1 AĞUSTOS’TAN BU GÜNE MECLİS ANAYASA KOMİSYONU NEYİ GÖRÜŞÜYOR?
 
 
Türkiye Büyük Millet Meclisi anayasa komisyonu, 1 Ağustos’tan itibaren Türkiye’deki neoliberal zenginlerin demokrasisinin anayasal çerçevesini ve sınırlarını şekillendirecek tüm toplumun ortak keseni olan en kritik gündemini ele almakta: “Temel hak ve özgürlükler”.
 
    “Temel hak ve özgürlükler” adı altında, mevcut anayasanın değiştirilemez addedilen ilk 4 maddesinin değiştirilmesi, anayasal vatandaşlık, anadil, din, ulus, cinsiyet, cinsel yönelim, kimlik, kültür hakları, bilgi edinme, basın, söz özgürlüğü, seçim ve partiler yasası, adil yargılanma hakkı gibi konular yer alıyor. (Sınıf bilinci olan emekçiler, sıralananlara daha ilk bakışta, emekçilerin sınıf olarak hak ve özgürlüklerinin “temel hak ve özgürlükler” içinde yer almadığını, esamisinin bile okunmadığını hemen fark edecektir!) Bu konular, düzenin siyasi partileri, onlara hizmet veren ideologları arasında karşılıklı tartışılıp en geri düzeyde bir kırıntı hak ve özgürlükleri içeren “demokratik anayasa” sosuyla pazarlanacak ittire kaktıra, oflaya puflaya, bir yukarı iki aşağı ancak bu kadar nidaları içinde topluma kabul ettirilecek.
 
      İşçi sınıfı ve emekçilerin beklentileri de, asıl zenginlerin yeni devlet biçiminin kurumsallaştırılması anlamına gelen bu anayasal sınırlar içinde tutulacak. Anayasada yok sayılan, anayasadan zaten hiçbir burjuva anayasası ile bağdaşmaz olan gerçek sınıfsal-toplumsal istem ve özlemleriyle birlikte dışlanan işçi sınıfı, emekçiler ve ezilenler en baştan çizilmiş bu anayasal sınırlar içinde bile sistemin efendileri arasında ve onların siyasi arenadaki temsilcisi olan partiler arasında sürtünmeli, gelgitli, gerilimli tartışmalar ve medyatik manipülasyonlara yedeklenerek emekçi sınıfların bilinci bulanıklaştırılacak.
 
      Emekçilere, ezilenlere gelince, yeni anayasa zaten en baştan emekçi sınıfın, ezilenlerin sınıf olarak karakterinin inkâr edilmesine dayanıyor. Hiçbir düzen partisinin anayasa programında “işçi” kavramı bile geçmiyor, kaldı ki işçiye hak ve özgürlük öngörülsün!
 
       Yalnıza hakkını teslim etmem gerekiyor bir BDP’nin önergesinde, “sendika kurma hakkı ancak başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlandırılabilir” diyen, altına diğer partilerinde rahatlıkla imza atabilecekleri (bir hafta oluyor hala atmış değiller) bence imza atmakta zorlanmayacağı tamamen muğlâk bir madde var, o kadar.
 
       Sistemin egemenleri, emekçi sınıfı şimdi de yeni “neoliberal anayasasına” gömmeye hazırlana dursun, emekçi sınıfını temsil ettiği iddiasındaki onca parti, örgüt, sendikadan tık yok. Kısmi anayasa değişikliği için 2010 yılı referandum sürecinde, herkes kendi meşrebince muhalefet kampanyaları yürüttü, eylemler yaptı. Şimdi egemenler yeni anayasaya ilişkin kararlarını, kitlelere biçimsel ve göstermelik olarak bile sormadan alırken, o kadarı bile yok.
 
       Zenginler emeğimize, yaşamımıza, geleceğimize daha çok hükmetmenin anayasasını hazırlarken, biz, “eh ne yapalım bize sormadı” diye susacak mıyız? Biz emekçilerin anayasaya ilişkin tutumunu ortaya koymak için, yaşamımıza hükmeden egemen zenginlerden yaldızlı davetiye mi alması gerekiyor?
 
      Sistemin efendileri işte referandum hadi oyla dediğinde “aaa bize mi soruyorsun, şıklar neler, hangisini işaretleyelim?!”, gelmediğinde “ha demek ki bu konu bizi ilgilendirmiyormuş” deyip oturmalı mıyız?
 
       Biz emekçilerin hangi konuda, neyi, ne kadar, nasıl ve ne zaman yapıp yapamayacağını, söyleyip söyleyemeyeceğini, hatta düşünüp düşünemeyeceğini hala sistemin kapitalist egemenlerinin belirlemesine izin verecek miyiz? Sınıf bilinçli emekçiler olarak kendimize, üyesi bulunduğumuz sendika ve demokratik kitle örgütlerine soracağımız ilk soru bu olmalıdır.
 
 
 
                                                                                                             Göksel Rıza Özkan
                                                                                                         Sürgün Eğitim Emekçisi