Onlarca yıldır Mayıs ayı Hazirana evrilirken yazımın başlığına benzer yüzlerce makale okur, gelen yazın rehavete değil mücadeleye katkı sunmasını ümit ederdim. 2013 baharından yaza doğru geçerken yaz sıcaklığının rehavete değil toplumsal mücadeleye ivme kazandıracağı bu günlerden kendini göstermekte. Başta THY’de grevi olmak üzere toplumsal mücadeleye yükseltecek bir sürü gelişmeyi hep birlikte yaşıyoruz.
     THY grevi, katılım düzeyinden bağımsız olarak işçi hareketi için önemli bir yerde duruyor. Önümüzdeki süreçte hemen hemen tüm iş kollarında yürütülecek TSİ’lerde, sendikaların yönelimlerini belirleyecek bir mihenk taşı olma rolünü üstlenmiş bulunmaktadır.
    ÇAYKUR grevinin kırılması siyasal iktidara işçi hareketine ve sendikal örgütlülüğe saldırgan tutumuna cesaret verdi. Aldığı bu cesaretle THY grevini kuşatarak teslim almaya çalıştı, çalışıyor. Lakin bir haftadır grevi sönümletemedi. Sistemin birleşik grev kırma saldırısına karşılık THY işçileri grevi sürdürmede kararlı görünüyorlar. Grevin etrafı giderek dayanışan işçi-emekçi bölükleriyle besleniyor. Hükümetin tutumu, grevin uzun sürebileceğini gösteriyor. THY grevi etrafında birleşecek birleşik bir dayanışma hareketi ve güçlü toplumsal destekle hükümet üzerinde basınç oluşturabilir, etkili bir sonuç alabilir.
      Çünkü THY patronu sendikayı saf dışı bırakarak kendi keyfine göre işçilere ilk 6 ay için yüzde 5, ikinci 6 ay için yüzde 3 zam yaptığını açıkladı. “Alınan bu kararlarla birlikte toplu iş sözleşmesi ve bu bağlamda yaşananlar Türk Hava Yolları’nın gündeminden çıkmıştır” açıklaması yaparak, uzlaşma yollarını kapatmış gözüküyor. Sendikal örgütlülüğü ve TİS hakkını hiçe sayan bu kaba tavır iş kolunda çalışan emekçileri derinden yaralamış “alaya” alındıkları hissine kapılmışlardır. Siyasal iktidarın ve THY patronajının grevi kırmak için her yolu mubah görme tavrı işçiler nezdinde tam tersine bir etki yaparak direnmeye yönelik katkı sağlamış görünmektedir.
      Elbette siyasal iktidar oluşan her grev durumunu kırma yönünde müdahale ederken tek bir grevi düşünmüyor. Peşi sıra gelişebilecek olası grevlerin başarısızlığı üzerinden sendikal örgütlülükleri tasfiye etme, sendikalara operasyon çekerek biçimlendirme çalışmalarını hayata geçirme aracı olarak görüyor. ÇAYKUR grevinin kırılmasının ardından hükümetin bakanları sendikayla TİS imzalamamaktadır. Tek Gıda İş Başkanının sendikadan gitmesini şart koşmaktadır. Sendika yönetimi kendi içinde bölünmüş, böylece hükümetin sendika içi operasyonuna da zemin hazırlanmıştır. Tüm siyasal iktidarlar gibi bu günkü siyasal iktidarda “dediğini yapacak, demediğini yapmayacak” sendikalar yaratma arayışındadır. Çalışma Bakanının, “işçilerin hakkını arayacak sendikacı arıyorum” sözleri bu arayışın bir nevi dışa vurumu olarak okumak gerekir.
       Gelinen noktada önceki siyasal iktidarların isteyip te tam olarak beceremediği “kendisine biat edecek bir sendikal hareket yaratma” çabası bu siyasal iktidar döneminde üzülerek ifade etmeliyim karlanarak ve artarak vücut bulma yoluna girmiştir. Mevcut sendikal bürokratik işleyişi ve sendikaların zafiyetini kendi hesaplarını gerçekleştirmenin dayanağı haline getirmek istemesi bir yana “mücadele eden ve kendisine karşı çıkan sendikaları tasfiye” ederek devlet denetiminde tek tip sendikal yapı oluşturmak için tüm yol ve yöntemleri deneyeceği aşikârdır.
      Nasıl denemesin ki? Tüm manipülasyonlara rağmen Metal işkolunda 3 sendikanın MESS’le sürdürdüğü TİS süreci greve doğru gidiyor. Büyük ihtimalle 3 Haziran’da metalde grev pankartları asılacak. Türk Metal tabanında mücadele istek ve eğilimi geçtiğimiz yıllara göre daha güçlü olarak kendisini gösteriyor. Başka faktörler yanında işçilerin tabandan baskısı, Türk Metal Sendikasını greve çıkmaya zorluyor. Bu iş kolunda da MESS grev kararına karşı lokavt ilan etme hazırlığında.
     Siyasal iktidarı ile MESS’in işçiye yönelik yaptırımları ve yaklaşımlarının özü bir ve benzerdir. İşçileri kölece koşullarda çalışmaya zorlamak, mücadele istek ve kararlılığını kırmak, boyun eğdirerek sömürü saltanatını engelsiz koşullarda sürdürebilmektir. Mevcut grevler ve işçi mücadelelerinin etki alanı kendileriyle sınırlı olmaktan çıkmıştır. Bütün işçileri ve emekçileri, onların geleceğini etkileyen birer mevzi savaşlarına dönüşmüştür.
      Ülkemizin nezih egemenleri bir yandan taşeron yasasını, kıdem tazminatı hakkını gasp etmeyi hesaplarken diğer yandan işçilerin kazanılmış haklarını fiili olarak ortadan kaldıran adımlar atmayı ihmal etmiyor. Ve fakat tüm bu gelişmeler kendi zıddını daha da büyüterek, kendi geleceklerini geleceksizleştirmeye yönelik adımlar olarak tarihteki yerini alıyor.
      KESK’in 5 Haziran da yapacağı 1 günlük grev ve grevin 27 Mayıs ta başlayacak ön hazırlık eylemleri bir bütün olarak iyi değerlendirilip örülürse yaşayacağımız gelişmeler önümüzdeki yaz sürecinin işçiler-emekçiler cephesinden sıcak bir yaz olacağı emarelerini daha kuvvetle görmemizi sağlıyor. Sistemin ve egemenlerin birleşik saldırganlığına karşı tüm emek güçlerini birleşik mücadele cephesine yitmektedir. Şimdi görev bu yönlü atılan adımların Halkların Demokratik Kongresi çatısı altına çekilerek yekvücut olmasını sağlamaktır. Grev kırıcılığına karşı verilecek tepkiyi de, gösterilecek sınıf dayanışmasını da büyütüp sağlayacak olan HDK saflarını sıklaşmaktan geçmektedir.
    Yaz sıcaklığını tatil rehavetine değil, toplumsal mücadelenin yakıcılığına çevirmek için olası tüm toplumsal muhalefet öznelerini birleştirip büyütmek için karıncalar gibi yaz aylarında çalışmadan ümit etmek saf dillilikle eş değerdir bilelim.