Okuma Bilinci ve Kitaba Çağrı


Mensubu olduğumuz, güzel ahlâk dini İslamiyet’in kitabı Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, Alak Suresi’nin ilk beş ayetinden itibaren bize şöyle sesleniyor:

"1- Oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku! 2- O, insanı bir kan pıhtısından yarattı! 3- Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. 4- O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. 5- İnsana bilmediği şeyleri öğretti."

Evet, okumak insanlara mahsus eylemlerin şüphesiz ki en faydalılarındandır. Öyle olmasaydı âlemleri yaratan Allah bize daha ilk seslenişinde “Oku!” diye seslenir miydi?


Okumak kendini bilmenin yolu. Aydınlanmanın yolu. Gönlü gıdalandırmanın yolu. İnsan eğitilmeye elverişli ve eğitilmeye mecbur yaratılmış. Okumak ise eğitimde her kapıyı açan anahtara benzemekte.

Okumak aydınlanmaktır. Okumak yıkanmaktır. Aydın insan olmak ne güzel. Arif insan olmak ne güzel. Ruha can suyu vermek ne güzel. Okumak ne güzel. Gönlümüz ölmeden yetişin imdadımıza kitaplar.

Okumak sudan, ekmekten çok daha büyük bir ihtiyaç insan için. Ava gidip avlanamayan insanlar olduğu gibi, okudukları halde okumanın hâsıl ettiği güzellikleri yaşayamıyorsak ne önemi var okumanın.

Nasıl okumak diye de soralım kendimize, nasıl okumak?


Okumak  gönlümüze umut tohumları ekmek olmalı. Okumak kendini bilmek için olmalı. Rabbini bilmek için olmalı. Dünyayı cennet kılmak için olmalı.


Gönül insanı, Anadolu ereni Yunus Emre, okumak ile kendini bilmenin sırrını iç içe anlatır şu satırlarda:

İlim ilim bilmektir, 
İlim kendin bilmektir. 
Sen kendini bilmezsen,
Ya nice okumaktır?

Okumaktan mani ne?
Kişi Hakkı bilmektir. 
Çün okudun bilemedin,
Ha bir kuru emektir. 

Okudum bildim deme, 
Çok taat kıldım deme. 
Eğer hak bilmez isen, 
Abes yere yelmektir 

Dört kitabın manası,
Bellidir bir elifte.
Sen elifi bilmezsin, 
Bu nice okumaktır?

Yiğirmi dokuz hece, 
Okursun uçtan uca. 
Sen elif dersin hoca, 
Mânâsı ne demektir?



Okumalıyım, okumalıyız. Ancak şunu da unutmamalıyım, okumakla bitmiyor iş. Ne kadar okuduğumdan daha çok ne kadar etkilendiğim önemli. Benim okumam güzel ahlak için olmalı.

Okumak bize öz eleştiri imkânı sunarsa bu okuma güzel ahlak içindir. Güzel ahlak için okumalıyız. Sadece bilgi yükümüzü artırmak için mi okuyalım?

Bizim okumamız, kitapların leziz sofrasından doymak için olmalı. Kitapların leziz sofrasına oturmalıyız. Bizim okumamız bilgi yüklenmek için olmamalı, sadece hamallığa soyunmak, taşınanın kıymetini anlamamaktır. Ben ambarı doldurayım. Biri gelir bu ambarda birikeni sofralara taşır, diye düşünmek nefsimizi nasipsiz kılmaktır.

Okumak sadece harfi, sayfayı, kitabı değil; âlemi, ânı, adâbı okumaktır.

Okumak dediğin cehalet çöllerinde, ilim pınarlarından tecelli suyunu yudumlamaktır.

Harfsiz, cümlesiz, yazısız okumak. Okumak değildir sancısız ve sızısız okumak.


İç âlemlerinde volkanlar söndürür gibi, ağrılarını dindirir gibi okumak…

Kitaplar meyveli ağaçlardır ama seçici olmamız da gerekli. Bu hassasiyeti göstermeye gayret etmeliyiz. Ehil kişilerle istişare etmeyi unutmamalı.  Hz Ali de demiyor mu ki“İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı.” 

Ne diyordu Cemil Meriç: “Kitap, zekâyı kibarlaştırır.”

