İster tesadüf de. İster ilahi mesaj.

Polis’in asker’in
MİT’in kafa kafaya
tokuştuğu dakikalarda...

Kötü hava şartları nedeniyle görüş mesafesi azaldığı için, 
Mustafa Aydoğdu isimli vapurlaAydın Güler isimli vapur, adeta kozmik şaka gibi, Beşiktaş Adliyesi açıklarında kafa kafaya tokuştu. Hasar gören vapurlardaki yolcuları, Temel Şimşirisimli vapur kurtardı.

Günlük güneşlikken...
Püfür püfür gidiyorlardı.
Hava bi bozdu...
Birbirlerine girdiler.

Mustafa Aydoğdu...
Şehit asker.
Aydın Güler...
Şehit polis.
Temel Şimşir...
Şehit asker.

Mustafa’yı...
Düşman şehit etti.
Aydın’ı...
Terörist vurdu.
Temel’i...
Kendi kendimize öldürdük.

(Mustafa, İstinye’de tersane işçisiyken askere
gönüllü yazılıp, Kıbrıs
Barış Harekatı’nda şehit düşen piyade çavuş...
Aydın, Şişli’de duvara yazı yazanlara müdahale ederken, çatışmada şehit düşen polis... Temel ise, 
MİT Müsteşarı Hakan Fidan gibi, astsubay başçavuştu, kendi uçaklarımız tarafından vurduğumuz
kendi muhribimiz Kocatepe’de şehit düştü.)

“Şehir” hatları vapuru diyoruz ama, “şehit”
hatları vapuru onlar.

Ve...
Hepimiz aynı vapurdayız.

Trafiği iyi yönetmen lazım!
Yönetemezsen...
İşte böyle koskoca denizde gidecek yer kalmamış gibi kafa kafaya girerler.

“Biri benden, öbürü benden değil” diye ayıracağına... Aralarındaki uyumu sağlamak zorundasın. Çünkü, ucuz atlatılan bu son örnekte de görüldüğü gibi, dara düştüklerinde, birbirlerine birbirlerinden başkası yardım edemez.

Aksi halde...
Olan, yolculara olur.