8 Eylül 2013 tarihli “Dolar, Kime Dolar Kime Batar” başlıklı yazımda ülkemiz tipi ekonomilerin emperyalist güç odaklarına nasıl bağımlı olduklarını genişçe açıklamış ABD dolarının önlenemez yükselişini “frenleme” eğiliminin sonuç vermeyeceğini dilim döndüğünce anlatmış ve şu satırlarla bitirmiştim. “Faiz lobisi” zırvaları, bu zorunluluğun maliyetini de “Gezicilere” yıkmak için uydurulmuştur. ABD emperyalizminin Türkiye üzerindeki iktisadi-mali egemenliğini sorgulamadan, bunun sonuçlarına veryansın etmek sadece ucuz/popülizm ve demagojidir. Başbakanımız, 2001 krizinin “üçlü koalisyon” partilerini (MHP, DSP, ANAP) nasıl sıfırladığını unutmamıştır.”
     Evet, başbakanımız dövizdeki yükselişi şimdilerde 17 Aralık operasyonuna bağlama eğiliminde. Merkez Bankasının beklenenin nerdeyse iki katı faiz yükseltmesine İran dönüşü pek ses çıkarmasa da sonuçlarına bakarak bir dizi ekonomik tedbirlerin alınacağı sinyalini de verdi!
      Yaklaşan yerel seçimler arifesinde siyasal iktidarın geçmiş deneyimlerden çok iyi bildiği doların yükselişi, hizmet sektörü başta olmak üzere iğneden ipliğe her ürünün zamlanması, işsizliğin artması, büyüme hızının düşmesi vb  Sonuçları yaratarak sandığa giden seçmen üzerinde uygulana gelen maniplenin kırılmasını ve bu kırılma neticesinde de mevcut iktidarın bundan öncekilerde olduğu gibi hızla sıfırlanacağı gerçekliğidir.
      Hükümet geçen yılın son günlerine kadar “güçlü ekonomi” ile övünerek “2014 yılının yaz aylarına kadar zam yapmayacağız” demişti. O “güçlü ekonominin” tüm yapısal zaafları ile şimdilerde nasıl bir krize doğru sürüklendiği ortada. Bu sürüklenmenin faturasının biz işçi ve emekçilere çıkarılmaya çalışılması da artık otomatiğe bağlanan zamlarla olduğunu net bir biçimde görüyoruz. 
     2014’in ilk günlerinde tütün mamulleri ve alkollü içeceklere yapılan zamlarla açılan perde, benzinden-doğal gaza, aklımıza gelebilecek tüm temel tüketim maddelerinden ekmeğe kadar hemen her kaleme yapılan astronomik zamlarla devam ediyor.  30 Mart a kadar bile dayanamadan bir biri ardına zam yaparak emekçi halklarımızın üzerine fütursuzca gelen siyasal iktidar  “yaşananları kendine yönelik operasyon olarak,17 Aralık yolsuzluk iddialarının bir uzantısı olarak resmetmeye ve gerçeklerin üzerini örtmeye çalışmakta.
     Ama bu çalışma nafile! Yaşanan ekonomik gelişmelerin “İhracata dönük üretim yapan, ihraç ettiği mamullerin girdilerini de ithalatla karşılayan, sıcak para denilen uluslararası asalak sermayeye iliğine kadar bağlı olan ülkemiz ekonomisi, bu yapısal zaaflarına bağlı kalarak her zaman krizlere gebe kalması olasıdır.” Anlayacağınız biz emekçilerin mutfaklarımızdaki yangının sönmesi bir yana kontrol altına alınması bile mümkün görünmüyor.
     Son 3 gündür merkez bankasınca dövize yapılan faiz müdahalesi dolar ve avronun yükseliş eğilimini kıramadığını gözlemlemekteyiz. Beklentinin üzerinde yapılan faiz artışları bile dövizin yükselişini durduramıyorsa devalüasyon duvarına toslamak üzereyiz demektir.(son bir yılda %35 devale edildiği gerçekliğinizi de unutmayalım.)
     Türk İş’in Ocak ayı için açıkladığı yoksulluk ve açlık sınırı rakamları olsun, DİSK-AR’ın artan işsizlik oranları raporu olsun gerekse günlük yaşamımızda her gün bire bir maruz kaldığımız en temel gıda maddelerinden peş peşe zamlanması olsun siyasal iktidarca aşılamayacak hususlar değildi. Lakin bu sefer “yöneteme” kriziyle birleşince sularının ısındığının farkına vardılar.(Cevvalleşmelerinin altındaki en önemli neden bence budur.)
      Yöneteme kriziyle birleşen ekonomik kriz geniş emekçi yığınlarına dayatılan sefalet ücretleri, baskı ve hak gasplarını peşinden getirir. Asgari ücrete yapılan kırıntı artış ta, kamu emekçilerine dayatılan %3 artışlarında temelinde bu çift yönlü kriz vardır.
 
 
     30 Mart mahalli idareler seçimi için sandıklara giden emekçiler başta ayakkabı kutuları, para kasaları, yüz milyarlarca dolarlarla ifade edilen yolsuzluk ve rüşvet hikâyeleri olmak üzere aldığı asgari ücretin sefalet ücreti olduğunu, hemen her gün yapılan “fiyat ayarlamalarının” cebimizdeki kuruşların bile alındığının göstergesi olduğunu hatırlatacak eylemliliklerle  sokaklarda ve alanlarda olunmalı mevcut düzen partileriyle sorunlarını çözemeyeceği net bir biçimde halkımıza anlatılmalıdır.