Türk milletinin, mazi ati köprüsü dediğimiz tarihi mesuliyetini nesillere aktaran en dinamik milliyetçi yapısı Ülkü Ocaklarıdır.
            Ülkü Ocakları, kurulduğu günden bu zamana kadar; bütün imkansızlıklara, engellere, güçlüklere rağmen müthiş bir vazife yapmış ve çok kıymetli isimler yetiştirmiştir.
“Ocak” kelimesinin ifade ettiği manaların tamamını bünyesinde barındırmış; “tekke-kışla-zaviye” çizgisine benzer bir anlayış ile “ilim-ahlak-disiplin” şuurunda bir neslin inşasını ilke edinmiş olan Ülkü Ocakları, sadece Türkiye’de değil Türk’ün yaşadığı her mekanda mücadele veren hatta mazlum milletlere de ışık tutan biranlayışa sahip olmuştur.
“Ülkü Ocakları, Türk’ün tarihinden getirdiği Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresini diriltmek, Türk milletinin iktisadi, siyasi ve sosyal meselelerine çözüm üretmek,  yok edilmek istenen bir nesli yeniden asli cevheri ile tanıştırmak ve barıştırmak, Türk gençliğini dini değerleri ile donatıp sarsılmaz bir iman sahibi kılarak milletinin hizmetine sunmak geçmişi ile bağları koparılan milletimizi tarihi ile barıştırıp geleceğin milliyetçi büyük Türkiye’sini kuracak nesiller yetiştirmek gayesindedir.
Ülkü Ocakları, milletine karşı derin sevgi ve saygı taşıyan milletinin ıstırapları karşısında çözüm yoları arayan bir kuruluştur.
Ülkü Ocakları rahmetli Başbuğ’un ifadesi ile tıbbiye laboratuarları ile ilahiyat fakültelerinin koridorlarını birleştiren yani ilim ile imanı esas alan kuruluşlardır. 
Ülkü Ocakları batıcılığı bir taklitçilik müessesesi haline getiren ve bugün her türlü mesuliyet duygusundan yoksun, milletinin değerlerine küfrederek milletinin ekmeğini yiyenlere karşı milli bir bilincin genç nesillere aktarıldığı mekânlardır.
Ülkü Ocakları bir zamanlar solun ihanete varan tavrı nedeni ile emperyalist sağ ile kavgasını erteleyen ama bugün sağ ve solun iç içe girdiği bir ortamda hainlere karşı milli şuurun diriltildiği yerlerdir.”
Ülkü Ocaklarında vazife yapanlar da bu gayeleri gerçekleştirme adına gecesini gündüzüne katan, yaşama idealinden vaz geçip yaşatma aşkına gönül veren; iman ettiği bu yolda evini, evdeşini; kimi zaman aşını, işini unutan çağımızın alperenleridir.
Ülkü Ocaklarında vazife yapanlar, yaşıtları nefsi arzular peşinde süfli bir hayat yaşarken, dünyevi zevkleri elinin tersi ile itip varlığını, milletinin ve memleketinin ikbaline, iman ettiği değerlere adayan yiğitlerdir.
Birilerine kızdığı için, o tutumunu genelleştirip “Ocaklarda bir şey yapılmıyor.” Gibi bir söylem içine girilmemelidir.
Kendi çocuklarını ocaklara göndermeyip giden çocuklar üzerinden eleştiri yapanlar, biraz daha insaflı olsunlar.
 
Elbette, insan olmaktan kaynaklı, ocaklarda vazife ifa eden kardeşlerimizin hataları olabilir. Kimi zaman maksadı aşan bir söylem, tavır sergilenebilir. Bazen de gençliğin verdiği heyecan ile eksik bir tutum içine girilebilir. Ama kişiler üzerinden bir kurumu yıpratmaya çalışmak doğru olmaz.
Tespit edilen eksikler veya yanlışlar, ülkücü anlayışa uygun bir şekilde çözüm makamına ifade edilmelidir.
 
Ocaklar, kiralarını ödemek, elektrik, su parasını yatırmak için dergi getirdiğinde “ Bana başkalarının yanında bu dergiyi getirme.” diyerek; “Şu dergiyi zarf içinde getirin.” deyip verilen üç beş kuruşun üç beş yıl lafını ederek o gençlerin şevkini kırmak kabul edilebilir bir tarz değildir.
Kendilerine çizilen çerçeve içinde:
 Yurtlar açan, Ülkü Evleri kuran, yardım kampanyaları düzenleyen, Başbuğ’un ve Türk büyüklerinin sözlerini derleyerek paragraflar oluşturup üniversiteye hazırlık kitapçıkları hazırlayan, ücretsiz kurslar, dersler veren hazırladıkları özel eğitim grupları ile belli alanlarda uzmanlaşacak nitelikte gençler yetiştiren, bilgi-kültür yarışmaları yapıp gençlere yönelik sosyal faaliyetler organize eden, panel, çalıştaylar, seminerler gerçekleştiren ocaklarımıza sahip çıkmalıyız.
Bazen yanlış anlaşılabilir veya size de yanlış yapılabilir.
Ama unutmayacağız ki, Ocaklar kişilere değil, Türk-İslam Ülküsüne hizmet eden yerlerdir.
Nice isimler geldi geçti. Mevcut isimler de bir gün gelecek, yeni isimlere devredecekler. Baki kalan bu kurumların misyonu olacaktır.
Baki kalan, duruşunu kişilere göre değil iman ettiği değerlere göre belirleyen ve gönlünde milletine hizmetten başka, Allah rızasından gayri dert olmayanların duruşu olacaktır.
Hareketin yaşadığı süreç, Türk milliyetçilerini eleştiri odaklı bir anlayışa sürüklemektedir. Ayrışmak, ayrıştırmak, “siz-biz” gibi kavramlara yer vermek Türk Milliyetçilerinin şahsında Türk milletine verilecek en büyük zarardır.
Unutmayalım ki; Ülkücü hareketin toplumla buluşması, millet ve memleket için tasavvur ettiği projelerin gündeme oturması, bu coğrafya için tahayyülleri olanların korktuğu bir durumdur.
Buradan hareketle, Ülkücü olduğunu söyleyen kişi, kurum ve kuruluşlar asla fitne girişimlerine prim vermemelidir.
Unutulmasın ki fitnenin önüne geçmek ise ancak feraset, liyakat ve meşveret ile mümkün olur.