2011-2012 Eğitim Öğretim dönemi başladı.
(Eğitim emekçilerini ve öğrencileri yığılmış sorunlar bekliyor)

2011–2012 eğitim ve öğrenim yılı dün (Pazartesi) başladı. Ancak milyonlarca öğrenci ve velileri ile eğitim emekçilerini yığılmış sorunlar yumağı bekliyor.
 
           Eğitim hizmetlerinin ticarileştirilmesiyle okullar birer ticarethane gibi işletilirken, öğrenciler de müşteri yerine konuyor. Öyle ki eğitimin niteliği parasına göre değişiyor. Eğitim emekçileri de esnek ve güvencesiz istihdam gerçeği ile baş başa. Eğitim sistemini piyasa mantığına göre şekillendiren devlet eğitim harcamalarını kısarken, okullar birer ticarethaneye dönüşmüş durumda. Dahası rantı yüksek alanlarda bulunan devlet okulları dahi satışa çıkarılmaya çalışılmaktadır.
 
           Bu sorunlarla birlikte, kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, donanım eksikliği vb. sorunlar çığ gibi büyüyor. Sendikam Eğitim Sen'in Eğitim ‘Öğrenim Yılına Başlarken Eğitim Durumu’ başlıklı raporu iflas eden eğitim sistemi gerçeğini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
           Raporda ilk dikkat çeken ‘Yetersiz okul sayısı, kalabalık sınıflar.’tespiti:
 
Ülkemizdeki öğrencilerin yaklaşık %70’i ilköğretimde bulunmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Mart 2011’de açıkladığı rakamlara baktığımızda derslik başına 32 öğrenci düşüyormuş gibi görünse de ikili eğitim ve taşımalı eğitim sorunu ilköğretimde hala çözülmemiştir ve özellikle metropollerde derslik başına 45–50 öğrenci düşen okullar bulunduğu bilinmektedir. Özellikle emekçi ailelerin yaşadığı yerlerdeki okullarda hem altyapı ve fiziki donanım, hem de ders başına düşen öğrenci sayısı açısından ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır.
 
           Ortaöğrenim kurumlarına da benzer bir tablo hâkim. Derslik başına düşen öğrenci sayısı 40 olarak açıklansa da büyük kentlerde emekçi çocuklarının eğitim gördüğü okullarda sınıf mevcutları bu sayının çok üzerindedir. MEB'in öğretmen açığı sorununa dair yaptığı resmi açıklama ise 146 bin 194'tür.
 
           Rapor hükümetin gerçeği ters yüz etme çabasını da boşa çıkartıyor.“Eğitime en çok biz para ayırdık” re teoriğini parçalıyor.
 
           Rapordan net anlaşıldığı üzere ‘AK Partisi’nin hükümete geldiği 2002 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin %17,18’i yatırımlara ayrılırken, o günden günümüze kadar sürede bu pay sürekli olarak azaltılmış ve 2011 yılında %5,85’e kadar düşürülmüştür. Bu ise özelleştirme politikalarının yaygınlaşmasıyla beraber AKP hükümetinin eğitimin yükünü velilerin üstüne yıktığını gösteriyor.
 
           Raporda diğer bir çarpıcı durumda dershane sektörü gerçeği;
 
‘Eğitimin niteliksizleştirilmesi ve sınavların belirleyici hale getirilmesi dershane sektörünün de gelişmesine neden olmuştur. AK Partisi hükümeti döneminde dershanelerin sayısı iki kat artarken, teşviklerin de etkisiyle özel okullara giden öğrencilerin sayısı 223 binden 498 bine yükselmiştir.’İfadeleriyle eğitimin özel sektöre nasıl açıldığını gözler önüne seriyor.
 
           Sendikam Eğitim Sen in Öğrenim Yılına Başlarken Eğitim Durumu Raporu öğretmenlere güvencesiz istihdam dayatması gerçeğini de bir kez daha gözler önüne seriyor.
 
           2011–2012 eğitim–öğretim yılında da öğretmen açığı sorunu kanayan bir yara olmayı sürdürüyor. Kapitalist düzenin ihtiyaçlarına uygun değişikliklerin yapıldığı eğitim sisteminde, bundan etkilenen temel bileşenler arasında benim gibi yüz binlerce eğitim emekçisi de yer alıyor. Eğitim emekçilerinin istihdamı da serbest piyasanın gereklerine göre şekilleniyor. Kadrolu istihdam yerini sözleşmeli çalışmaya bırakıyor. Öğretmenlere güvencesizlik, düşük ücretler ve esnek çalışma saatleri dayatılıyor.
 
          Sayıları 400 bini bulan işsiz öğretmenlerin atamaları bu yılda bütçe yetersizliği gerekçe gösterilerek yapılmadı. Mevcut öğretmen açıkları, sayılarının yüz bini aştığını tahmin edilen ücretli ve vekil öğretmenler aracılığıyla kapatılmaya çalışılıyor. Milli Eğitim Bakanı’nın yaptığı açıklamaya göre resmi olarak 146 bin 194 öğretmen açığı bulunmakta olup, çaresizliklerini bir biri adına ‘özür dileme’ de bulmaktadırlar.
 
           Biz Eğitim emekçilerinin haklarını gasp etmek için son olarak da tatil haklarını tırpanlayan bir yeni düzenleme yaptıklarını açıklayan bakanlık yetkilileri bir bütün olarak eğitim sistemini ticarileştirme, çalışanı güvencesizleştirme ve devlet okullarında eğitimin niteliğini düşürmek için bir biri ardına ‘yenilikler’ yapmaya devam ediyor. Onların yapa bileceği farklı bir şey yok. Asıl biz eğitim emekçileri yan yana gelerek ne yapacağız? Süreci belirleyecek olan emekçilerin bir arada koyacakları karşı duruş ve eylemlilikleri olacaktır.