Sevgili okurlar; geçen hafta tam şike iddialarını derinleştirerek konuşurken beklenmedik bir anda gelen 13 şehit olayı hepimizi şoke etti. Şehit haberiyle birlikte yeniden başlatılan “Tam çözüme yaklaşmışken” söylemleri ile bir taraftan silahlı kuvvetler üzerinde yeni bir yıpratma dalgası başlatılırken diğer taraftan açılım adı altında yürütülen terör örgütü yanlısı propagandalar hız kazandı.



Nedir bu “tam çözüm?”



Hafta sonunda “Tam çözüme yaklaşmışken” söyleminin ne kadar boş ve ucuz bir kavram olduğunu ayrıntılarıyla yazmıştım. Ekranları dolduran ve tamamen terör örgütünden yana tavır alarak konuşanlar ısrarla “demokratik çözümden” dem vurup, sorunun çözülmesi gerektiğini ve bunun için yeni anayasanın şart olduğunu söylediler. Oysa söylenmeyen AKP’nin yeni bir anayasa için pek hevesli olmadığı.



Tıpkı AB gibi



AKP’nin “yeni anayasa” taktiğini, iktidara geldiği 2002’de başlattığı “Hedef AB” programından farklı olmadığını söylemeliyim. AKP iktidarı 2002’de seçimi kazandıktan sonra “ayakta kalabilmenin” yolunu iş dünyası, medya, entelektüel kesim ve aydınların desteğini alabilecek politikalarda görüyordu. Bu nedenle Derviş’in ekonomik planını aynen uygularken, hedef olarak da AB’ye girmeyi seçti.



4 yıl AB ile geçti



Basit ve popülist propaganda yapma üstadı olan AKP kurmayları 4 yıl boyunca Türkiye’nin hedefinin AB olduğunu söylediler. Bunun için de çok fedâkârca çalıştıklarını ileri sürdüler. Oysa o dönemde yapılan sadece AB tarafından belirlenen ve hepsinin arasında en az bir yıl olan görüşme günlerinin beklenmesiydi. Ama AKP ustaca bir planla sanki AB’ye giriyormuşuz gibi yaptı. Ne zamanki asıl gün geldi, o gün her şey durdu.



AB ile donma noktası



Bugün geldiğimiz nokta ilişkilerin donma durumudur. Son 5 yıldır AB ile ilgili hiçbir adım atmayan iktidar, Kıbrıs’ın dönem başkanı olması bahanesiyle ilişkilerin “donabileceği” mesajını vermekte. İşin garibi, bugüne kadar AB yanlısı olduğunu ilan eden kamuoyunun da yapılan popülist propagandaların etkisi altında AB’ye eskisi kadar sempati ile bakmadığını gösteriyor. Kısacası asıl amaç zaten AB değildi, bu gerçekleşiyor.



Şimdi sıra anayasada



İktidarın tıpkı AB politikası gibi sürekli diline dolayıp asla adım atmadığı yeni konu ise anayasa. İktidar nasıl AB konusunda “öncelikli ve en önemli hedef” olarak AB’yi gösterip yan çizdiyse, şimdi de “yeni anayasa” söylemi ile bir hedef gösteriyor, ama yeni anayasanın olmayacağını da belli ediyor. Çünkü iktidarın yeni bir anayasaya ihtiyacı olmadığı gibi eskisini kullanması kendi adına çok daha mantıklı.



Ancak kendi yazarsa



Haksızlık da etmeyeyim, AKP elbette yeni bir anayasa ister, ama bunun temel şartı “hiç kimseyi karıştırmadan, tamamen kendi iradesi ile yeni bir anayasa yazılması”dır. AKP tamamını kendi yazmayacağı hiçbir anayasaya imza atmaz, referandum riskini de almak istemez. Bunun için de asıl ihtiyacı olan Meclis’te 367’yi bulmaktır. Bu sayıyı bulması da bugünkü parlamento aritmetiğinde neredeyse olanaksızdır.



Erdoğan sinyali vermişti



Aslına bakarsanız Başbakan Erdoğan seçim öncesinde bunu dile getirmişti. Yeni anayasa için halktan 367 milletvekili istemiş, bu olmazsa yeni anayasanın yazılamayacağının sinyalini de vermişti. Elbette “Uzlaşma ararız, bulamazsak yolumuza devam ederiz” diyerek referandum ihtimalini söylemişti ama, böyle bir referandumu kazanacak olsa bile sonuçlarının çok tehlikeli olabileceğini de bilecek durumda.



