Yapılan açıklamada; 25 Kasım’ın “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak benimsenmesinin temelinde trajik bir öykü yer alıyor.
25 Kasım 1960’ta Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş Patria, Minerva, Maria Mirabel’in cesetleri bir uçurumun dibinde bulundu. Mirabel kardeşlerin, tecavüz edilerek vahşice öldürüldüğü ortaya çıktı ve onlar diktatörlüğe karşı mücadelenin sembolü oldu. Bütün dünyada yankı bulan bu gelişmeler karşısında Birleşmiş Milletler 17 Aralık 1999’da, 25 Kasım’ın “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak benimsenmesine karar verildi.
Bugün hala; Dünyanın her yerinde kadınlar aynı haklar için aynı mücadeleyi veriyorlar.
21 yüzyıl kadın enerjisinin yükseleceği bir yüzyıl olacak. Böyle bir dönemde Türkiye’de kadın olmak zorlaşıyor. Kadına yönelik ideolojik bir saldırı var. Kadınlar her gün öldürülüyor, şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor, candan can kopuyor. 2010-2015 yılları arasında Türkiye’de 1134 kadın öldürüldü, Sadece 2015’in ilk 10 ayında 236 kadın öldürüldü, Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel şiddet raporuna göre Türkiye, kadın cinayetlerinde Avrupa bölgesi ülkeleri (41 ülke) arasında 13.sırada.
Kadınların en temel insan hakkı olan yaşam hakkı ellerinden alınırken “fıtrat” veya "abartı" denilen kadın cinayetleri, tahrik, iyi hal, pişmanlık, vb. ceza indirimleriyle neredeyse ödüllendirme noktasına gelmiş durumda. Çünkü suçlular, indirim uygulanacağını bilerek savunma hazırlama yolunu seçiyorlar. Altına imza attığımız İstanbul Sözleşmesinde belirtildiği gibi; kadına yönelik şiddet, nedenleri ve sonuçları açısından kapsamlı bir bakış açısına sahip olarak çözülebilir. Şiddetin azaltılmasında sadece kovuşturma kısmının değil önleme, koruma ve politika geliştirme ilkeleri de göz önüne alınarak bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Adalet sistemindeki cinsiyet ayrımcılığının, yasanın yanlış-tutarsız yorumlanıp uygulanmasının önüne geçmek önemlidir. Yasalarda ki düzenlemeler kadar görünmeyen yasaların oluşturduğu kadını yok sayan zihniyete karşı mücadele ve toplumsal dayanışma öne çıkmak zorundadır.
21 yüzyıl kadın enerjisinin yükseleceği bir yüzyıl olacak. Böyle bir dönemde Türkiye’de kadın olmak zorlaşıyor. Kadına yönelik ideolojik bir saldırı var. Kadınlar her gün öldürülüyor, şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor, candan can kopuyor. 2010-2015 yılları arasında Türkiye’de 1134 kadın öldürüldü, Sadece 2015’in ilk 10 ayında 236 kadın öldürüldü, Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel şiddet raporuna göre Türkiye, kadın cinayetlerinde Avrupa bölgesi ülkeleri (41 ülke) arasında 13.sırada.
Kadınların en temel insan hakkı olan yaşam hakkı ellerinden alınırken “fıtrat” veya "abartı" denilen kadın cinayetleri, tahrik, iyi hal, pişmanlık, vb. ceza indirimleriyle neredeyse ödüllendirme noktasına gelmiş durumda. Çünkü suçlular, indirim uygulanacağını bilerek savunma hazırlama yolunu seçiyorlar. Altına imza attığımız İstanbul Sözleşmesinde belirtildiği gibi; kadına yönelik şiddet, nedenleri ve sonuçları açısından kapsamlı bir bakış açısına sahip olarak çözülebilir. Şiddetin azaltılmasında sadece kovuşturma kısmının değil önleme, koruma ve politika geliştirme ilkeleri de göz önüne alınarak bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Adalet sistemindeki cinsiyet ayrımcılığının, yasanın yanlış-tutarsız yorumlanıp uygulanmasının önüne geçmek önemlidir. Yasalarda ki düzenlemeler kadar görünmeyen yasaların oluşturduğu kadını yok sayan zihniyete karşı mücadele ve toplumsal dayanışma öne çıkmak zorundadır.
Bu konu da, Niğde Barosu Kadın ve çocuk hakları Komisyonu olarak biz üzerimize düşen bütün görev ve çalışmalarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz. Şiddet gören mağdurlar yalnız değilsiniz.. Hukuki bilgi almak ve destek için her zaman: 0533 216 16 00 numaralı telefondan bize ulaşabilirsiniz” denildi.
Editör: TE Bilişim
