Eğitim konusu tartışılmaya devam ediyor. Ancak üzerinde durulmayan temel konu Türkiye de nüfusa göre okuma oranın düşüklüğüdür.
 
Eğitim ve kültür politikalarımızda asıl değişmesi gereken temel felsefedir, bakış açıları ve anlayışlardır, ruhtur, kafa ve kalp yapısıdır.
 
Kitap okunmamasının nedeni birey değil, ezberci ve sınavcı eğitim sistemi ile kozmopolit ve taklitçi kültür politikaları başta olmak üzere sistemin kendisidir. Sistem ve rejim kitap okumayı teşvik etmiyor. Böylece okumaktan, kitaptan, kültürel faaliyetlerden, bilimden, nitelikli gezi ve tatillerden, dünyayı tanımaktan uzaklaştırılan insandan, sağlıklı kararlar vermesini ve doğru tercihler yapmasını beklemek büyük bir yanılgıdır.  
 
Türkiye’de kitap okunmamasının yapısal nedenleri var. Okul öncesi dönemden üniversite eğitiminin sonrasına kadar kitap okuma, stratejik bir konu olarak ele alınmıyor.
 
Kültür, eğitim ve bilim merkezleri olması gereken kurumların, Türkiye’de kitap okutma stratejileri yoktur. Oysaki çağımızda kitap, okurun evine, otomobiline, ayağına kadar götürülmesi gereken en önemli araçtır.
 
Gençliğe; farklı bir stratejiyle kitap okuma alışkanlığı kazandırmalıyız. Aksi takdirde okumayan gençlik ülke geleceğini karartacaktır.
 
Türkiye’de son yıllarda uygulanan neo-liberal politikalar öncesindeki okuma alışkanlığı devam edecek olsaydı, Türkiye bugün bir başka Türkiye olabilirdi.
 
Gençliğin; geleceğe umutla bakması gerekir. Sürekli şikayet etmekten vazgeçerek ülke sorunlarının çözümüne kanaat getirmesi gerekir ve dünyayı değiştirebileceğine inanması gerekir. Ama bugün geleceğini Avrupa Birliği’ne bağlamış, kaderini küresel politika yapıcılara teslim etmiş bir toplum var. Bunun yanında bilgili geçinen siyaset adamları bu toplumu çekip çeviriyorlar. Okuyanlar da aslında manipüle edilmiş şeyler okuyorlar. Neler okuyorlar bakarsak popülizm neyi basmışsa onu okuyorlar.
 
21. yüzyıl bilgi çağıdır. Bilgi, giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Bilgisayar ve internet teknolojilerinin bilginin keşfedilmesinde, depolanmasında, dağıtım ve kullanımında değişikliklere neden olmuştur. Bu durum bilgi toplumunun görev ve rollerini değiştirmiştir. 
 
Üniversiteler; bilginin üretim, düzenleme ve yayımına yeterince katkı sağlayamamakta ve gereksinim duyulan bilgilerin hizmetinde stratejik görevlerini yerine getirememektedirler.
 
Unvan almanın rütbe alma gibi otomatiğe bağlandığı Türkiye’de; doktora tezinden başka çalışması olmayan, binlerce kişi profesörlük unvanına sahip.
 
Akademisyene; bilimsel araştırmasına, ürettiği esere göre unvanlar verilmiyor, İlişkiler ağıyla unvan sahibi olunuyor. Yalaka yandaş tiplerin takdir edildiği bir yönetimde, okuma ilgisi, sevgisi, isteği gelişebilir mi?
 
Türkiye’de kitap, genel ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235’inci sırada yer alıyor. Türkiye’de okunan kitaplar genellikle siyaset, aşk, cinsellik konularını işliyor. Kitap okumaya yılda yalnızca 6 saat zaman ayırıyor. Bu açıdan çoğu Afrika ülkelerinin gerisindedir.
 
Oysa; Kitap okumanın kendini tanımanın, yaratıcı bireyler olmanın, mutlu ve güçlü bireyler olmanın en etkin yoludur. Kitap okuma; Türkiye`nin geleceği açısından stratejik bir önem taşımaktadır.  Günde en az bir saat kitap okunması gerekir.
 
Günümüzde ülke ve toplumlar var olma stratejilerini yaratıcılık sektörü üzerinden kurgulamaya başlamışlardır.
 
Nitelikli insan kaynağı giderek önem kazanıyor. Cep telefonu, diz üstü bilgisayar, internet ve ileri teknoloji ürünleri gibi dünyaya yön veren icatlar yeraltında bulunmadı. Bunlar yaratıcı toplumların icat ettiği buluşlardır.
 
Bilimsel araştırmalar yaratıcı olmanın kitap okumakla mümkün olduğunu gösteriyor. Türk insanı okuma alışkanlığı kazanmadan yaratıcı bireyler çıkarması mümkün değildir.
 
Eğitim sistemini değiştirmek çözüm değildir. Çözüm okuma alışkanlığın çocukluktan itibaren verilmesidir
 
Türkiye`nin parlak geleceği için nüfusa, coğrafyasına, yeraltı kaynaklarına güvenmek kadar, okuyan toplumu inşa etmek gerekiyor.

 
Günün Sözü: Okumayan düşünemez, düşünemeyen üretemez.