Aslında başlık, Alman yazar Eric Maria Remarque'ın 1929 yılında yayınlanan “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanının adı da olabilirdi. Lakin bu gün Hrant’ın katlinin 9. yıl dönümü. Evet, Hrant Dink’in bir bebekten bir katil yaratan karanlık tarafından katledilişinin üzerinden 9 yıl geçti.
 
      Katledilişinin hemen ardından “fail” yakalandı ve cinayetin milliyetçi histerilerle göğsü kabarmış bir gencin işi olduğu genel akım medya tarafından ilan edildi. Üstelik ortada “örgüt” falan da yoktu. Fakat aradan geçen 9 yılda davanın takipçilerinin ısrarlı çabalarıyla ve düzen içi dalaşın ortaya saçtığı gerçeklerin ışığında görüldü ki, “fail” tetiği çeken parmakların sahibinden ibaret değildi. “Fail” Hrant Dink cinayetinden önce de, sonra da “faili meçhul” tüm cinayetlerde olduğu gibi hamuru kanla yoğrulmuş bir derin “örgüt” ün, yapılanmanın organize ettiği cinayetlerden biriydi.
 
       Sistemin efendilerinin en başından beri kendi ideolojik hegemonyasını perçinlemek, kâh korku duvarlarını yükselterek kitleleri sindirmek kâh daha kanlı politikaların zeminlerini döşemek için katliamlara, yargısız infazlara, cinayetlere başvurduğunu, yakın tarihimizin kanlı yapraklarla dolu olduğunu bilmeyen yok! Örnek vermek için uzak tarihlere gitmeye dahi gerek yok. Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Van gibi illerde süren cinayetler ve ilçe mahalle merkezlerinde çoluk çocuk, genç yaşlı demeden keskin nişancılar tarafından vurulan, cenazeleri sokaklarda caddelerde yatan insanların dramından bu derin yapılanmalar gücünü ve cüretini göre biliyoruz.
 
      Açıkça katleden ve hesap verme korkusu yaşamayan devlet görevlileri, Hrant Dink cinayeti gibi görece üstü kapalı olarak gerçekleştirdiği infazların da arkasından her defasında rezilce çıkmıştır. Her defasında kanlı planlarını saklamak için sözde “adalet”lerinin önüne bir kaç kurban çıkarmıştır. Egemen klikler arası kavgaların ardından ortaya saçılan tüm skandalların “failin” derin devlet olduğunu işaret etmesine rağmen son günlerde ironik bir şekilde “faili meçhul” cinayetlerin “failini” haykırmak yasaklandı.
 
      Düzenin temsilcileri kanlı katliamların altına imza atarken hesap vermekten korkmamaktadır. Bu cesareti iki olgudan almaktadır. Birincisi kendi yaptıkları, yaptırttıkları hukukunun kendilerine dokunamayacağı gerçeğidir. Yasaları kendileri yapmakta, cezayı yine kendileri kesmektedir. Egemenlerden hesabı ancak çıkarları onunki ile taban tabana zıt olan emekçiler, ezilenler sorabilir. Hesap soracak olan, şalteri indirecek ellerdir. Ancak o zaman düzenin sahipleri; katliamların, suikastların ve bir bütün olarak insanlığa çektirdiği acıların hesabını vermekten kurtulamaz.
 
      İkincisi ise, asıl hesap soracak olan güçlerin şu an örgütsüz ve hesap sorma gücünden yoksun olmasıdır. İşte egemenler, tüm cesaretini ve bununla beraber vahşetini bugün bu olgudan almaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki, bu sadece şimdilik böyledir. Bugünün görevi, hesaplaşma gününü hazırlamaktır. Ezilenlerin, emekçilerin iktidar mücadelesine omuz vermektir. Bu da, bugün ilerici, demokratik fiili militan bir mücadele hattının en geniş şekilde bir araya gelmesini sağlamaktan geçmektedir.
 
      24 Ocak da Ankara da gerçekleşecek olan HDP 2. olağan kengersi elli iki il ve yüzlerce ilçe merkezinde gerçekleştirdiği konferanslardan derlediği rapor ve kararlaşmalar ışığında 17/18 Ocak tarihlerinde yaptığı merkezi konferanstan aldığı güçle ülkenin içerisinde bulunduğu baskı ve ablukadan nasıl kurtulacağını ve cinayetlerin, faili meçhullerin bir daha yaşanmaması, faillerinin adalet önüne çıkartılmasının aracı olması için yol ve yöntemleri belirleyeceği kongre olması yönünden halklarımıza ümit vermektedir.
 
     9.yılında Hrant’ın aziz hatırası önünde saygıyla eğile bilmenin, onu saygıyla yad edebilmenin biricik yolu halkların demokratik kongresi ve partisi çevresinde oluşturulan halede yer alıp, oluşan haleyi güçlendirmekten geçtiğini unutmamak gerekir.