Neo-liberalizmin tüm dünya halklarına saldırı ve yıkım politikalarını uyguladığı bir süreçte bulunmaktayız. Uluslar arası sermayenin sınır tanımaz politikaları ve bunların yarattığı savaşlar milyonlarca insanı mağdur etmeye devam etmektedir. ABD emperyalizminin Irak'la başlayan dünyayı yeniden dizayn etme sürecinde, Irak, Afganistan, Lübnan başta olmak üzere tüm Arap ülkelerini ve dünyayı kana bulayacak politikaları ile halkları esaret altına alma, sömürgeleştirme, enerji kaynaklarını ele geçirme arzusu antiemperyalist mücadeleyi daha da zorunlu hale getiriyor.
          Ülkemizde siyasal iktidarı elinde bulunduran AKP, emperyalist-kapitalist sistemin bugüne kadar izlemiş olduğu saldırgan politikaların destekçisi, işbirlikçisi konumunda tavır belirleyerek bağımlılık ilişkilerini daha da açığa çıkarmıştır.
           AKP Hükümeti'nin ABD ile yürüttüğü ekonomik ve siyasal işbirliği, AKP'nin tüm programını belirleyen etken olmuştur.

             12 Haziran seçimlerinden sonra AKP'nin yeniden iktidara gelmesi ve sermayenin ihtiyaçlarına uygun bir yerden işlerine devam etmesi beklenilen bir durum olduğu herkesçe biliniyor.
            Başta Kürt sorunundaki ketum tutumu olmak üzere emekçiler aleyhine birçok yasa ve uygulamaları hayata geçirmek üzere zaman kaybetmeyecek olan AKP iktidarının, sırtını dayadığı kesimden aldığı güçle, ekonomik ve siyasi alandaki uygulamalarında taviz vermeden yoluna devam etme arzusunda olduğu çok net bir şekilde görülmektedir.

               AKP, IMF ve Dünya Bankası'nın taleplerini durmaksızın yasalaştırmış ve bundan sonraki süreçte de emperyalistlerin isteği doğrultusunda yasalar çıkarmayı garanti etmiştir. AKP Hükümeti, ikinci iktidarı dönemin de içinde emekçilerin sosyal haklarını geri götüren önemli iki yasa çıkartmıştır. Bunlardan biri Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SS GSS), diğeri ise İstihdam Paketi olarak anılan yasadır. Sendikalar, bugüne kadar emekçi haklarını geriye götüren en önemli düzenleme olan SS GSS' ye karşı emekçilerden gelen tepkiler karşısında kısmi bir karşı çıkışta bulunmaya çalışmış olsalar da yasanın meclisten geçmesini engelleyememişlerdir. 
           Şimdi ise AKP Kamu Yönetimi Temel Kanunu ile Devlet Personel Rejimi Kanunu'nu çıkarmaya yönelmiş, bunlarla da yetinmeyerek, sendikalar için bir yasa hazırlamıştır. 12 Eylül rejimi tarafından hazırlanan Sendikalar Kanunu ile Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Kanununda bir takım değişiklikler yapılmasını öngören yasa tasarısının gerekçe bölümünde belirtilen amaç, "ILO ve AB normlarına uyum sağlamak üzere sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmak" olarak belirtilmesine karşın asıl amaç sendikaları daraltan, sendikaları tamamen uzlaşmacı bir sendikaya dönüştürmeyi amaçlamaktadır.

              Neo-liberal dönüşümün yarattığı tahribatlar, tarımın çökertilmesiyle birlikte kentlere doğru yoğun bir göç dalgasının başlaması, artan yoksulluk ve işsizliğin etkisi ile umutsuzlaşan insanlar tarikat ve cemaat ağlarının, gençlerimiz ırkçı-milliyetçi çete ve örgütlenmelerin kucağına itilmiştir. Kuraklık ile birlikte çevrenin tahribatı, Kaz dağları başta olmak üzere bir çok ekolojik alan tahribata uğratılmakta, uluslar arası sermayenin ihtiyaçlarına uygun olarak bu alanlar tahrip edilmektedir. Nükleer santraller ise yeni enerji kaynakları olarak ülkemize dayatılmaktadır.
               Tüm bu gerçeklikler ışığında emekçilerin ve onların öz örgütleri olan sendikalarının somut talepler etrafında birleştirilmiş bir mücadele hattı örme gibi ciddi ve ertelenemez bir görev olduğunu ifade etmek isterim.