İnsan doğuyor. Bebeklik ve çocukluk evreleri geçtiğinde, kendisi ve çevresiyle ilgili düşünmeye başlıyor.  Kitap okuyan bir genç ile okumayan bir gencin derdi bir olur mu? Tabi ki olmaz.  Hayatta yaşadığımız sıkıntılar benliğimizi, güzel dertler de zekâmızı törpüler, kibarlaştırır. Okuyan kişinin derdi naif, ince bir hâl alır. Dertli okuyan, hatta derdi okuyan kişi, artık okumaktan da öte tefekkür etmeye başlar.

Evet, okumalıyız. Eğer ki okumasaydık bize seslenen şairleri nasıl duyacaktık.

Nasıl duyacaktık,

"Ulur aya karşı kirli çakallar,

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.

Mona Rosa bugün bende bir hal var.

Yağmur iri iri düşer toprağa,

Ulur aya karşı kirli çakallar."

Diyen Sezai Karakoç'u nasıl duyacaktık?

"Ya bütün şairler seni sevmiş, ya da bütün şiirlerde ben seni buluyorum!" diye haykıran Erdem Beyazıt'ı.

Nerden bilecektik Abdurrahim Karakoç’un Hasan’a Yazdığı Mektupların, aslında bize yazıldığını.

Okumak iptilâ idi. Bu aşksızlıktan kaskatı kesilmiş kalabalık şehirlerin ortasında Mecnun olmak, kitapların sahrasında Leylâ’yı aramaya koyulmaktı.

Okumalıydık. Çünkü okumazsak içimizdeki yemyeşil çimenliklere su verecek bir Su Kasidesi’nden haberimiz olmazdı.

Kubbede kalanın ancak hoş bir seda olduğunu biz kitaplardan öğrenmemiş miydik?

Koşmalıydık kitaplara. Bu çağın karanlığına kandil yakan Cemil Meriçler, Nurettin Topçular, İsmet Özeller, Erol Güngörler, Necip Fazıllar, Mehmet Akifler, Sezai Karakoçlar ve adını sayamadığımız yüzlerce insandan ışık almaktı okumak.

“Sen kuş olur gidersin, bir trenle.” demişti Cahit Zarifoğlu. Ve peşi sıra “Ben sana mecburum, bilemezsin” diye haykırmıştı Atilla İlhan.

Karacaoğlan, Aşık Veysel, Koç Köroğlu, Dadaloğlu, daha nicesi.

Okumakla dalmıştık nice insanların gönül deryasına.

"Okumak başlı başına bir iptilâdır, müptelâlara selam olsun." diyor, konuşmamı Abdurahim Karakoç’un güzel bir şiiri ile sonlandırmak istiyorum:

Canlı bir kitapsın, yazarı Mevla 
Açık dur, kitaplar seni okusun
 
Yüzünde şavklansın nazarı Mevla
 
Eğilsin mehtaplar seni okusun
 

Kasırga ol, döne döne zikir et
 
Her nefese on bin misli şükür et
 
Şüphe burgacında Hakk'ı fikir et
 
Uyansın girdaplar seni okusun
 

Erisin geceler gündüze gel ki
 
Kalmasın tek engel bir düze gel ki
 
Secdede Rabbin'leyüzyüze gel ki
 
Minberler, mihraplar seni okusun
 

Ezelin, ebedin şifresi sende
 
Menfinin, müsbetin şifresi sende
 
Çözülsen de olur, çözülmesen de
 
Sorular, cevaplar seni okusun
 

Aşktan, estetikten, ahenkten yana
 
Şiir, resim, müzik imrensin sana
 
Camiler, sebiller gelsin lisana
 
Hayırlar, sevaplar seni okusun
 

Bedenin coğrafya, tarihtir dünün
 
Ayrı ayrı sayfa, saatin, günün
 
Dört kapısı açık dursun gönlünün
 
Âlimler, erbaplar seni okusun
 

Nefret boşta kalsın, aşk ile dol da
 
Işık, kılavuz ol, gittiğin yolda
 
Kur'an'dan feyz alana bir mektup ol da
 
Yazdığın kitaplar seni okusun
 



Ali Rıza Kaçıkcı






Editör: TE Bilişim