramamış birisinin boş laflarına itibar edip dünya ve ahiret nasibimizi elimizin tersi ile itecek miyiz?
Bakın Allah ne söylüyor..
BAKARA–214: Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ye’tikum meselullezîne halev min kablikum messethumul be’sâu ved darrâu ve zulzilû hattâ yekûler resûlu vellezîne âmenû meahu metâ nasrullâh (nasrullâhi), e lâ inne nasrallâhi karîb(karîbun).Yoksa siz, kendinizden önce geçenlerin başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine şiddetli belâ ve sıkıntılar (felâketler) dokundu ki, resûl ve onun yanındaki âmenû olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar sarsıldılar. Allah'ın yardımı mutlaka yakındır, (öyle) değil mi?
Allah’a emanet olun.