PKK’lılarla yolda buluşup, kucaklaşan BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili olarak Başbakan Erdoğan şunları söylemişti: “Biz bunlara haddini bildirmezsek Allah da halk da bizi affetmez. Teröristle sarmaş dolaş olacaksın sonra demokrasi mücadelesi veriyorum diyeceksin... Aman bunlar dışlanmasın derken BDP’nin insani değerleri çiğneyen eylemlerine biz daha fazla seyirci kalamayız” .
Yoldaki terör örgütü mensuplarıyla sarmaş/dolaş olan BDP milletvekillerine haddini bildirmen, Allah’ın emri ve halkın beklentisidir, bu doğrudur. O zaman bu adamların bağlı olduğu terör örgütünün lideriyle görüşenlere haddini bildirmek Allah’ın emri ve halkın beklentisi olmaz mı?
Bu ne yaman bir çelişkidir? Yoldaki teröristlerle sarmaş dolaş olanlara haddi bildirilmezse Allah da halk da sizi affetmiyor da İmralı’da eli kanlı elebaşıyla AKP görüştüğünde Allah’ın ve halkın affına mazhar mı oluyor? Terör örgütü mensubuyla da lideriyle de görüşme aynı derecede suçtur ve BDP için uygulanacak muamele AKP’nin memurları için de aynen uygulanmalıdır.
AKP’liler ısrarla, İmralı ile “Kürt sorunu” nun değil “terör sorunu” nun görüşüldüğünü, “silahların susması değil, bırakılmasının” tartışıldığını ve Öcalan’ın durumunun iyileştirilmesiyle de ilgili herhangi bir hususun da görüşülmediğini söylüyorlar.
Bu açıklamaların doğru olma ihtimali hiç yoktur. Bir defa içerideki Öcalan’ın, dağlarda eylem yapan PKK’ya, herhangi bir vaat ya da taviz almadan ‘silahı bırakınız’ demesi düşünülemez. Öcalan karşılıksız “silahı bırakınız’ demiş olsa bile onun bu sözlerini dinleyen olur mu?
Sorulması gereken soru şudur: Öcalan terör örgütüne ne karşılığında silahlarınızı bırakın diyecektir? Öcalan böyle bir istekte bulunmuş olsa bile, hapishanedeki birinin bu tür bir söylemini kim ne kadar niye dinleyecektir?
Görüşmelerde Öcalan’ın durumunun iyileştirilmesi söz konusu değilse, Öcalan PKK terör örgütüne artık eylem yapmayınız demesi için hangi sebep vardır?
İmralı görüşmelerinin tavizler, sözler, yasal düzenlemeler ve vaatler ile yürütüldüğü açıktır.
Muhtemel görüşme konuları arasında Öcalan’ın ev hapsi, tutuklu KCK’lıların serbest bırakılması, genel af, yerel yönetimlerin özerk yapıya kavuşturulması, başkanlık sistemini içeren Yeni Anayasa için BDP’nin AKP’yi desteklemesi gibi hususlar vardır. Ana dilde savunma hakkı adı altında iki dilli yargı, kamu hizmetlerine ana dilde erişim ve nihayet ana dilde eğitim gibi hususlar da muhtemel konuşma konuları arasındadır!
Başbakan Erdoğan, medyanın Barzani kanadı ve bölücü unsurlar aşırı beklenti yaratarak Türk kamuoyunu yanıltıyorlar!
PKK’nın kış aylarının ortasında eylem yapma kapasitesi yoktur. PKK, her kış döneminde mevcudu muhafaza stratejisi izliyor. Kış şartlarının ürettiği sonucu Öcalan’ın talimatlarına bağlamak doğru değildir!
Gerçek şudur: Terör, bölücülük ve siyasi Kürtçülük Türkiye’de kurumsallaşmıştır. Öcalan dahil hiç kimsenin elinde sihirli bir değnek yoktur. “Abrakadabra” yöntemleri ya da “açıl susam açıl” söylemleriyle teröriste kimse silah bıraktıramaz!
BDP görüşmelere “yetmez ama evet” diyor. Avrupa’daki bölücü unsurlar bizi de ‘işin içine dahil ediniz’ diye sıraya girmiş durumdalar. Elinde silah olan Kandil’deki eşkıya ise beklemededir.
Bütün bu unsurlar, Kandil, İmralı, BDP ve Avrupa’daki bölücüleri şin içine dahil olmuş olsa ve hepsi silah bırakmak isteseler bile bu gerçekleşebilir mi?
PKK’yı tanımayan, terörle mücadele konsepti olmayan ve örgütün amacından habersizler ancak örgütün tek yanlı silah bırakabileceğini düşünebilir.
Kaldı ki, PKK bugün uluslararası bir enstrümandır. ABD’nin, İsrail’in, Suriye’nin, İran’ın, Irak’ın, Ermenistan, Kıbrıs Rumlarının ve Yunanistan’ın doğrudan ya da dolaylı desteğine sahiptir. PKK’nın Kandil’deki beli kırılmadan, genelde de uluslararası bağlantıları koparılmadan silahsızlandırılması hayaldir.