Tam olarak ayırtına Rize yolculuklarım sırasında yaptığım gözlemlerle varmıştım. Niğde Rize arası şehirlerarası otobüs yolculuğu ortalama 16 saat sürmekte. Deri topu 3 firma direk olarak sizi Niğde’den alıp direk Rize’ye ulaşımımızı sağlamakta. Bu uzun yolculuk boyunca birçok il ve ilçe merkezinden geçmek otobüs terminallerine girip çıkmak durumunu yaşıyorsunuz. Yolculuğun büyük bir bölümü geceleyin devam ettiği için (gündüz de olsa pek fark etmiyor) dikkatli ve uyanık değilseniz hangi ile girip, hangi ilçeyi terk ettiğinizi anlamanız mümkün değil.
 
      Çünkü istisnasız her ilin ve ilçenin giriş çıkışları hemen, hemen aynı. TOKİ konutları tip proje olarak her yerde aynı yükseliyor. Çevre yol şehir merkezi kavşak geçişleri de alt transit geçişlerle sağlanmakta. Hal böyle olunca Kayseri İncesu ile Çorum, Yozgat’la Merzifon hep birbirine benzemekte ve aynılaşmakta.(Samsun Rize arası sahil yolu gidiş yönünde malum sol taraf Karadeniz. Genellikle kıyıya paralel giden yol denize dolgu yapıldığı için tüm sahil bandı aynı peysaz çalışmasıyla bezendiğinden görüntüsü aynı. Gidiş yönünde sağ taraf ise Ordu dışında yukarıda belirttiğim üzere alt transit kavşak TOKİ ya da köprülü yol kavşaklı TOKİ.
 
     Memleketin son on yılına hükmedenler şehir giriş çıkışlarının aynılaştırılmasının ötesinde 5 Ekim 2012 de uygulamaya koydukları “Kentsel Dönüşüm” adı verilen talan projesiyle yeni rant alanları yaratırken kentlerin içini de aynılaştırma yönünde adımlar atacağının sinyallerini veriyor. Yoksulların evlerine ve kazanılmış haklarına göz diken siyasi iktidar, uzun zamandır parça, parça uygulanan mimari hamlesini bir bütün olarak uygulamaya koyuyor.
 
     Uygulanan kapitalist ekonomik ve “sosyal” politikaların, toplumsal hizmetleri metalaştırdığı, işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarının gasp edildiği, uluslararası sermaye ve ona eklemlenen işbirlikçi zenginlerin spekülatif karlar elde ettiği, emperyalist küreselleşme döneminde kentler zenginlerin çıkarları ve güvenliği için dönüşüme tabi tutulmak istendiğini okumalarımızdan biliyoruz.
 
     Siyasal iktidarın, kentlerin büyümesine bağlı olarak rant değeri yükselen emekçi semtleri ve dünün varoşlarını içeriden ve dışarıdan fethe yöneldiğini de yaşayarak gözlemliyoruz. Elbette siyasi iktidar bu semtleri yıkarak, oralarda yaşayan ve toplumsal çelişkileri en yakıcı biçimde bağrında taşıyan “kent yoksullarını” şehrin dış çeperlerine sürmeyi ve onlardan boşalan bölgeleri ise zenginlerin karlı yatırım alanı haline getirmeyi hedeflediğini söylemiyor. Ya ne söylüyor? Deprem riski diyor, daha rafine yaşam diyor, güvenlikli modern konutta yaşam diyor ama talandan vurgundan ve elbette oluşacak rant ı kimin “lüp”leyeceğinden bahsetmiyor.
 
      Neron’un Roma’yı yakışı çoğu zaman karikatürize edilmiştir. Roma’nın yakılmasındaki tarihsel gerçeklik ise Roma varoşlarındaki yoksulların, mülksüzlerin, kölelerin Roma’yı istila edecek denli çoğalmasıdır. MS 4.asırdan günümüz 21.asrına egemenlerin kaygılarında değişiklik yok. Yanı başlarında her an patlamaya hazır, saltanatları için toplumsal bir tehlike ile iç içe yaşamak istemeyen zengin egemenler, emekçileri kent dışına “tehcire” zorlayarak “kentin lanetlileri”nden kurtulmak istiyor. Siyasal iktidar, “Kentsel Dönüşüm Projesi” ile zenginlerin bu korkusunu gidermeyi, onlara yeni rant alanları açarak kendilerine en iyi hizmet eden parti olduğunu göstermeyi amaçlıyor. Onlar, bu proje ile aynı zamanda emekçilerin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal mücadele birikimini dağıtmayı, buralarda uzun yılların deneyimleri ve dayanışmasıyla ortaya çıkan yan yana gelişleri dağıtmayı hedefliyor.
 
    Siyasal İktidarın dayattığı “Kentsel Dönüşüm Projeleri” işçi, emekçi ve ezilenler açısından kabul edilebilir sonuçlar doğurmuyor ve doğurmayacak. Bu proje, kent yoksullarının ucuz ve sağlıklı konut talebine çözüm getirmediği bilinmeli, hatta tam tersine onları borç ve taksit, ödeyen modern köleler haline dönüştüreceği kendilerine net bir biçimde anlatılmalıdır.
 
    Bu ve buna benzer mimari projeler ile sermaye krizden çıksın ve yeni nefes boruları edinsin diye, geniş emekçi yığınlar maniple edilerek egemenlerin eli TOKİ’lere mahkûm edilen emekçilerin boğazlarına sıkıca sarılmış olacaktır. Yaşam tarzı tek tipleştirilirken,yaşam alanlarının tek tipleştirilmesi kaçınılmazdır.Tam da bu nedenle yaşamları ve yaşadıkları yerler aynılaştırılan biz emekçiler,ezilenler,yok görülenler ve yoksul bırakılanların önümüzdeki tek görevi birleşmek ve bize reva görülen yaşam tarzına direnmektir.