Yerküremiz, geçen yılı, daha önce benzeri görülmemiş ölçekteki küresel salgınla geçirirken bundan dolayı ortaya çıkan belirsizlik, tüm dünyayı ölüm korkusunun kol gezdiği distopik bir film setine çevirdi. Salgın, dünya çapında ekonomik buhrana yol açarken yüzde seksenlere varan daralma ile bundan en fazla etkilenen turizm sektörü oldu.

İşin ciddiyetini kavrayan ülkeler bir bir sınır kapılarını kapatırken tüm ulusal ve uluslararası uçuşlar askıya alındı, karayolu, denizyolu, demiryolu seyahatleri durdu, rezervasyonlar ve tur programları iptal edildi. Muhtelif deniz ve okyanuslarda kuğu gibi süzülen devasa yolcu gemileri limanlara çekildi, hatta bazısı sökülmeye başlandı, acentelerin çoğu yurtdışı operasyon birimlerini kapattılar.

Memleketimizde zaten beş altı senedir Avrupalı turistin ayağı kesilmişti. Onlardan kalan boşluğu dolduran Çin, Kore, Tayvan, Acem, Hint, Arap diyarlarından gelenler de gelmez oldular. 2020 başında tam rezervasyonlar kıpırdamaya başlamıştı ki salgın baş gösterdi. Ortalık - Niğde tabiriyle- “Alim idi, Gülüm oldu”

İşte bu günlerde tüm dünyayı saran koronavirüs salgınını, her ne kadar Allah’ın gazabı veya bir kıyamet alameti olarak sayamasak da, bunu, yerkürenin dengesini bozan, havayı, suyu kirleten, kendine yaşam alanları açayım derken tüm canlıların yaşam alanlarını daraltan, tabiata zulmeden beşeriyet için “ilahî bir ikaz” olarak kabul edebiliriz. Bu salgın diğer tüm milletlerde olduğu gibi bizde de günlük yaşamın rutin akışını değiştirdi, hayat tarzımız, dünyaya bakışımız, alışkanlıklarımız farklılaştı. Bu çerçevede farkındalıklarımız artarken içsel muhasebe ve özeleştiri mekanizmalarımız revize oldu, hırslarımız törpülendi. Bu salgından çıkarılacak dersler olduğu gibi insanoğlu için kulluk sınavı vesilesi de olabileceği de akıldan çıkarılmamalıdır.

Bir vakitler bu diyarlarda Alman, Fransız, İsrail, İngiliz; yedi düvelden turistler gezerdi. Kapadokya bölgesi doluluk oranında her sezon rekora imza atar, her bir odasına beş yüz Euro fiyat çekilen mağara oteller yok satar, beygirde balonda sıra olurdu. Aladağlar bölgesine yer yıl kafileler halinde Fransız ağırlıklı dağcı ve trekking grupları gelir, vakit kalırsa Niğde’nin tarihi yerlerini gezerlerdi.

Bu dönemde ecnebi turistin kahir ekseriyeti ortadan çekilirken, yurdum insanı kendi ülkesini keşfetmeye başladı. Önceki yıllarda gemi turu deyip, kongre deyip, bayii toplantısı deyip dünyanın tozunu atanlar, uzun süre evde oturmaktan, yasaklardan, virüs bulaşır korkusundan epey sıkıldılar. Eşi, dostu, hısım akrabayı görmez oldular. Sosyal hayat namına hiçbir şey kalmadı. Lokantalar, kafeler, tiyatro, sinema salonları kapandı, konser ve etkinlikler iptal edildi. İyice sosyal medya bağımlısı olan kitleler; gezginlerin, you tuberların, meşhur şeflerin gastronomi destinasyonlarını, belgeselleri, seyyah rotalarını, lezzet duraklarını izleye izleye eski günlere dönüp gönüllerince seyahat etmek için sabırsızlanmaya başladılar.

insanı doldur-boşalt turlarda kırklı ellili gruplar halinde değil daha bireysel gezmeye, yöresel lezzetlerin, butik ve küçük oteller ile gurmeleri izleye izleye soğanın cücüğünün peşine düşmeye başladı. Artık popüler mekânlar, ayakaltı destinasyonlar değil, keşfedilmemiş, turizme açılmamış yerler ile doğal ve kalabalıkların pek ayak basmadığı izole ortamlara rağbet edilir oldu. Turizmde yeni trend kişiye özel paket turlar, kamp ve çadır turları, alışveriş değil tarih-kültür turları, eko-turizm ve sağlık turizmi, karavan ve bungalov konaklamalı gurme turları, gül-lavanta hasadı, bağ bozumu turları, ot-çöp-çiçek-böcek festivali turları, mantar turları, kuş ve yaban hayat gözlemciliği, foto safariler, atv, at ve katırla arazi turları, sanat-sergi turları, türbe, tekke ve yatır ziyaretleri, inanç ve spritüel turlar ve daha çeşitlendirebileceğimiz özel ihtisas turları sayılabilir.

Ankara otoyolunun hizmete girmesiyle başkent ile olan mesafemiz iki saate düştü. Bu ise Ankara’daki evinde oturmaktan sıkılmış kitleleri Niğde ve çevresine yönlendirmeye başladı. Niğdemiz, Kapadokya’yı, Erciyes’i zaten bilen Ankaralıların yeni destinasyonu olmaya adaydır. Bu avantajımızı iyi kullanırsak yaylacılık geleneğini devam ettiren Adanalılardan sonra Ankaralıları ve de yurdun dört yanından gelenleri ilimizde ağırlamaktan memnuniyet duyacağız.