Amerikalı askerin silahının namlusu ucunda Eli ve Yüzü Kan İçinde 5 Yaşındaki Türkmen Kızı Samar Hüseyin’in Yüz İfadesi Sizce Her Şeyi Anlatmıyor Mu? İşte İşgalcilerin ve İşbirlikçilerinin Irak’a Getirdikleri “Demokrasi ve Özgürlük”. 

20 Mart 2003’de, Irak’ı işgal operasyonu başladı. ABD ile İngiliz işgal güçleri, “Irak’a Özgürlük” operasyonu adı altında Bağdat’a ilk bombayı atışı, ülkede on binlerce masum sivilin katledildiği, bir o kadarının sakat kaldığı, ülkenin mezhep çatışmaları karanlığına gömdüğü felaketin başlangıcı oldu. Irak halkının tarihine, kültürüne, ulusal kimliğine ve varlığına yönelmiş bir şiddete dönüştü. 

Irak’taki kan ve dehşet, Musul şehrine bağlı Türkmen kenti Telafer’e de sıçradı. Gözlerini kan bürümüş işgalci ABD askerlerinin Kürtlerin önünü açmak için Türkmenlere yönelik saldırıları sürdü. Türkmenleri katleden işgalci Amerikalılar evlere zorla girerek çok sayıda Türkmeni tutukladı ve binlerce Türkmeni de göçe zorladı. Telafer’de katliam üstüne katliam yapmalarına rağmen hakimiyeti sağlayamayan ve direnişçilerden büyük darbeler yiyen işgalciler, kentte Türkmenleri birbirine düşürme oyunları başladı. ABD ve Peşmerge güçleri Mezhep çatışmasını körüklediler. Telafer’e tank ve uçaklarla insanlık dışı saldırılar yapıldı. Çoluk çocuk, kadın, erkek, genç ve yaşlı demeden insanları katlettiler. Telafer’de tam bir katliam yaşandı. Kentin onlarca yerinde kontrol noktası kuran Amerikan askerleri, bir sokaktan diğer bir sokağa geçişi bile kontrol altında tutmak istediler. Bu kontrol noktalarında onlarca hamile, yaşlı ve çocuk öldürüldü.

Türkmen kenti Telafer’de kendi halinde kimseye zararı olmayan, sevilen sayılan ve hep hoşgörü ile anılan Türkmen Hüseyin Hasan ve ailesi (Eşi Kamila, Çocukları; Ceylan, İntisar, Sevsen, Samar, Rana, Muhammed ve Rakan) yaşıyordu. Bu Türkmen ailenin mutlu ve sakin bir hayatı vardı.



Telafer’li Türkmen Ailenin Birlikte Fotoğrafları

Ta ki 18 Ocak 2005’e kadar, O gün Ailenin en küçüğü olan Muhammed hastalanır ve ailesi tarafından hastaneye götürülür. Hastanede Muhammed’in sağlık durumunun ciddi olmadığını ve hastanede yatmasına gerekli olmadığına doktorlar belirtir. Ama kaderin ağlarını örmüş olduğunu bu Türkmen aile nereden bilebilirlerdi ki ölüm ve bir aile dramının onları beklediğini? 

Aile o gece hastaneden araçla eve geri dönerken kaderi bir anda değişir, Telafer’in onlarca yerinde kontrol noktası kuran korku ve panik içinde Amerikan askerlerine yaklaştıklarında, yayılım ateşine tutulurlar. Aracı otomatik silahlarla tarayan Amerikan askerleri ön koltukta oturan anne Kamila ve aracı kullanan baba Hüseyin’i delik deşik ederek öldürürler. Arka koltukta oturan çocuklar; Kuzen Rajda, kardeşler; Samar, Ceylan, Rana, Muhammed ve Rakan bir anda kanlar içinde kalırlar. Çocuklar sadece otomatik silahlardan çıkan kurşun seslerini duyarlar. Rakan karnından ağır yaralanmış ve kurşun omurgasına saplanıp, omuriliği zarar görmüştür. Rakan sağ ayağını hissetmiyordu. Rakan’ın 14 yaşındaki ablası Ceylan yüzü ve üstü başı kan revan içinde, dehşete düşmüş ve yaşananlara inanamıyordu, Türkçe yüksek sesle tercümana bağırarak: ”bizler sadece eve gidiyorduk!, silahımız yok, bizleri Amerikalı askerler neden yayılım ateşine tuttular?” diye isyan ediyordu. Anne ve babaları gözleri önünde öldürülen çocuklar şoka girmişti. Bu Türkmen ailenin tek suçu vardı, yanlış zamanda yanlış yerde olmasıydı. Kana susamış Cellatlarının pusuya yattığını bilemezdiler!




Ağır Yaralı kanlar içinde Türkmen Çocuğu Rakan’ın Ağrıdan kıvranırken görünüyor 

Kaderin cilvesine bakın 12 yaşındaki Rakan o gün ölümden kurtulmuştu. Rakan hastanede uzun süre yatıp tedavi gördü ve İyileşti. Ancak talihsiz Rakan bu trajik olaydan 3 yıl sonra, 16 Haziran 2008’de evlerinin yakınında patlayan bir bomba sonucu hayatını kaybeder. Bu Türkmen ailenin yaşadığı gerçek bir dram hikayesidir ve yürekleri sızlatıyor. 

