Şubat ayının bu en karlı ve soğuk günlerinde Pazar güneşini fırsat bilerek Çamardı’na doğru uzandık. Güzergâh boyunca kar altındaki Aladağların muhteşem panoramasını resmetmek üzere durduğumuzda yanımızdan geçen Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürü Mehmet Özer’i görüp el ettik. Zemheride zirvelerde ot bulamayan yaban keçilerine yem desteği operasyonunu yöneten Özer, belli ki yapılan işleri denetlemeye gidiyordu. Milli Parkların aracına geçip Totari gözelerine doğru ilerlemeye başladığımızda sağlı sollu kınalı keklikler uçuşuyor, az ötemizdeki tepelerde ise koca boynuzlu tekeler, dişiler ve oğlaklar, yemlenmek üzere aşağıya salınıyorlardı. Neredeyse yol seviyesine inen keçileri doğal ortamlarında uzun süre seyrettik. Öyle ki dürbüne bile ihtiyaç kalmadan çıplak gözle tüm hareketleri seçilebiliyordu.

Tutkun olduğum hayvanlar sıralamasında atlardan sonra gelen yaban keçileri, ilk kez “Geyik” tanımlamasıyla karşıma çıkmış, av merakı ile tanınan akrabamız Mehmet Ecemiş’in anılarını dinlediğimde Aladağların “Geyiklerine” dair derin bir merak uyanmıştı. O vakitler, National Geographic belgeselleri, Atlas Dergisi, Cemal Gülas fotoğrafları, fotokapanlar, yabancı avcıya yönelik rehber kitap ve broşürler olmadığından bu “Geyiklerin” tam olarak neye benzediği ancak Çamardı yolu üzerinde Çukurbağ-Atasan mevkiindeki Şafak Petrol’ün duvarında sergilenen iptidaî yöntemlerle tahnit edilmiş tekeyi gördüğümde anlayabilmiştim. Bunun daha büyük ve boynuzu vernikli bir versiyonu ise Pozantı’daki meşhur “Palanın Yeri” lokantasında teşhir edilmekteydi. Şimdilerde bu teşhirlerin alayının buhar olduğunu görüyoruz. Çünkü; seneler evvel, Çamardı yolundaki petrol istasyonuna, avcılığı özendirmek suçundan 1800 Lira ceza kesilmiş, elinde post veya boynuz bulunanlar bunları ortadan kaldırmıştı.

Çamardı ilçemizin tanıtım kitapçığında bulunan dağ keçisi fotoğrafını gördüğümde sevinip heyecan duymakla birlikte dorukların efendisi, özgürlüğün simgesi, burcumun da temsilcisi olan bu asil hayvanları, bir avuç avcı ve doğaseverler dışında pek tanıyan olmadığını fark ettim. Hâlbuki yaban keçileri, üst Paleolitik çağdan itibaren Anadolu mağara resimlerinde; aslan, fil ve yaban öküzleriyle beraber tasvir edilmiş, zor şartlara dayanabilmeleri ve çevik olmaları sayesinde günümüze kadar nesillerini sürdürmüşlerdi. Oysa bir zamanlar bu topraklarda yaşamış olan Anadolu Aslanı, Asya Fili, Kafkas Öküzünün soyu çoktan tükenmiş, son Hazar Kaplanı da 1970 yılında Hakkâri’de vurulmuştu.

Geyik” kelimesi Anadolu’da; Alageyik, Ulugeyik, Şamua, Karaca ve Yaban Keçileri için kullanılır. Yurdum insanı büyük ve küçükbaş hayvanatın dışında kalan her boynuzlu mahlûkata “Geyik” deyip geçer… Akbaba’ya “Guzgun”, Anadolu Leoparı’na “Kaplan”, Vaşak, Karakulak ya da Saz Kedisine “Öşşek”, Kurda “Canavar” denir bu topraklarda…

Yaban keçilerinin, yaklaşan tehlikeyi sezip kaçarken ölümüne koştuğu, darda kaldıkları anlarda ise boynuzlarını yere vurup havada birkaç salto yaptıktan sonra uçurumu aşarak karşı yamaca geçebildikleri söyleniyordu. Bu bir avcı palavrası mıydı yoksa onlar gerçek bir akrobasi ustası mıydılar? Bunu öğrenebilmem için internet ve Yaban TV devrini beklemem gerekiyordu. Yakın geçmişte seyrettiğim belgesel ve YouTube mecrasındaki avcı videolarında bu mucizevî atlayışlarını gördüğümde yaban keçilerine hayranlığım bir kat daha arttı.

Anadolu’da yaban hayvanlarının habitatı daralıp, vahşi yaşama sıkça müdahale edilir olunca hayvancağızlar feleklerini şaşırdılar. Gün geçmiyor ki, TV kanallarında veya basında bir yaban hayvanı haberi olmasın. 1974 yılında türünün son örneği Anadolu Leoparı’nın Beypazarı’nda vurulduğunu açıklayan Günaydın gazetesi haberini bunun milâdı olarak kabul edebiliriz. Piknikçilerden kaçmayan yaban domuzları, okul bahçesine inen tilkiler, evlere kadar sokulan çakal ve kurtlar, gecenin bir yarısı çöplükte eşinen ayılar, kanadı kırılıp tedavi gördükten sonra doğaya salınan baykuş, kızıl şahin ve pelikanlar, araba çarpması sonucu bacağı kırılan karaca, Demirkazık eteklerinde bulunan ölü vaşak, avladıkları flamingoları yiyen avcı bozuntuları, parklardaki nâzenin ceylanları kesip külbastı yapan gözü dönmüş etoburlar, gece projektörle tavşan avlamaya çıkıp yakayı ele veren kaçak avcılar, her zaman reyting alıp tıklanma rekorları kırarken bunların arasında yaban keçilerine dair haberlerin de öne çıktığını görüyoruz. Yolda bulduğu yaralı tekeyi sırtında taşıyıp baytara götüren ve ölünce de ardından gözyaşı döken orman korucusu, yabancı avcıların trofe rekorları, millî park ve üreme sahalarında yapılan envanter çalışmaları, ağır kış şartlarında yiyecek ot bulamayan keçilere helikopterlerle yem atılması, yabankeçisi avı sonrasında trofe ile çektirdiği fotoğrafı sosyal paylaşım sitesine koyan şaşkın avcılara can yakıcı cezalar kesilmesi gibi haberleri de bunların arasında sayabiliriz.

