Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç, Paris, 10 Ekim Ankara ve dün yaşanan Sultan Ahmet bombalı katliamı. Kent merkezlerine, ilçelere yağdırılan bombaları söylemeye gerek bile yok! Her an yaşanmakta. Patlatılan atılan her bomba atıldığı, patlatıldığı yerdeki tahrip gücünden ve kıyıcılığından öte toplumumuzda derin etkiler bıraktığını, günlük yaşamını sürdüren milyonlarca emekçi üzerine korku saldığını biliyoruz.

 

      Peki, zenginlere korku salıyor mu? Sözcüleri aracılığıyla dillendirdiklerine bakılırsa onların korku ve kaygıları çok daha başkadır. Ali Koç  ağzından korkularını açığa çıkardılar. Daha önce “Kapitalizmin Vahşi” olmasından dert yanan bu sermaye sahibi zati muhteremler aslında dertlerinin ne olduğunu bu kez daha net ifade ettiler.

 

       Ali Koç son olarak “eşitsizliği gönüllü olarak düzeltmezsek emin olun birileri zorla düzeltir” diyerek aslında asıl korkularının yoksullaştırdıkları kitlelerin ayaklanması olduğunu ifade etmiş oldu.. Ali Koç dâhil olmak üzere zenginlerin en büyük korkusu emekçilerin, ezilenlerin ve kent yoksullarının isyanıdır. Son teknoloji güvenlikli villa ve holdinglerinin bir gün başlarına yıkılacağını, finanse ettikleri orduları ve polislerinin bile yoksulların isyanı karşısında duramayacağını iyi bilmektedirler.

 

       “Bugün geldiğimiz noktada, iki sistem galip çıkmış: kapitalizm ve liberal demokrasi. Eleştiri olduğunda da doğal olarak bu iki sisteme eleştiri oluyor. Benim açımdan konunun temeli, kapitalizmin ortadan kaldırılması ya da yok edilmesi değil, kapitalizmin daha sürdürülebilir, eşitlikçi ve adaletli bir sisteme dönüşmesi.”

 

       Ali Koç bu eşitsizliği yaratanın aslında “galip” geldiğini söylediği neoliberal kapitalizm ve onun süslü liberal demokrasisi olduğunu çok iyi biliyor. Ancak kendi sınıf çıkarları söz konusu olduğu için bu sevdadan vaz geçmiyor. Elbet geçmeyecekte. Ali Koç bir masal anlatıyor. Ancak korkularını iyi anlıyoruz, özellikle Gezi direnişi sonrasında sermayenin korkularının daha da derinleştiği gerçeği ortada duruyor. Ali Koç daha sonrasında Metal Fırtına’da bizzat kendi fabrikalarında bunu yaşadı. Binlerce metal işçisinin görkemli direnişi birçok zenginin olduğu gibi Ali Koç’unda korkularının açığa çıkmasına neden oldu.

 

       “Sosyal Açıdan Sürdürülemez Bir Ortamdayız” söylemi aslında en çok Gezi Direnişine bir gönderme özelliği taşıyor. Bu söylemler Türkiye zenginleri içinde ki çatlakların ve rekabetinde derinleştiğinin bir göstergesi. Ali Koç kendi fabrikalarında her türlü baskı ve zorbalığı uygulamaktan geri durmayan, fabrika içerisine polis sokma aymazlığını bile gösteren sermayenin koçbaşı bir holding patronu.

 

       Ancak oda biliyor ki çalışma alanında ki despotik uygulamalar, yâda direnişler karşınında uygulanan baskı ve zor bir yere kadar emekçilerin öfkesini durdura bilir. Ali Koç sözlerinin sonuna özellikle “radikal” unsurlar bu gibi durumlarda kitleler içinde hayat bulur meramını ekliyor. Çünkü doğru bir emek programı ve doğru bir politik önderliğin emekçilerin büyüyen öfkesi ile birlikte üretim araçlarına el koya bileceğini biliyor.

 

       Zenginler kendi çocuklarının geleceğinden rahatsız ancak özel mülkiyet ve miras temelinde toplumsal bir ayaklanmanın ve büyük bir alt üst oluşun sonunda tüm bu kendi belirledikleri bölüşüm ilişkilerinin ortadan kaldıracağı olasılığı onları rahatsız ediyor.

 

       Ali Koç ağzından öneri olarak daha yaşana bilir, “özgürlükçü” bir kapitalizm önerisinde bulunuyorlar. Zengin sermaye sahiplerinin bu tarz önerilerde bulunması gayet doğaldır. Zenginler hepsini kaybetmek yerine küçük bir servet dilimini gözden her daim çıkarırlar lakin bunu daha çok kazanalım saikıyla yaparlar. Ancak liberal reformist paylaşımcılıklarında bunun ötesine geçen bir bakış açısı yoktur. Esasen sermaye yaşadığı birikim krizinin etki ve alanını daraltmaya çalışıyor. Kitleleri bir nebze olsun daha “rahat” bırakarak yeni bir ihtiyaçlar dünyasının da kapısını aralayarak kedilerinin yarattığı birikim krizini ortadan kaldırmaya çabalıyor.

 

       Bombalar değil ama emekçiler, ezilenler yoksullaştırdıkları milyonlar zenginlerin korkulu rüyası olmaya devam edecektir. Asıl olarak bu korkularını gerçeğe çevirmek için geniş emekçi yığınlara doğru politik önermelerle nasıl gidileceğine içkindir. 16 Ocak tarihinde başlayacak HDK/HDP konferans ve kongrelerinde ele alınıp değerlendirilerek karara bağlanacak bu önermelerin zenginlerin korkularını gerçeğe çevirmeyi hızlandıracağı ümidiyle son Sultanahmet katliamında yaşamını yitiren insanlarla birlikte tüm bombalı katliamlarda yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet, acılı ailelerine baş sağlığı dileklerimi iletirim.