Yaşanan sürece yapılan analizler irdelendiğinde dünyanın, bölgemizin ve ülkemizin yaşadığı buhranlar anaforunun hatlarını daha net görme imkanına sahip oluyoruz.
Hususen ülkemizde yaşanan ve taraflardan dinlediğinizde tam bir kaotik yaklaşımlara kapı araladığına şahit olduğumuz gelişmeler topyekun insanlığın sürüklendiği kaosun da ip uçlarını veriyor.
Gençliğimden beri İslam dünyasının neden geri kaldığını düşünmüş, araştırmalarıma, sorularıma tam bir cevap da alamamışımdır. Nihayet, İlahi hüküm aslında sebebi ortaya koyuyor. Rahmetinin bütün yaratılmışları kuşattığı ve dünyada çalışana verdiği, rahman sıfatının müminlere açıldığını öğrendiğimde manevi bir doyumu yaşananlarla örtüştürmeyen çalışmışımdır.
Genelde, insanların millet olma vasfı ve devletler arası menfaat ilişkileri açısından kendi toplumunun çıkarlarını öne çıkarması anlaşılabilir.
 Ama özelde, bir misyonu savunanların da – doğru veya yanlış olduğuna bakmaksızın- yandaşını hatadan ari görmesi;  Erol Güngör’ün “vekar” şeklinde ifade edip ülkücülerin “şahsiyetçilik” olarak tanımladığı ahlak yaklaşımlı tutumla örtüşmediği bir hakikattır.
Pek çok defa ifade ettiğim gibi, “ Türk milletinin tarihi mirasının günümüzdeki takipçisi Ülkücü hareket,  geçmişindeki şevki yeniden hissetmeli, yaşamalı ve yaşatmalıdır.
Buna mecburdur. Medeniyetler inşa edip büyük ülkülerin  taliplileri gündelik telaşeler ve siyasi kaoslar içinde kaybolup gidemezler.
“Anadolu’nun dağlarında, ovalarında bir Eyyüp Peygamber sabrı ile dolaşan, çalışan, kahırkeş, çilekeş” insanımızı bu kutlu davaya davet edeceksek ve yine “Anadolu yaylasında kopan bir fırtına bütün Dünya’yı tesir altına alabilir.” Deniliyorsa yeniden asl-i cevher yaşantı ona göre şekillendirilmelidir.
                Bu girişten gaye “ söylemler şahsımı bağlamak kaydıyla ve -hayat gayem- dediğim Ülkücü Dünya Görüşüne de ışık tutmak” mesuliyetidir.
                Birincisi, dün olduğu gibi bugün de birilerine göre ve birilerinin hoşuna gitsin diye değil, inandığımız değerlere göre yaklaşımlar sergilemek esas olmalıdır. Bu değerlendirmede öncelikli yaklaşım, İslam’ın izzeti, Türk milletinin geleceği, memleketimizi bütünlüğü, bölgemizin huzuru esas alınarak yapılmalıdır.
                İkincisi, nerede hangi vazifeyi yapıyorsak yapalım, Hakkın hatırını ali tutarak, profesyonel yaklaşımlar, kurumsal kimlikler ve projeler ortaya konulmalıdır.
                Üçüncüsü, vefa anlayışı ile hareket ederek; toplumsal  meselelere, ülkemizin buhranlarına, bölgemizin açmazlarına yapılacak ilmi, akademik, çalıştay, panel ve yayınlarla çözümler sunulmalıdır.
                Bütün yaşananlar göstermektedir ki, Türk milleti kendi değerleri ile bütünleşen, inandığı gibi yaşayan, yaşatma ideali dediğimiz felsefe çizgisinde millete vefalı duruş sergileyen bir anlayışa olan özlem ile yarına bakmaktadır. O yarını doğru okuyanlar ve” Emrolunduğu gibi dosdoğru olanlar” Türk milletinin, Türk Devletinin geleceğine sahip çıkacak ve onu milli ülküleri ile yarınlara taşıyacaklardır.
                Ülkücülere düşen; beklentisiz, riyasız, saf ve temiz duygularla, milletimizle kucaklaşmaktır. Oportünizmden uzak, pragmatizme kapalı, gönlünü, ruhunu, beynini, ilmini inançlarının emrine vererek hizmet şuuru ile yollara düşmek asli anlayış olmalıdır.
                Bir de en son yazılan Doğu ve Güney Doğu konulu yazıya o bölgenin cefasını, çilesini çekmiş bir vefalı dostun notundan kısa bir bçlümü iliştirmek istedim:
“Etniseteyi  ayrı bir millet gibi  göstermek suretiyle ,topluma enjekte edilmeye çalışılan yanlış ve kutuplaştırıcı politikalar karşısında; dik duran bölge halkı ile, onu kalben ve yüreğiyle seven, onlarla aynı havayı teneffüs edengönüldaşlarımızın içinde bulundukları şartlar çerçevesinde; zaman kaybedilmeden ;  uygulanması  gereken birleştirici  ve çözüm getirici tutumlar tespit edilerek , acilen hayata geçirilmesi zorunluluğunu görmeliyiz.
                Çivisi çıkmış, değer yargıları ayaklar altına alınmış, bölünmeye doğru yol tutmuş bir ortamda , hissiyatlarımızı ve nefislerimizi birtarafa bırakarak, bölge insanımızı hertürlü bölücülerin kucağına itilmesine izin verilmemesi hususunda "Ülke Sevdası "anlayışı ile Doğu ve Güney Doğu’ya gönül seferberliği ilan edilmelidir.
Milletimizin yüreğinde derin yaralar açan , Milli iradenin arkasında durmayan, fiziken Türkiye'de ruhen başka yerde olan hiç bir erke, bölge insanımızı terk etmemeliyiz. Öncelikle Bölgede bulunan ülkücü camiaya ve bedel ödeyenlerine ve vatandaşlarımıza, Milletin ve Devletin bekası noktasında sahıp çıkmalıyız.”