Eş genel başkanımız Selahattin Demirtaş teşhisi doğru koydu: 10 gündür yoğun saldırıya maruz kalan Silvan’da olsun gerek şu an Nusaybin de yaşananlar olsun gerekse de Cizre, Sur, Kulp gibi onlarca ilçe merkezin de gerçekleştirilen polis operasyonları kelimenin tam anlamıyla bir kent savaşıdır

 

      Bu yüzden zaten asker de işin içinde. Sadece panzerler, akrepler, kobralar, zırhlı kepçeler ve polis özel harekât sürüleri değil tanklar, toplar, helikopterlerle desteklenen komando birlikleri ve  jandarma özel harekât birimleri de yoğun olarak kullanılıyor. 

 

      Harekâtın amacı ise Silvanlıları, Nusaybinlileri, Cizrelileri ve fakat bir bütün olarak Kürt halkını korkutup sindirmenin de ötesinde o coğrafyayı insansızlaştırmak. Daha şimdiden bölgeyi terk eden on binlerce kişiden söz ediliyor.

 

      Kürt siyasal hareketinin emekçi tabanının en güçlü olduğu yerleşim birimlerinden biri olan Silvan başta olmak üzere kent savaşı komsepti başarılacak olursa eğer, sıranın tekrar Cizre'ye, Nusaybin'e, Silopi'ye, Sur'a, Şemdinli'ye hatta il olarak Hakkâri’ye gelmesi beklenmeli [* ] 

 

      Çünkü AKP-ordu ittifakı, Kürt siyasal hareketinin gücünü özellikle de Güney ve Rojava Kürdistan’ına komşu sınır hattında kırmanın peşinde. Silvan ve benzeri kent merkezlerinde mahalle ve kent merkezli yeni saldırı girişimleri, sadece ülke sınırları içerisine sınırlı bir saldırganlığın ifadesi olarak görülmemeli. Bu egemen tekçi ideolojinin Kürtlere karşı bölge çapında hazırlandığı genel saldırının başlangıcı olarak okunmalıdır. Hedefte öncelikli olarak Rojava kantonlarının boğulması var. 

 

       Eş genel başkanınımızın bu konudaki tespitlerine katılmamak mümkün değil : “Bu bir statü savaşıdır.” Kürtler bundan böyle Ortadoğu'da nasıl bir statü ve yaşam sahibi olacaklar?.. Ülkemiz egemenlerinin tekçi ceberut söylemleri tırmandırarak kendi vatandaşlarını çoluk çocuk demeden günlerce aç susuz bırakıp yerleşim merkezlerini tank ve top ateşine tutacak ölçüde gözü dönmüş saldırganlığının başat nedeni ve özellikle Silvan, Nusaybin Cizre ya da Sur'daki direnişlerin tarihsel anlam ve önemi de burada saklı. 

 

     Bölgede Kürt emekçilerin yoğunluklu yaşadığı yerleşim alanları insan olanın vicdanını isyan ettirecek alçaklıkta saldırılara uğrarken ülkemiz batı cephesinde dişe dokunur güçte tepki göstermek şurada dursun günlerce neredeyse çıt dahi çıkmayışı tek kelimeyle utanç vericidir. Sorunu hala “PKK'nın hatalarına”, “hendeklerin kazılmasına”, “zamansız özyönetim ilanlarına” vb. bağlayarak resmen meşrulaştıranlar başta olmak üzere artık kimse Kürtlerin karşısına geçip “kardeşlik” edebiyatı yapmasın, “birlik” vaazları vermesin!.. 

 

     “Kardeşliği” gerçekten yüreğinde hissedenin, samimi olarak halkların eşitlik temelinde “birliğinden” yana olanın çoktan sokaklara dökülmüş olması, grev ve direniş bayraklarını açması, egemenleri bu vahşeti sürdürmekten caydıracak güç ve etkinlikte eylemlerle ortalığı ayağa kaldırmış olması gerekirdi. HDP li vekillerin açlık grevi olsun parlamento gurubunun basın açıklamaları kamuoyudikkatini çekmekten öte işlevi olmayan eylemlerdir. Vahşeti durduracak çapta eylemler genel grev genel direniş hattının örülmesinden geçmektedir.

 

      Kürt kardeşlerimizin yüzüne bakacak yüzümüzün, birlik ve kardeşlik konusunda söyleyecek sözümüzün kalmasını istiyorsak bu utanç verici sessizlik ve kayıtsızlığa son vererek işe başlayabiliriz!.. Silvan – Nusaybin- Cizre- Sur -yalnız değildir!.. Şiarını yükseltmek insanım diyen her bireyin ortak keseni olmalıdır. Katledilen her bir canımıza suskun kalmak demek yaşanan vahşetle suç ortaklığı anlamındadır. Günün acil çağrısı akan kanın durması için BARIŞ HEMEN ŞİMDİ- KENT SAVAŞLARINA SON çığlık çığlığa alanlar başta olmak üzere her platformda gür sesle söylenmelidir.