Yaşıtlarımın çok iyi bildiği, daha gençlerin “ha öyle bir şey vardı” diyeceği bir bilgidir; Saatli Maarif Takvimi. Biz ve bizden öncekiler her gün takvim yaprakları okuyarak büyüdük. İşte o Saatli Maarif Takvimlerinde “tarihte bu gün” adlı küçücük bir bölümde geçmişte o gün ne gibi önemli bir olay olduysa kısacıkta olsa hatırlatılır, okuyanın hafızasını tazeler ve yeniden bir tarih okuması yapmaya vesile olurdu.
       Dün (3 Kasım Pazar) gazetelerden tutun da genel akım medyanın hemen hiçbir yerinde 3 Kasım 1996’yı hatırlatacak hiçbir yazı yayınlanmadı. O gün Balıkesir ilinin ayranıyla ünlü Susurluk ilçesinde yaşanan “kaza” da “derin devletin” sırlarının ortaya saçılması nedense es geçildi. Biz geçmeyelim. Saatli Maarif Takvim görevi üstlenip yakın tarih okuması yapalım.
      3 Kasım 1996 da Balıkesir'in Susurluk ilçesinde yaşanan bir trafik kazasında, faşist katil Abdullah Çatlı, DYP Şanlıurfa milletvekili Korucu başı Sedat Edip Bucak ve İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ'ın aynı arabada oldukları anlaşılınca, devletin “derin” ilişkileri ortalığa saçılmaya başladı. Bu kirli ilişkilerin açığa çıkartılması için “Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık” eylemleri yapılmaya başlandı.
      Genel Akım Medyanın kazadan sonra olayı '”Siyasetçi-polis-mafya'” üçgeni içinde tutması nedeniyle yayınlanan haberleri ihbar kabul eden İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, 11 Kasım 1996'da, '”Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak'” suçundan soruşturma başlattı.
      Soruşturma derinleştikçe devletin tam bir kirli ilişkiler ağı içinde olduğu görüldü. Kazadan hemen sonra olay yerindeki çantanın ortadan kaldırılmasını sağlayan Veli Küçük, Gazi katliamını gerçekleştiren özel timci polis memurları Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz, mafya liderleri Ömer Lütfü Topal, Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir, Mehmet Ağar gibi isimler soruşturmaya dâhil oldu. Kontrgerilla ilk kez bu denli deşifre oldu.a
      Bir süre sonra Başbakanlık Teftiş Kurulu ve TBMM Susurluk Araştırma Kurulu tarafından konuyla ilgili raporlar hazırlandı, ancak özellikle ilk hazırlanan raporda yanlış bilgilerle Susurluk olayının üzeri örtülmeye çalışıldı. Bu noktada Susurluk'ta açığa çıkan kontrgerilla, işçi hareketinin ve toplumsal muhalefetin öfkesine neden oldu.
       1 Şubat 1997'de sol sosyalist gurupların önderliğinde kitlesel protesto eylemleri başlatıldı. “Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık” adı verilen eylemlerde, Susurluk kazasıyla ortaya çıkan derin ve kirli ilişkilerin her yönüyle aydınlatılması için her gece saat 21.00’de halk evindeki ışıkları açıp kapamaya başladı. 15 Şubat'ta eyleme Türkiye genelinde tahminen 30 milyon kişi katıldı.
       Ancak merkez sağın tümünün, MHP ve BBP'nin, ordu, polis örgütü ve MİT'in karanlık ilişkilerin tümüne bulaştığı ortamda yükselen toplumsal muhalefet başka bir noktaya kanalize edildi. “1 Dakika Karanlık” eylemlerine katılan askeri lojmanların ardından, dönemin hükümeti Refahyol hedef gösterildi. RP, hakkında yıllardır devletin arşivlerinde bekletilen dosyalar birer birer basına sızdırıldı.
       Böylece bir taşla iki kuş vuruldu. Hem toplumsal hareketin öfkesi düzen içine çekildi, hem de Türkiye'nin en büyük partisi haline gelen RP iktidardan indirildi. 28 Şubat'ta ordu tarafından yayınlanan muhtıra Türkiye'deki siyasal rejimin önündeki öncelikli tehdit olarak “irticai hareketi” gösteriyordu. Darbecilerin Sincan'dan geçen tankları egemen sınıfın istikrar arayışını simgeliyordu. Refahyol'un darbe ile devrilmesini RP'nin kapatılması, 8 yıllık kesintisiz eğitimle İmam Hatiplerin orta kısımlarının kapatılması, Erbakan ve önde gelen RP'lilere siyasetin yasaklanması ve şimdilerde serbest olan türban yasağı izledi.
      28 Şubat süreci, bugün Ergenekon adıyla açığa çıkan güçlerin, kendi müesses nizamlarını korumak için Kemalist olmayan güçlere karşı saldırısıydı. Bu saldırının sonuçları sadece RP ile sınırlı kalmadı. İşçi hareketi geriletildi. Emek örgütleriyle işveren örgütleri, TSK'nın “laiklik hassasiyetini” paylaşan ortak bildirilere imza attılar. Bir dizi ekonomik-toplumsal kazanım geri alındı. Halkın alım gücü üçte bir oranında düşerken, OYAK süreçten Türkiye'nin en büyük 3. holdingi olarak çıktı. Devlet güçlendi. Savaş şiddetlendi. Laik-şeriatçı saflaşması topluma dayatıldı.
       Ancak saldırının amacı hedefine ulaşamadı. Her ne kadar RP kapatıldıysa da, yerine FP kuruldu. Başörtüsü yasağına karşı direniş tüm ülkeye yayıldı. Kitlelerin değişim isteği, post-modern darbeye karşı tutum alabilen; (emekçi sınıf örgütlülüklerin az ve toplum içinde yer alamamasından kaynaklı olarak) post modern darbeye direnirmiş gibi görünüp, “Milli Görüş gömleğini çıkarıp attık” uzlaşısıyla müesses nizamcılara “değişim ve dönüşüm”  söylemleriyle geniş kitlelere mesajlarını ileten AK Partisine iktidar olma yolunu açıyordu.
       Nasıl? Yakın tarih okumaları faydalı değil mi?