Eski yıllarda şimdiki kadar ciddi kontrol ve cezalar olmadığından, ülkemiz genelinde büyük av yapılabiliyordu. İşin hazin tarafı; vaşak, leopar, kurt gibi hayvanlar “yırtıcı” sayıldıklarından avlanmaları yıl boyunca serbestti. Bu kanun boşluğundan yararlanan uyanık avcılar ellerine geçirdikleri her türlü silahla uçana kaçana fişek atmaktan çekinmiyor, bilinçsizce avlanıyorlardı. Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi Çamardı bölgesinde de yaban keçilerini, dişi mi, erkek mi, yavru mu, erişkin mi diye ayırmaksızın, kimi zaman dokuzlu şevrotin, kimi zaman da mavzerle yıllar boyu devirdiler.

Merkez Av Komisyonu kararı gereğince koruma altındaki yaban keçisi avının av turizmi haricinde yasak olduğu biliniyor. Bu kapsamda kontrollü olarak 8 yaş üstü ve en az 100 cm boynuz uzunluğuna sahip yaşlı, üreme yeteneği düşmüş tekelerin ücreti mukabilinde avlanmasına izin veriliyor.

1990 yılında Demirkazık Dağevi’nde kalırken tanıştığımız Tiroller’den, Pamirlere, dünyanın birçok yerinde av yapan 75 yaşındaki İsviçreli avcı Dr. Felber’den dinlediğim maceralar beni heyecanlandırmış, yaban keçilerini doğal ortamlarında gözlemlemek için can atmaya başlamıştım. Sohbeti koyulaştırdığımız Dr. Felber’i, mahallî rehber Ramazan Akpınar, Küçük Demirkazık bölgesindeki yatak yerlerine götürmüş, dağlarda bir iki gün dolaştıktan sonra mermi atmaya değecek bir teke bulamadıklarından elleri boş dönmüşlerdi. İşte trofe kavramı ve gerçek bir trofe avcısıyla tanışmam böyle olmuştu. İsviçre’deki şatovârî evinin av odasına ait fotoğrafları da görünce üstadın av merakının ne boyutta olduğunu anlamıştım.

Dr. Felber ile tanışmanın ve sohbetin üzerine, uzun yıllar yaban keçilerini doğal ortamlarında görebilmenin hayalini kurmuş, 1996 yılındaki Demirkazık zirve tırmanışında çok uzaktan da olsa onları Küçük Demirkazık civarında dürbünle gözleyebilmiştim. En önde büyük boynuzlu heybetli bir teke, ardında da dişi ve oğlaklar, mevsim yaz olduğundan, kızıla çalan postlarıyla ağır ağır salınarak yatak yerlerine dönüyorlardı. Bu, onları doğal ortamlarında ilk gözlemim olacaktı…

Bilgi Notu:

Yurdumuzda iki tür Yabankeçisi yaşamaktadır. Çengel Boynuzlu Yabankeçisi ya da Şamua ( Rupicapra rupicapra Anatolica) ve Yaban Keçisi ya da Kızıl Keçi ( Capra Aegagrus-Bezoar Goat) Alp-Himalaya sistemindeki sıradağlarda çok geniş bir alana yayılmışlardır. Ibex olarak anılan bu hayvanlar midelerinde bulunan ve panzehir özelliği taşıyan “Bezoar” maddesinden dolayı bu ismi almışlardır. Çok ürkek ve tehlikelere karşı sürekli tetiktedirler. İlimiz Çamardı ilçesi sınırlarındaki Aladağlar Milli Parkı ve Demirkazık Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’nda koruma altında bulunan yaban keçilerinin envanteri 2021 yılında tamamlanmış olup 2003 yılında yapılan envanter sonucu 793 olarak belirlenen yaban keçisi sayısı, 2021 yılında yapılan sayımda 2362 olarak tespit edilmiştir.

Yaban hayvanlarının doğal ortamlarında desteklenmesine yönelik çalışmalar kapsamında kış döneminin yoğun geçtiği günlerde yemleme çalışmaları yapılmaktadır. Bu kapsamda 2022 yılında yaban keçilerinin doğal yaşam ortamlarına 50 ton yem bırakılmıştır.

Niğde Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü tarafından 7/24 esasına göre koruma, denetim ve gözetimler aralıksız yapılmaktadır. Yaban hayvanları için yoğun kış şartlarında yem ve yaz aylarında ise ahşap yalaklar yapılarak su desteği sağlanmaktadır. Yöre halkının da yaban hayvanlarını benimsemesi, sahiplenmesi ile birlikte yaban keçilerinin popülasyonu her yıl artış göstermektedir.

Son Söz: “Keçi dağa çıkmazsa ayağı kaşınır” Kazak Atasözü

Fotoğraflar: Fatih KIZILKAYA  - Milli Parklar