Adana Kozan'daki baraj inşaatında sefer baraj kapaklarının patlamasıyla göz göre, göre ölüme sürüklenen 10 işçiden bir kısmının cesetlerine hala ulaşılamazken yeni bir işçi katliamı haberiyle yüreğim yeniden dağlandı. Bu sefer yüreklerimizi dağlayan acı haber Esenyurt'tan geldi. Kölece, kuralsız ve insanca barınma koşullarından yoksun olarak yaşamaya mahkûm edilen market inşaatı işçileri diri, diri yanarak ölüme gittiler.
 
     Kölece çalışma ve kuralsız çalışma koşullarının hüküm sürdüğü İstanbul Esenyurt bölgesinde dün akşam 21.00 sularında büyük bir işçi katliamı yaşandığı haberi ajanslara düşmesiyle duyarlı tüm yüreklerdeki burkulmanın şiddetini belleğimin tüm derinliklerin de hissettim.

     İptidai barınma koşulları altında yaşamak zorunda bırakılan işçiler bir süpermarket inşaatının şantiyesinde çıkan yangında 11 insanımız, canımız, emekçi kardeşimiz pisipisine can verdi.  
 
      Şimdi başta Esenyurt Belediye Başkanı olmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanına kadar her yetkili gerekli inceleme, araştırma ve soruşturmaların yapılarak ihmali olanla varsa gerekli her tür idari ve cezai işlemlerin yapılacağını bildiren demeçler vererek yaşanan iş cinayetlerini gerçekliğini geçiştirmeye çalışacaklardır.
 
     Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yangınla ilgili ''hem sosyal güvenlik ve rehberlik bakımından hem de iş teftişi bakımından'' inceleme başlattı haberleri ölüm haberlerinin ardından verilmeye başlandı bile. Öldükten sonra değil de “yaşarken”  gerekli denetimleri yapsalar bunca acının yaşanmaması için gerekli tedbirleri alsalar,  yani birazda “zenginlerin canını yakacak” düzenlemeler yapsalar ölümlerle birlikte denetimler akıllarına gelmese olmayacak. İlle emekçiler ölünce inceleme, araştırma ve denetleme yaparlar. Yaparlar çünkü kamuoyu baskısını kırmak veya inceltmek için bu gereklidir. Yoksa maazallah işçiler gidip patronların boğazını sıkarlar kendileri hesap sormaya başlar.
 
     İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin Şubat ayı iş cinayetleri ve meslek hastalıkları raporuna göre; yaşanan 42 ölümden 7'si inşaat sektöründe yaşandı. Bu ölümlerde, binalardan düşmeler ve nesne düşmeleri görülürken son yaşanan işçi katliamı ise işçilerin sağlıklı barınma koşullarından yoksun olduklarını gösterdi.
 
     Evet, bu gözünü kan bürümüş zengin güruhunun “Yediği yoksul eti, içtiği emekçi kanı!” Zenginleri için saraylar, işçiler için barakalar-çadırlar- düzeni bu düzen! Zenginler için saraylar yapanlar, ilkel çadırlarda ölüyorlar alevle dumanla...“Yediğiniz yoksul eti, içtiğiniz emekçi kanı burnunuzdan fitil, fitil gelecektir ey egemenler. Yaptıklarınız yanınıza kar kalır zannediyorsanız aldanıyorsunuz. Emekçilerin hafızası bu cinayetleri ve sorumlularını asla unutmayacaktır bilesiniz.
 
     Elbet bir gün para babaları için lüks otel, market yapanlar, bu gün kendileri için karda-kışta ancak çadırlarda kalma imkânına sahip olanlar kendi kaderlerini ele aldıklarında tarih yeniden yazılmaya başlandığında. Tokat’tan, Sivas'tan kopup gelen emekçi kardeşlerim ekmek parası uğruna... Fabrikalarda yakılan, tersanelerde sinekler gibi ölüp giden, sele kapılıp boğulan, baraj inşaatında sulara gömülüp kaybolan, cesedine bile ulaşılamayan boğaz tokluğuna çalışan tüm insanlarımız kurtuluşun kendi ellerinde olduğunu bilince çıkarttıklarında egemenlerin saltanatı ve pisipisine yaşanan işçi ölümleri sona erecek.
 
      Şair Nazım Hikmet, 65 yıl öncesinden bakın nasıl sesleniyor:
“..Ve bu dünyada, bu zulüm
    Senin sayende.
   Ve açsak, yorgunsak,
   alkan içindeysek eğer
   ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
    kabahat senin,
                 - demeğe de dilim varmıyor ama -
                    kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!