Rakan’ın tedavisinde büyük rolü ve katkısı olan uluslar arası bir yardım kuruluşunda görevli iyilik meleği 28 yaşındaki Marla Ruzicka’da 16 Nisan 2005’de yaşamı, hazin sonla noktalandı. Otomobiliyle Bağdat havaalanına giderken, havaalanı yolunda bomba yüklü bir aracın infilak etmesi sonucu hayatını kaybeder. Marla Ruzicka, Irak'taki tüm gazetecilerin ve sivil toplum örgütlerinin tanıdığı biri idi. Yetinmedi; tek başına bir sivil toplum örgütü kurdu: "Campaign for Innocent Victims in Conflict- CIVIC" yani "Çatışmaların Masum Kurbanları İçin Kampanya." Örgütün amacı savaşların sivil kurbanlarının zararlarının tazmin edilebilmesi için finansman kaynakları bulmaktı. Marla Ruzicka’ın Akranları podyumlarda mankenlik yapıp, sinema perdelerinde boy gösterirken o ABD’nin Irak’ı işgaline karşı çıkıyor ve bir uluslar arası yardım kuruluşunda görev alarak ölüm pazarı Bağdat’a geliyor ve görev başındayken, inandığı ilke ve idealleri uğruna hayatını feda ediyordu, aynı bir dava adamının davasına inandığı gibi. Marla Ruzicka, dünya tarihine adını altın harflerle bir kahraman olarak yazdırıyor.




İyilik Meleği Marla Ruzicka Iraklı Bir Çocukla Beraber 

Savaş muhabiri Chris Hondros’ın Telafer’de Çektiği ve basında “Bir Gece Telafer’de” başlığı ile sık sık kullanılan eli yüzü kan içindeki Türkmen kızı Samar Hüseyin’in fotoğrafını şimdiden fotoğrafik bir ikon olmuş durumda. Bu arada Hondros bu fotoğrafı Amerikan ordusuna embedded (iliştirilmiş) olduğu bir dönemde iken çekmiş, Samar ve ailesinin dramını dünyaya yayınlamasını sağlamıştı. Samar’ın ve ailesinin fotoğraflarının yayınlanmasından sonra Amerikan ordusu bir daha Hondros ile çalışmak istemediğini açıklamıştı. Chris Hondros 18 Ocak 2005 gecesi çektiği eli yüzü kan revan içindeki Türkmen kızı Samar Hüseyin’in fotoğrafı, 2006’de savaş fotoğrafları dalında en saygın ödüllerinden biri olan Robert Capa altın madalyasını kazandırır.

20 Nisan 2011’de Libya’nın Misrata kentinde hükümet güçleri ile muhalifler arasındaki çatışmada Fotoğraf çekerken başından ağır yaralanan Chris Hondros, daha sonra kaldırıldığı hastanede tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Bu cesur muhabir dünya üzerindeki neredeyse bütün savaş alanlarında görev yaptı. inandığı şeyi yapmaktan çekinmeyen, korku nedir bilmeyen bir kişiydi, dünya onu hep anacaktır. Allah insanlarımıza bu özellikleri nasip etsin. 




Savaş Muhabiri Chris Hondros Libya’nın Misrata Kentinde Ölümünden İki Gün Önce, 18 Nisan 2011’de Çekilmiş bir Fotoğrafı

Irak’ta herkes Saddam’ın zulmünden çekti, Saddam rejimi baskı, zulüm ve diktatörlük üzerine kurulmuştu, bunu anlayabiliyoruz. Ama Irak’a “özgürlük ve demokrasi” getirmek isteyenlerin “özgürlük ve demokrasisi ” ise bizleri öldürüyor, işte bunu anlamakta zorlanıyoruz! 

ABD ve İngiltere’nin petrol zengini Irak’a getirdikleri “özgürlük” ise kan, ölüm, gözyaşı, yıkım, huzursuzluk, mezhep çatışması ve kargaşadır. Kalleşçe bir ülkenin topraklarında “Korkut ve dehşete düşür” stratejisi, kuşatmanın yegane yoludur. Yiyecek ve su yolunu kapat, okulları, hastaneleri yak, evleri ve dükkanları bombala, insanların hayatını cehenneme çevir, korku ve dehşete düşmüş gözleri keyifle seyret ve iştahlan kara altın (Petrol) için. Adına da “özgürlük ve demokrasi” deyin. Bugün Irak’ta yaşanan kaos, şiddet, tedhiş, korku ortamı ve insanlık dramı sizce kimlerin sinsi ve kirli planıdır? İşgalcilerin ve işbirlikçilerinin çirkin tezgahı olmasın sakın! Irak bugün can güvenliğinin olmadığı dünyanın en tehlikeli ülkesidir. 

ABD ve İngiltere “Irak halkını özgürleştirmek” için başlattığı bu savaşta 1 milyon 200 bin kişinin ölümüne neden oldu. İşgalcilerin, Irak serüveninin sonunda geriye harabeye dönmüş bir ülke kaldı. İşgal sadece ölenlerin ve mülteci durumuna düşenlerin aleyhine olmadı. Kalanların hayatını da cehenneme çevirdi.

Editör: TE Bilişim