Bir hafta önce Şanlıurfa’nın Akçakale İlçesi’nde Türkiye’ye geçmeye çalışan Suriyeliler, kendilerine engel olmaya çalışan güvenlik güçlerine uzun namlulu tüfeklerle ateş açmıştı. Açılan ateş sonucu 1 polis ölmüş, 2 polis, 4’ü asker toplam 11 kişi de yaralanmıştı.

Bir süre önce Gaziantep’te ve ona yakın Cilvegözü sınır kapısında meydana gelen, on üç vatandaşın hayatını kaybettiği bombalı araç saldırısı da Suriye kaynaklıdır. Bir yanda Suriye’nin El Muhaberat istihbarat örgütü, diğer yandan Özgür Suriye Ordusu, birbirlerine yönelik mücadele ve mesajlarını Türkiye üzerinden verir hale gelmişlerdir.

Suriye’den Türkiye’ye gelen mültecilerin bayrak yakmak, kargaşa ve kaos çıkartmak gibi eylemleri ise artık günlük olaylar kategorisinde değerlendirilmektedir. Suriye’den gelen üç yüz bini aşkın mültecinin neden olduğu olaylar giderek artmakta ve iktidar bunları kontrol etmekte sorun yaşamaktadır. 

Türkiye’nin koruyup kolladığı Özgür Suriye ordusuyla, Esad rejimine bağlı Suriye ordusunun Türkiye’yi savaşın içine çekmek için provokasyon dahil her yola başvurduğu açıktır. AKP iktidarı, Suriye’den büyük bir iştahla yalnız terör değil her türlü sosyal sorunu da ithal eden bir iktidar haline gelmiştir.

Başbakan Erdoğan, canhıraş bir biçimde Suriye’ye karşı ABD’yi harekete geçirmeye çalışmakta, Batı ülkelerini Suriye’ye müdahale etmesi için adeta tahrik etmektedir. Suriye’deki rejimin bunu büyük bir sükûnetle sineye çektiğini düşünmek için fena halde saf olmak gerekir.

Yaşanan süreçte Başbakan Erdoğan, NBC News televizyonuna verdiği özel röportajda Suriye hükümetini, kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmakla suçlamıştı. Bu durumda Başbakan Erdoğan, ABD’nin daha sert bir tavır sergilemesini istemiş, Obama’yı kırmızı çizgiler aşıldığı için harekete geçmeye çağırmıştı. Başbakan Erdoğan, ABD’ye yapacağı ziyaret sırasında ABD’nin daha fazla sorumluluk almasını, daha ileri adımlar atmasını isteyeceğini ve atılacak adımları da Obama’yla bizzat görüşeceğini açıklıyordu. 

Başbakan, Suriye’de bir sürecin söz konusu olduğunu ifade ederek, işi daha da ileri taşıyor ve Batılı ülkelerin yanı sıra İslam ülkelerinin de gereken tepkiyi vermediğinden şikayet ediyordu. Erdoğan, “Yalnız başımıza da kalsak destek vermeye devam edeceğiz. Bunları Obama’yla görüşeceğiz. İnşallah çok daha farklı bir sürece bundan sonra gireriz” diyordu.

Bu açıklamaların hemen ardından Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde Suriye kaynaklı, Türkiye’ye yönelik büyük terörist saldırı meydana gelmiştir. Bu saldırıda 46 Türk vatandaşı hayatını kaybetmiş, yüze yakın vatandaş da yaralanmıştır.

Reyhanlı’daki patlamaların, Başbakan Erdoğan’ın ABD seyahati öncesinde verdiği bu demeçlerin hemen arkasından gelmiş olması manidardır. 

Reyhanlı saldırısı, bu anlamda Başbakan Erdoğan’a verilmiş bir karşı mesajdır. Bu mesaj şudur: ‘Sınırlarınız kevgir gibi, istihbarat zafiyetiniz var, istenilen an Türkiye’nin kentlerinde büyük kitle katliamı yapabiliriz. Türkiye’nin, ABD ile Suriye’deki rejime karşı daha ileri bir adım atması halinde bunun bedeli ağır olur’.

Devlet Bahçeli’nin,  “Başbakan Erdoğan’ın, Esad’a yönelik nefret söylemi, Şam yönetimini hedefine alan tahrikleri, ülkemize saldırı ve kışkırtma olarak geri dönmektedir”  sözleri tam da bu gerçeği anlatmaktadır.

Başbakan Erdoğan ise kamuoyunun dikkatlerini kör noktaya çevirerek şunları söylemektedir: “Özellikle çözüm süreci diye ülkemizde yeni bir dönemi başlattık ve bu yeni dönemi hazmedemeyenler, ülkemizdeki bu özgürlük havasının teneffüs edilmesine ne yazık ki olumlu bakamayanlar, bu tür eylemler içerisine girebilir.” 

ABD’yi Suriye’ye müdahaleye çağırmak, iç savaşta taraf olmak ve meydana gelen patlamayı da çözüm sürecini hazmedemeyenlere bağlamak, mantıksızlıktır. Denklem, Erdoğan + Esad= Reyhanlı’dır.