Her siyasal sarsıntının arkasında ortaya çıkan yeni toplumsal ihtiyaçların çürümüş kurumlar tarafından engellenmesi vardır. 12 Eylül anayasası da, Türkiye’deki uluslar arası tekelci kapitalist dönüşümün ortaya çıkardığı yeni toplumsal-siyasal ihtiyaçların karşılanmasını engelleyen başlıca eskimiş üstyapı kurumlarından biridir. Bugün 12 Eylül anayasasının işe yaramazlığı ve yeni toplumsal gereksinmeleri engelleyiciliği hemen herkes için açık-seçik hale geldi. 12 Eylül anayasasının değiştirilmesini herkes istiyor.
Ancak:
Anayasa kimin için, kimin tarafından, nasıl değiştirilecek?
Anayasa hangi sınıfın yeni ihtiyaçları doğrultusunda, hangi sınıfın ihtiyaçlarına karşı değiştirilecek?
Anayasa hangi sınıfın, hangi sınıf üzerinde egemenliğini artırmak için değiştirilecek?
Anayasa hangi sınıfın yöntem ve araçlarıyla değiştirilecek?
İşte asıl sorular bunlardır.
       Emekçiler ile zenginlerin ihtiyaçları yalnızca farklı değil uzlaşmaz karşıt durumdadır. Zenginlerin daha üst sömürü ve egemenlik ilişkilerini kurallaştırma ihtiyacı, ancak, kapitalizmde asgari yaşam seviyesinde tutulan işçilerin ihtiyaçlarının daha fazla sınırlandırılması ile karşılanabilinir.
       Zenginler tarafından, varsılar için, kendi kurumları, yöntemleri ve araçlarıyla yapılacak yeni anayasa, ancak işçi sınıfını ve tüm emekçileri daha fazla köleleştiren bir anayasa olabilir.
       Zenginlerin neden ve nasıl bir yeni anayasaya ihtiyaç duyduğu aşağı yukarı bellidir. Ortalık "Tüsiad, Müsiad, Tesev, AK Partisi, CHP, BDP, Yeni Anayasa Platformu, Özgürlükçü Anayasa Platformu, Yaşayan Anayasa Platformu, Demokratik Anayasa Hareketi" gibi sayısız zengin, liberal, sosyal liberal, reformist örgüt, kurum, parti, oluşumun yeni anayasa rapor ve taslaklarından geçilmemektedir.
       Peki emekçi sınıfının yeni talep, ihtiyaç ve özlemleri nelerdir?
       Büyük çoğunluğunu işçilerin ve emekçilerin oluşturduğu bir toplumda işçi sınıfı, yeni anayasa sürecinde gerçek sınıfsal ihtiyaçlarına bağımsız biçimde kendi karar verme ve dile getirme şansına sahip midir?
      Türkiye’de neoliberal demokrasi uygulamalarına geçişle, emekçilerin sınıf olarak ihtiyaçlarını doğrudan kendilerinin belirleme ve dile getirme olanağı daha fazla ellerinden alınmaktadır. Bireysel-grupsal düşünce, ifade, toplantı hakları bir nebze genişletilirken, emekçilerin sınıf olarak ihtiyaçlarına doğrudan karar verme ve dile getirme olanağı büsbütün daraltılmıştır.
      Baskıcı rejim koşullarında kitlelerin ihtiyaçları yok sayılır, zor yoluyla bastırılır. Kitlelerin en basit ihtiyaçlarının bile dile getirmesinin düzen içi hemen hiçbir kanalının olmadığı ceberrut rejimde, fiili ve doğrudan mücadeleden başka yol yoktur. Neoliberal zenginler demokrasinde ise toplumsal dilek ve beklentileri -bunları zor yoluyla hemen bastırmaktan çok- ucundan kabul eder ve bunlara da yer verir görünür. Bunlara çok çeşitli temsili, dolaylı katılımcı mekanizmalar açar. Ancak kitlelerin dilek ve beklentilerine yer verir görünen burjuva dolaylı temsil-katılım mekanizmaları aslında bu dilek ve beklentilerin burjuvazi tarafından belirlenip yönetilmesini sağlar. Kitlelerin ihtiyaç ve özlemlerinin sınırlandırılıp sistem içine çekilmesini, içinin boşaltılıp öğütülmesini, zenginlerin çıkarlarının gerçekleştirilmesine altlık ve kenar süsü olmasını ve yine yeniden zenginler tarafından yönetilmesini sağlar.
