Kimi tarihsel kesitler siyaset literatürüne eskimeyen sembolik anlamlar bırakarak zihinlere kazınıyor. İçinden geçtiğimiz zaman dilimi de belleğimize bazı sembollerle kazınacak. Ayakkabı kutusu nasıl ki kapitalist sistemin o yağmacı, çürümüş özünün sembolü olduysa; TIR’lar, kamyonlar ve hatta yolcu otobüsleri de sistemin o karanlık-kirli-“derin” karakterinin sembolüne dönüştü.
      Bu arada Susurluk’tan sonra icat edilen “derin devlet” kavramına şimdi yenisi eklendi: “Paralel devlet”! Kimin “paralel” kimin “esas” olduğunun alabildiğine belirsizleştiği bu koşullardaki tek gerçekse, düzenin tepeden tırnağa çeteleştiğidir!
      Geçtiğimiz hafta Pazar günü silah ve askeri mühimmatla yüklü olduğu tahmin edilen ( ve fakat yine insani yardım perdelemesiyle) 7 TIR’ın ortaya çıkması bunun yeni bir kanıtı oldu. Siyasi iktidar Suriye’de kaynayan cadı kazanına odun taşımakta tüm göstermelik engelleri de pervasızca aşıyordu. O kadar ki çetelere silah taşımak artık ambulanslarla falan da değil tonlarca silahın yüklene bildiği TIR filolarıyla yapılmaya çalışıldığı anlaşılıyor.
      17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında olduğu gibi ortaya çıkan pislik Susurluk depremini aşacak bir sarsıntıyla karşılanacağı, siyasi iktidarın gardını düşürerek yerle bir edeceği yerde onun pervasız açıklama ve tehditleriyle kapatılmaya çalışıldı/çalışılıyor. AK partisi iktidarı her zaman yaptığı gibi yarattığı klasik argümanlarla kitle psikolojisini yönlendirmeye, ortalığı toza dumana keserek yönsüzleştirmeye çalışıyor. Bunu o silahların nereye ve neden gittiği, bunun nasıl bir “kurtuluş savaşı” olduğu, TIR filolularının hangi parayla silahla donatıldığı sorularını pişkince yanıtlamaksızın yapıyor.
       Bu gün (24/01/2014 Cuma) Cenevre 2 Konferansında bir araya gelecek olan karşıt emperyalist güçlerin ve tüm bölge gericiliklerinin katılacağı  orta oyununda “geçiş hükümeti” kurulmasından, Esad’ın aslında ehven-i şer olmasından bahsedilecek; Suriye’de yaşanan iç savaşı derinleştirmek, yaymak dışında bir anlamı olmayan TIR’lar dolusu silah taşımak, “muhalif” denilen sayısız türevi beslemek başka ne anlama gelir?!
       Emperyalistler ve dayanakları, karşıtlarını, açılacak Cenevre Masası’na en zayıf konumlarıyla çekme telaşında! Bu telaş, aynı zamanda masadan sonraki süreç için yapılan hazırlığı da gösteriyor. Esad gericiliği ve arkasındaki blok o masadan daha güçlü bir pozisyonla çıkarsa ellerinde konumlarını güçlendirecek kartların hazır olması gerekir. O kart da hiç şüphesiz ki iç savaşın daha bir yaygınlaştırılıp derinleştirilmesidir. İşkence fotoğraflarının ortaya saçılması, TIRlarca taşınan silahlar, yapılan günlerce yığınaklar asıl olarak yarın ve yarından sonra olacaklarla ilgili pozisyon alma halidir.
       Suriye Kürdistan’ı (Rojava) ve orada ki devrimci gelişmeler Cenevre 2 ye katılanların ortak korkusu. Başta ülkemiz olmak üzere bölge için yapılan tüm emperyalist hesaplar Rojava gerçekliğiyle yüz yüze gelmek zorunda. Gidişine 3 aylık süre verilen “iki günde Şam da Cuma namazı kılacağını” vaaz edenler iç savaşta 3 yılını dolduran ve yerli yerinde duran Esad yönetimi ile aynı masaya oturmak zorunda kalıp üstüne bir de Suriye dışişleri bakanın tarafından sertçe eleştirilmesi düştükleri yanlışın ne denli büyük olduğunun göstergesidir.
       Asıl dikkat çekici olan tarafların sayısız anlaşmazlığına, sayısız çıkar çelişkisi ve kapışmasına rağmen ortaklaştıkları yegâne konu, Rojava’daki statünün kabul edilmemesidir! Emperyalistlerden bölge gericiliklerine kadar hemen hepsi ilerici-demokratik karakteri ile sistemle uyuşmayan Rojava konusunda Esad gericiliğinden daha ciddi bir karşıtlık içindedir. Esad’ın da olduğu bir geçiş hükümeti modeline bile rıza gösterecek olan bu güçler -sayısız nedenle elbette- sıra Rojava’ya geldiğinde aynı esnemeyi göstermemektedirler.
      Ülkemizde ardı ardına ortalığa dökülen TIR gerçeği ile Suriye politikasının nereye evrileceği konusunda bize  kuvvetli emareler vermektedir. Rojava’daki devrimsel gelişmelere karşı bundan sonra nasıl bir pozisyonda duracağının, daha doğrusu o karanlık oyunları daha kapsamlı bir zemine oturtacağının somut göstergesidir.
     En nihayetinde Suriye’de işler bu günlerde tamamlanacak kolan Cenevre 2 Konferansı’na, onda da bir geçiş hükümetinin kurulmasına endekslenir hale geldi. Yani TIR’lar asıl Cenevre sonrasına dönük kirli hazırlığın sembolü olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Ve anlaşılan o ki Suriye ateşi öyle kolay kolay sönmeyecek. Bu ateşe benzin taşıyanlar bunun parasını bizden çıkarıyor ve büyüyen ateş yarın sayısız Reyhanlı olarak bize dönecek. Nitekim geçen hafta  Cilvegözü Sınır Kapısı’nın Suriye tarafında patlayan silah yüklü araçlar bunun işaretidir. Düzenin döndürdüğü kirli karanlık oyunların asıl faturası küçülen ekmeğimiz, nefes alamaz hale getirileceğimiz daha baskıcı yasalar ve her an yeni Reyhanlılar olur mu korkusuyla uyanacağımız sabahlar olacak!
       “Coğrafya kaderdir” demiş yüzyıllar önce İbni Haldun. Bir yönüyle doğru demiş. Bu kadar kirli oyunun, çıkar ve güç savaşının döndüğü bir coğrafyada stratejik bir konumda olmak birçok belaya da açık olmak anlamına gelir. Fakat tarih de göstermiştir ki kader olan coğrafyaların en cehennemi koşulları bile işçi ve emekçilerin, ezilen halkların kolektif mücadelesi ile yenidünyalara açılmanın vesilesi olmuş, kapısına dönüşmüştür. Bizim coğrafyamızın bize sunduğu kader de bu olmalıdır! Sayısız Susurluk’la özdeş olan silah yüklü TIR filosunun hesabını sormadıkça coğrafyanın cehennemi bir kaderin zemini olması kaçınılmazdır!