330 iyi ama yetmez



İktidar, basit bir operasyonla yeni anayasayı referanduma götürecek olan 330’u bulabilir. Büyük ihtimalle referandumu da kazanır. Ancak anayasa Meclis’ten 330’la geçip halkoyluyla kabul edilse bile referandum sırasında yaşanacak tartışmaların toplumu böleceği kesin ve iktidarın bu koşullarda ülkeyi yeni anayasa ile yönetmesi zordur. Bu nedenle Erdoğan rahatlıkla bulsa bile 330’a ulaşmayı asla istemez.



Ortaklık AKP’yi bitirir



Çünkü Erdoğan da biliyor ki, eksiği sadece 5 milletvekili olsa bile, bunların bulunması ya transferle ya da BDP desteği ile olacaktır. Her ikisi de siyasi olarak büyük tartışmalara neden olabileceği gibi Erdoğan istediği anayasadan taviz vermek zorunda kalacaktır. Taviz verilerek yazılmış bir anayasa Türkiye’yi dönüştürmeye çalışan bir iktidar için cazip değildir. Bu durumda Erdoğan “mış gibiyi” oynayacaktır.



Bu anayasa daha iyi



Şimdi gelelim mevcut anayasaya. Her ne kadar askerler tarafından yazılmış olsa da bu anayasanın üçte ikisi değişti. Ancak, biliyoruz ki sorun aslında değişmeyen birkaç maddede. Bu anayasa demokratik değil, ama iktidar da demokratik değil ve aslında gücünü bu demokratik olmayan anayasadan alıyor. O halde, yönetim biçimi değişmeyeceğine göre iktidar kendisini neden sıkıntıya soksun ki?



Erdoğan memnundur



Başbakan sık sık yeni anayasadan söz ediyor. Seçimlerden önce de yeni anayasa sözü verdi. Buna karşı yeni anayasada neler olacağını hiç söylemedi. Çünkü eğer anayasayı dilediği gibi yazamayacaksa bunun kendi ayağına kurşun sıkmak olduğunu biliyor. Bu nedenle aslında Erdoğan eski anayasadan çok memnun çünkü giriştiği her antidemokratik uygulamanın kaynağını eski anayasadan alıyor.



Ortaklı olursa ne olur?



Şimdi düşünün, AKP tek başına anayasa yazamıyor bu nedenle Meclis’ten destek alıyor. Bu durumda kritik maddelerin AKP mantığına göre yazılması çok zor hatta olanaksız. Peki kritik maddeler AKP’nin işine gelmeyen biçimde yazılabilir mi? Bu da olanaksız. O halde yeni anayasa yazılmayacaktır. AKP’nin popülist propaganda yeteneği işte burada devreye girecek ve muhalefeti suçlayacaktır.



Oyunun temel noktası



İşte anayasa oyununun temel noktası budur. İktidar kendi başına yazamayacağı anayasadan kaçacak, ancak bunun sorumluluğunu muhalefete yükleyecektir. Muhalefetin bugünkü çapına baktığımızda bu tuzağa düşeceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Bugünkü muhalefet anayasayı yazmama sorumluluğunu üzerine alacak kapasitede. Vatandaş ise tıpkı AB gibi birkaç yıl anayasa ile yatıp kalkacaktır ama sonuç alınmayacaktır.



Muhalefetin bunu yapmalı



Şimdi muhalefete seslenmek istiyorum. İktidara yönelik “Anayasa konusundaki görüşlerini açıkla, ne istiyorsan yaz tartışalım” politikası bugüne kadar doğruydu, ama şimdi iş değişti. AKP’nin yeni anayasaya yanaşmayacağı kesin. O halde yeni anayasayı muhalefet yazmalı ve ortaya koymalıdır. AKP’nin bu konudaki samimiyeti yeni bir anayasa konulduğunda ortaya çıkacaktır.



AKP köşeye sıkışır



Eğer muhalefet, öneri olarak değil, bir tam metin olarak yeni anayasayı ortaya koyarsa AKP köşeye sıkışır. Çünkü bu durumda AKP kendi anayasasını da yazmak ve kamuoyuyla paylaşmak durumunda kalır. AKP zorunlu kalıp kendi anayasasını yazdığında ise hem farkı göreceğiz demektir hem de AKP’nin gerçek niyetini. Ancak AKP buna rağmen kendi önerisini asla yazmayacaktır. Bunu herkes görmeli.



Aynur olayı



Sevgili okurlar; cumartesi akşamı İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’ndaki caz konserinde yaşananlar kamuoyunda büyük yankı yarattı. Kürt sanatçı Aynur’un da katıldığı ve protesto edildiği o konserdeyim. Gazetelerdeki yorumları okuyunca açıkçası hayretler içinde kaldım. Çünkü bunlar yaşananları asla yansıtmıyordu. Yarın bunları tüm ayrıntılarıyla yazacağım. Çok şaşıracağınızı tahmin ediyorum.



Hepinize iyi haftalar dilerim...

- - - - -