Yeni anayasa tartışmalarıyla birlikte AK partisinin öteden beri dillendirdiği “başkanlık sistemi” önermesinin içeriği de belirginleşmekte. Her türlü sorunumuzu halledecek, tüm sıkıntılarımızı bitirecek sihirli formülmüş gibi servis edilen “milli ve yerli başkanlık sistemi” iktidarın kendi ikbali için isteme keyfiyetinden öte ülkenin geldiği sermaye birikimi düzeyiyle ters orantıda büyüyen yoksullaşmış kitleleri zaptı rap altına ala bilmenin en kestirme yolu olduğu içinde siyasetin merkezine oturmakta.
     Cumhurbaşkanı Erdoğan her vesile ile mevcut rejimin çöktüğünü ve işlemediğini söylüyor. 14 yıldır orasından burasından zorlayarak değiştirdiği ve sürekli olarak ta mağduru olduğunu dillendirdiği “Kemalist rejimin” yeni bir kopyasını inşa ederek tüm dertlerden arınılacağını vaaz ederek “Yeni Türkiye” imajı çizmek ne denli inandırıcı olacak yaşayıp göreceğiz.
     AK Parti kurmayı bundan önce de “Yeni Türkiye”nin kurulduğunu dillendiriyordu. Yeni değil eskisinden de beter olduğu Kürt sorununu çözme şeklinden anlaşılıyor. Çözümü güvenlikçi politikaların en kıyıcı yöntemlerinde arayan, bodrum katlarına sığınmış sivil yurttaşlarını bombalayan, yaralıları almak isteyenleri engelleyen, sokağa çıkma yasağı uyguladığı semtlerde taş üstünde taş bırakmayan bilindik ceberut tüm yöntemler “yeni” adı altında pazarlanmak isteniyor.
     “Yeni Türkiye” işçiler için de cehennem olmaya devam ediyor. Soma katliamından sonra da iş cinayetlerinde bir azalma olmadı. AK Partisinin neoliberal programı patronların kâr hırsına hitap ediyor, işçilerin payına ise yoksulluk ve ölüm düşüyor. 2016 Ocak verilerine bakıldığında bile işçilerin fıtratına iş cinayetlerinde yaşamlarını sonlandırmanın kaçınılmaz olduğunu görülmekte.
    “Milli ve Yerli Yeni Türkiye”de ifade ve düşünce özgürlüğü ne kadar olacak belli değil. Bu günün uygulamalarından anlaşılan MİT TIR’ları haberini yapan gazeteciler hapiste olmaya, barış talep eden akademisyenlerin cadı avıyla derdest edilmeye, en basit eleştirilerin bile “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasına dönüştürülerek insanların tutuklanmasına devam edilecek.
      Suriyeli mülteciler “ülkemizin sunduğu ileri demokrasi nimetlerini teperek” Türkiye’den kaçmak için hayatları pahasına Yunan adalarına geçmeye çalışıyorlar. Ege Denizi yüzlercesine mezar oluyor. “Milli ve Yerli” derdinde olanlar ise kapalı kapılar ardında Alman Başbakanı Merkel ve AB yetkilileriyle görüşerek mültecileri batıya geçişini engelleme projeleri yapmakta hiçbir beis görmemekteler.
     Milli ve Yerliliği Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından “Başkanlık sistemi bu milletin tarihinde var”, “Bu mesele millidir, bu mesele yerlidir. Milli olan her meselede, yerli olan her meselede Cumhurbaşkanı olarak ben de varım, bunu açıkça söylüyorum”  cümleleriyle altı çizilerek ifade edilen yönetimsel kavrayışından anlaşılan o dur ki,  iktidarın başkanlık olarak önerdiği, yeni sistem Erdoğan’ın şahsında cisimleşen tek adam yönetimidir.
      AK parti kurmayı devleti (tabii ki kendilerini de) askeri vesayetin gölgesinden kurtarıp kendi yapılanmalarını tahkim ettiği günlerden başlayarak çıplak zor seçeneğini kullanmaya başladı. Kaçınılmaz olarak otoriter bir yönelim kazanan gelişmelere yasal kılıf bulma zorunluluğundan kaynaklı başlattıkları anayasa uzlaşma kurulu çalışmaları ile murat ettikleri “parlamento tıkandı, çözüm millette” retoriği üzerinden referanduma gitmektir.
       Mevcut siyasi iktidar yıllar yılı yeni bir anayasa vazediyor. Her seçim döneminde bunu gündeme getirip, sonrasında rafa kaldırdığını biliyoruz. Gelinen noktada bir kez daha rafa kaldırırlar mı bilemem. Bildiğim mevcut yasaları ve mevzuattı bile ayak bağı görenlerden demokratik bir anayasa düzenlemesinin en belirgin özelliği olan ergler ayrılığı prensibine bağlı kalmayacaklarıdır.
        Milli ve yerli yutturmacısı boşa çıkartıldığı ve demokratik anayasa talebi emekçi kitlelerce ısrarla dillendirildiği müddetçe yeni toplumsal mutabakatı oluşturan dinamikler biz emekçileri, kır ve kentin yoksullarını görmezden gelemezler. Görmezden gelmelerini sağlamak için her türlü platformda sesimizi yükseltmeye, demokratik anayasa ve ülke talebini yüksek sesle söylemeye devam edilmelidir.