17 Ağustos depreminin 12. yıl dönümü lokal eylemliliklerle ve "yetkililerin" bildik söylemleriyle geçiştirilmeye çalışılsa dahi toplum benleğinde kanayan bir yara olmaya ve acı izleri silinmeyen bir vaka olarak yaşamımızda bulunuyor.Bu yıl ki anmalarda öne çıkan bir tesadüf olsa gerek "Yüklenici" Veli Göçer'in caza bitimi tahliye haberlerine denk gelmesiydi.
          Ülkemizin yakın geçmişte yaşadığı en büyük acılardan birisi olan 17 Ağustos depreminin üzerinden tam 12 yıl geçmiş bulunuyor. Aradan geçen 12 yıla rağmen depremin yol açtığı yıkımlar, hasarlar, can kayıpları ve çaresizlik içinde yaşamlarını sürdüren binlerce insan neredeyse unutulmuş durumda yaşam mücadelesi vermektedir.
         Resmi rakamlara göre 18 bin 253 insanımızın yaşamını kaybettiği felaket sonrasında , “dikkatsizlik ve tedbirsizlik nedeniyle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak” suçundan birçok siyasetçi, milletvekili, belediye başkanı hakkında soruşturmalar açılmıştı. Ancak ne hikmetse soruşturmalar sonuçsuz kalmıştır. Olayın tek sanığı olarak tutuklanan müteahhit -yüklenici- Veli Göçer ise, depremin 12. Yıldönümüne beş gün kala tahliye olmuştur. İşin acı yanı, 18 yıl 9 ay hapis cezası alan ancak af ve zaman aşımı nedeniyle 7,5 yıl hapis yatarak tahliye olan Veli Göçer, depremde yıkılan evlerin parasını da hayatını kaybeden depremzedelerin mirasçılarından tahsil etmiştir.
       Ülkemizde yaşanan yığınla acılara rağmen gerekli önlemler bir türlü alınmıyor! Diğer taraftan her fırsatta yetkililerce ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu ve depremle birlikte yaşamayı öğrenmek için tedbirlerin artırılması gerektiği yönünde açıklamalar yapılmaktadır. Ancak aradan yıllara rağmen yaşananlardan ders çıkarılarak, önlemler alındığını söylemek mümkün değildir. Sadece bu yıl içerisinde Tekirdağ, Elazığ ve Kütahya’nın Simav İlçesinde yaşanan depremler bu gerçekliği bir kez daha ortaya koymuştur. Kütahya Simav depremi üzerinden 3 aya yakın zaman geçmesine rağmen insanlarımız hala çadırlarda yaşamaktadır.
      17 Ağustos depreminden sonra en kısa zamanda hayata geçirileceği söylenen mühendislik tedbirleri alınmadığı gibi, şimdiye kadar çoktan yapılması gereken yasa ve yönetmelik değişiklikleri yapılmamış ve deprem önlemleri için bütçeden hâlâ pay ayrılmamıştır. Toplumda deprem duyarlılığını geliştirmek ve sürekliliğini sağlamak adına yapılan çalışmalarda TMMOB ve bağlı odalar adeta yalnızlığa itilmiştir. Bir doğa olayı olan depreme karşı “kaderci” bakış açısı sistemin egemenleri eliyle daha da perçinlenmektedir.
       Bunca yaşanan acıya ve kayba rağmen, iktidarın, çalışmaları ile sürekli övündüğü, ülkemizde konut yapımı alanında önemli payı olan TOKİ’nin binalarının yanı sıra kamu kurumlarına ait binaların yapı denetimi mekanizması dışında tutulması ise anlaşılır gibi değildir. 17 Ağustos gibi büyük felaketlerin ardından ilk yapılması gerekenin kaçak yapılaşmayı önleyici tedbirler alınması olduğu açıktır. Ancak AK Partisi iktidarı, bunun yerine Kentsel Dönüşüm projeleri ile rant alanlarına yönelmiş bulunmaktadır. “İki yeni şehir projesi” adı altında yürütülen çalışmalar aslında mevcut konutların güvenli olmadığının da itirafıdır.
      Deprem değil yanlış politika ve uygulamalar kayıplara neden olmaktadır. Bu nedenle yöneticilerimizi, rant politikalarından vazgeçmeye, meslek odalarının ve uzmanların da görüşlerini alarak acilen bir deprem politikası oluşturmaya davet edebilmek için gerekli kamuoyu baskısını oluşturulması gerekmektedir.. 17 Ağustos depremi ve diğer depremlerde kaybettiğimiz yurttaşlarımızı saygıyla anarken, tüm Türkiye için unutulmaz acı dersler içeren benzer afetleri yeniden yaşamamayı ümit ediyorum.