     Neoliberal zengin demokrasisi çok sayıda temsili ve katılımcı dolaylı sistem içi düzenek açar: Başta parlamento ve parlamenter muhalefetin kitlelerin dilek ve beklentileri üzerindeki çekim gücü artılır. Zenginler tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak yönlendiren sistem içi muhalefet kanalları çoğaltılır. Genel medyada sistem içi muhalif seslere, çok çeşitli kesimlerin sözcülerine daha fazla yer verilir. Çok sayıda sivil toplum kurum ve platformu kitlelerin dilek ve beklentilerini içinde eritip zenginlerin çıkarlarına yedekleyen kampanya ve organizasyonlar yürütür. Temel çerçevesi önceden zenginler tarafından çizilmiş tartışmalar öze ilişkin olmayan konularda muhalif renk ve tonlamaları da içerecek bir esneklikle kitlelerin kendi dilek ve kararlarını verdiği yanılsamasını yaratır. "Kamuoyu mühendisliği" ile bilinç endüstrisi işbaşındadır.
Neoliberal demokratik temelde yeniden düzenlenecek yargıya bireysel-grupsal başvuru hakları artılır.Zenginlerin demokrasisinin tüm bu dolaylı temsil ve katılım mekanizmaları, toplumsal dilek ve beklentileri temsil eder görünürken, aslında zenginlerin daha baştan toplumsal dilek ve beklentileri kendi sınıf çıkarlarına bağlayıp yönetmesinin mekanizmalarıdır.
       Zengin egemenliğin tekelci ve mali oligark güç merkezileşmesi yukarı doğru artarken, aşağıya doğru çok çeşitli dolaylı katılımcı mekanizmalar yoluyla kitlelere doğru kapsayıcılığı genişletilir. İşçilerin ve emekçilerin dileklerini zenginlerinçıkarlarına tabi kılan bu mekanizmalar tarafından işçi ve emekçiler temsil edildiklerine inandırılır. Kitlelerin mücadele gereksinmelerini daha baştan bu sistem içi ve dolaylı düzeneklere emanet etmesi sağlanır. Neoliberal demokratik dolaylı temsil, katılım, yönetişim, müzakere mekanizmaların tamamı:
      Kitleleri kendi gerçek sınıfsal mücadele ihtiyaçlarına kendilerinin karar vermesinden ve bunlar için mücadele bilincinden uzak tutmanın aracıdır.
     Kitlelerin kendi sınıfsal ihtiyaçlarını doğrudan ve bağımsız biçimde dile getirme olanaklarının ellerinden alınmasıdır.
Asıl olarak da kitlelerin dilek ve beklentilerinin zenginler tarafından kendi sınıf çıkarlarına göre oluşturulup yönetilmesinin araçlarıdır.
Bu dolaylı mekanizmaların etki ve kapsayıcılığı ne kadar artarsa, fiili, doğrudan, militan mücadelenin alanı o kadar daraltılır, kitlelerin de gözünde bu mücadeleyi verenler gayrı-meşru "marjinal" görünmesi sağlanır.
      Ve en sonu, neoliberal zenginler demokrasisi de, yeni anayasası da, kitlelerin dilek ve beklentilerini sınırlayan, içinden yöneten sermaye egemenliğini pekiştirir. Kitlelerin en düşük düzeyle sınırlanan dilekleri bile, onları öğüten neoliberal demokratik temsil, katılım ve müzakere mekanizmaları ile kapitalistlerin azami kar ve egemenlik arabasına bağlanır. Emekçi kitlelerin gerçek sınıfsal gereksinmelerini doğrudan dile getirme olanaklarını da büsbütün ellerinden alınır.
                                                                                                      
Not: Silvan’da yaşamını yitiren tüm gençlerimizin ailelerine başsağlığı diliyor, ülkede barış, demokrasi ve kardeşlikten yana tüm örgütlü kesimlerin akan kanın durdurulması için birlikte mücadele etmelerini umut ediyorum.