ABD başkanlık seçenlerindeki “kıran, kırana” geçen kampanya bile ara verdiren Sandy kasırgasının geleceği aylar, haftalar öncesinden bilinmesine hatta isminin bile çok, çok önceden konulmasına rağmen dahası var hangi gün ve saat ABD‘ye ulaşacağı, büyük kentleri ne zaman vuracağı dahi belliyken “süper güç ABD” gerekli önlemleri alamadı!
 
      Televizyonlar, tüm haber kanalları gelmekte olan kasırgadan söz ediyorlardı. Tıpkı filmlerde gördüğümüz gibi marketlerdeki raflar boşalmış, gıda ürünleri, cep lambaları, bıçaklar, ipler, acil yardım malzemeleri tükenmişti. Okyanusun ötesindeki bizler için dahi bilinmeyen değildi kasırganın gelişi.
 
      Yıkıcı bir doğa olayı olarak kasırga, henüz önceden tam olarak tespit edilemeyen depremlerden farklı olarak daha oluşum aşamasında tespit edilebiliyor. Hangi bölgelerde olacağı, nereden başlayacağı biliniyor. Şiddeti, hızı, nereye doğru gideceği bilinebiliyor. Buna karşın, üç hafta boyunca gün,gün ilerleyen ve en son ABD’ye ulaşan kasırga büyük bir yıkım yarattı. 64 kişi öldü. Evler yıkıldı. Metroyu su bastı. Büyük kentlerde günlerdir elektrik yok. Benzin bulunmuyor ve çift-tek plaka uygulamasına geçildi. Gıda sıkıntısı başladı. Aralarında New York’un, New Jersey’in de bulunduğu 14 eyalet ve kentte yaşam felce uğradı. 100 milyon dolarlık ekonomik kayıp oldu. Kasırga, tsunaminin Japonya’da oluşturduğu etkiyi yapıp nükleer santralleri vursaydı nükleer bir felaket de başlamış olacaktı.
 
      Bazı zenginlerin lüks evleri yıkılmış olsa da, kasırgada ölen bir milyoner yok. Ölenler kentin yoksulları. Büyük yıkımı yaşayan, konutlarını kaybeden de onlar. Lüks konutların sahipleri hemen yenilerini yapma hazırlığına giriştiler bile. Kentin emekçileri ise, bu kasırganın yaşamlarında yaratmış olduğu yıkımı ömürleri boyunca yaşayacaklar. Kaybettikleri, eşleri, çocukları, arkadaşları geri gelmeyecek. Onları bir daha göremeyecek, birlikte gülemeyecek, kavga bile edemeyecekler. Omuz başlarındaki boşluğunu hissedecekler. Eğer bir evleri vardıysa artık yok ve kolay, kolay da olmayacak. İzmit-İstanbul, Van depremlerinde yaşamış olarak doğal afetlerin gerçekte emekçileri vurduğunu gayet iyi biliyoruz.
 
       Kapitalist düzende doğal afetlerde dâhil olmak üzere zenginler için büyük bir tehlike yoktur. Zenginler, lüks ve sağlam konutlarıyla, arada kazaya bile uğrasalar hemen yerine yenisini koyabilecek(sigorta şirketleri öncelikle onların zararlarını tanzim etmek için vardır) olmalarıyla kendilerini güvence altına almışlardır. Onlar, sermayeleriyle güvenli bir yaşam sürdürür, sağlam konutlarda oturur, felaket bölgelerinden hızla uzaklaşırlar. Depremler, kasırgalar yanlarına bile uğramaz iken emekçiler için çifte kavrulmuşluk durumu söz konusudur. Bir emekçinin bu düzendeki değeri emek gücünün değeri kadardır. Anlayacağınız kolaylıkla da harcanabilir.
 
       Sandy kasırgasının da ortaya çıkarttığı, her ülkenin hatta kentin iki ayrı sınıfın yaşayan zenginler kasırgayı rüzgâr esintisiyle geçirir. Yani hiçbir şey olmamış gibi önceki yaşamına devam eder. Ama bu kentlerin işçileri, kent yoksulları felaketin izlerini ve acısını tüm “desteklere” rağmen uzun yıllar yaşamaya mahkûm olurlar.
 
        Sözün özü özeti; yaşadığımız zaman dilimindeki en büyük felaket kapitalizmdir. Kapitalizm sadece ekonomik bir sömürü düzeni değildir. Temelinde sermaye, ücretli emek, artı değer ve kar üretiminin olduğu bu sistem, sadece ekonomik bir sömürü mekanizması olarak değil toplumsal felaketlerin de, bireylerin yıkımlarının da, doğa olaylarının büyüyen bir felakete dönüşmesinin de hazırlayıcısı, nedeni, gerçekleştirenidir. Deprem, kasırga, sel gibi doğa olayları hala büyük felaketlere yol açıyor, gelişleriyle, yıkımlarıyla korku salıyorlarsa bunun suçu kapitalizmdedir. Dev sermayelerden doğa ve toplum felaketlerine ayrılan pay, askeri-sanayi komplekslere ayrılanlara göre devede kulaktır.
 
         Anlayacağımız biz emekçiler, ezilenler ve yoksullar için kapitalizm sürdüğü sürece doğa olayları hep felaket olacak ve daha büyük felaketlere de yol açarak bizleri vurmaya devam edecektir. Bu satırların yazarı doğa olaylarına yol açanın kapitalizm olmadığını doğanın kendi yasaları sonucunda bu tür felaketlerin yanşana bileceğini gayet iyi bilir. Lakin doğa olaylarının yıkıcı sonuçlar yaratması önlenebilecekken hala önlenmiyorsa bunun sorumlusun kapitalist sistem olduğunu da bilir. Elbette kapitalizmi egemenleriyle birlikte tarihin çöp tenekesine atmadan doğa felaketlerinde en büyük zararı her daim emekçilerin çekeceğini de bilir ve ona göre mücadele etme gerekliliğini savunur.