Sayın başbakanımızın BM kürsüsünden de bir kez daha ‘net’  biçimde ifade ettiği gibi özür,tazminat,Gazze ablukasının kaldırılması talebiyle gerilmiş gibi görünse de gerçekte neler yaşanıyor yakından bakalım.
         Evet, bu günlerde Türkiye ile İsrail ilişkilerinde bir kriz yaşanıyor. Birleşmiş Milletler’in Mavi Marmara olayına dair açıkladığı rapor hükümetimiz tarafından tepkiyle karşılandı. Türkiye’nin beklentilerini boşa düşürecek bir biçimde İsrail’in özür dilememekte ısrar etmesi ise iki ülke arasındaki ilişkileri iyice gerdiği biçimde lanse edilmiş idi.
          Ancak ülkemizle İsrail arasındaki ilişkiler başından itibaren hep ileri bir düzeyde olmuştur. Öyle ki 28 Mart 1949’da ilan edilen İsrail devletini, halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkeler içerisinde tanıyan ilk ülke biz idik. Uzun yıllar devam eden bu dostane ilişkiler ‘90’lı yıllarda ve 2000’lerin başında iyice kuvvetlenmişti. 1997 yılında Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye teslim edildiği uluslararası komploda İsrail gizli servisi MOSSAD’ın etkin olduğu gerçeği iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeyini göstermektedir. İlerleyen yıllarda da ülkeler arasındaki ilişkiler sıcaklığını korudu. Özellikle askeri ve ticari anlaşmalar ile bağlar iyice güçlendirildi. İki ülkenin sık sık birlikte anılmasının bir başka nedeni de başını ABD’nin çektiği emperyalist saldırganlığın Ortadoğu’ya yönelik planlarında önemli yer tutmalarıydı.
           Elbette kimi dönemlerde Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerde küçük gerilimler yaşandı, ya da çoğu durumda yaşanıyor gibi gösterilmeye çalışıldı. Özellikle Filistin sorunu üzerinden belli tartışmalar oldu. Ancak bunlar da iki devlet arasındaki dostluğu zedeleyecek bir noktaya götürülmedi. Çoğu durumda Türk devletinin Müslüman ülkeleri etkilemeye yönelik yaptığı küçük roller olarak kaldı. İsrail ile Arap ülkeleri arasında “arabulucu” misyonu üstlenen Erdoğan’ın Davos’ta yaptığı çıkışının İsrail tarafından ciddi bir problem haline getirilmemiş olması buna örnektir. Bu sayede Erdoğan Ortadoğu halkları nezdinde sempati toplamış ve içerde ise zedelenen prestijini kurtarmıştı. Bu yüzden de bu türden “gerilimler” iki ülke arasındaki ilişkileri hiçbir zaman yıpratmadı, varolan antlaşmaları tartışmaya açmadı.
           Gerilimin kaynağında emperyal çıkarlar!
           Bugün yaşanan krizin ise geçmişe göre daha özgün yanları bulunmaktadır. Yeni dönemde emperyalizmin Ortadoğu’ya yönelik planlarında ülkemiz daha ileri bir rol oynamaya başlamıştır. Sıradan bir piyon olmanın ötesinde, Ortadoğu’da emperyalizmin bekçiliğini yapma görevi de kendisine rol biçmiştir. AK Partisi’nin Arap ülkeleri üzerinde yarattığı etki bu açıdan elini oldukça güçlendirmiş bulunmaktadır. Palazlanan ülkem zenginleri de böylelikle oluşacak yağma ve talandan daha fazla pay kapabilmenin hesabını yapmaya başlamıştır. ABD ile ilişkilerdeki ilerleme hükümetin elini güçlendirirken diğer taraftan da İsrail’in Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama girişimleri de zenginlerimizi rahatsız etmektedir.
          Kısacası hükümeti rahatsız eden şey, Mavi Marmara’da vatandaşlarının ölmüş olmasına rağmen İsrail’in özür bile dilememesi değildir. Türkiye Ortadoğu’da pay sahibi olmanın yanında Doğu Akdeniz’deki petrol zenginliğinden de yararlanabilmek istemektedir. Başbakanımız Erdoğan’ın “Doğu Akdeniz’in yeraltı zenginliklerini İsrail’e tek başına yedirtmeyiz” diyerek bunu açıkça itiraf etmiş bulunmaktadır. Bu nedenlerle Türkiye, İsrail ile ilişkilerde kriz yaratmakta ve çeşitli yaptırımlar uygulamaya çalışmaktadır.
         Diğer taraftan, emperyalist planların baş aktörü ABD de bu durumdan rahatsızdır. Öyle ki, bölgeye yönelik olarak en güvendiği iki ülke arasındaki bu gerilim yıllardır adım , adım hayata geçirdiği projeyi ve sonuçlarını olumsuz yönde etkilemektedir. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland “Hala, iki ülkenin iyi ilişkilerine geri dönmesinin her ikisinin de yararına olduğuna inanıyoruz ve bu amaç doğrultusunda iki ülke ile çalışmaya da devam edeceğiz. Ancak, iki ülkenin ilişkilerinin mevcut durumundan kaygılıyız” diyerek bunu resmi bir biçimde de ifade etti. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Paris’te ikili bir görüşme yaptı. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen de “Türkiye ve İsrail’in, aralarındaki gerginliği yumuşatma yolunu bulacağını umuyorum” diyerek konun öneminin altını çizdi. Son olarak da ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone “Türkiye-İsrail ilişkileri bölgenin istikrarı için kritik önemde, en kısa zamanda bölgenin iki büyük demokrasisinin ilişkilerinin normalleştirilmesini bekliyoruz. Ayrıca diplomasi kapısı mutlaka açık kalmalı” diyerek kaygılarını açıkça ifade etmiş oldu.
          Kaygılarının temelini sömürü halkaları arasındaki gerilim sonucu çıka bilecek bir çatışma ortamıyla sömürü saadet zincirinin yara almasından kaynaklıdır. Bu coğrafya da oturan halklar ve insanlık emperyalist sömürgenler ve onların işbirlikçilerinin kaygısı ve derdi olamaz.