Kendiliğinden gelişen sokak hareketlerinin ve direnişlerin politik ve taktiksel önderliklerden yoksun oluşu yâda kendi içerisinden böyle bir irade çıkartamayışı ve fakat bu iradeyi çıkartmaması için Mısır örneğinde de olduğu gibi ordunun yönetime müdahale ederek kitleleri maniple etmesi gibi ayak oyunlarıyla alanlara dökülmüş milyonlarca emekçinin yanındaymış yanılsamasını yaratmasından da kaynaklı olarak toplumsal patlamanın veya bir direnişin kendiliğinden hareketlerin elinde ulaşabileceği sınırlarını göstermesi bakımından öğretici birçok ders verdi.
     Taksim Gezi Parkı Direnişi ve sonrasındaki gelişmeler, forumlar halinde örgütlenen Park eylemleri başka bir yazımın konusu olacağı için Tahrir Meydanına çıkan 8 milyonu aşkın Mısırlı emekçinin yani geniş kitle hareketinin, meydanların, isyanların gücünü göstermesi açısından öğretici olduğu kadar, politik önderlikten yoksun kitle hareketlerinin de sınırlarını resmetti.
   Mursi ve İhvan yönetimi nihai olarak ordu müdahalesi olmadan devrilmiş olsaydı, Tahrir Meydan hareketinin kendi içerisinden o gücü çıkarmasının önünde hiçbir engel olmadığı gibi bir üst aşamaya yani emekçilerin kendine sınıf olarak yönetimi ele alma potansiyeli taşıdığı apaçık görmek isteyen gözler için görülmekteydi. Mısır egemenleri ve uluslararası sermaye gurupları bu yakın tehditti iyi okumuş olacaklar ki Mısır ordusunu tam zamanında devreye sokarak Tahrir  den başlayan sokak hareketinin bir üst aşamaya geçmesine “an itibariyle” engel oldular.
    Evet, Mursi gitti fakat iktidar yerinde. Tıpkı 2011 de Mübarek’in gidip, iktidarın yerinde kalması gibi. Meydan hareketleri ve özelliklede Tahrir her yönden dönemin ruhunu yansıtan bir laboratuvar özelliği taşıyor. Artık iflas etmiş vahşi kapitalist birikim politikalarının ve bu politikaları hayata geçirmenin aracı olarak uygulanan çıplak otoriterliğin doğurduğu kaçınılmaz sonuç olarak başkaldırılar yaşanıyor. Neoliberal kapitalist politikaların biriktirdiği yoksulluk ve özgürlük yoksunluğu, toplumsal patlamaları tetikleyen sonuçlar doğuruyor. Mısır halkı iliklerinde hissettiği öfkeyi toplu eyleme dönüştürmenin adresi olarak ülkenin tüm şehirlerindeki meydanlarla birlikte özellikle Tahrir’e çıkmayı bir kültür haline getirdi. (Tıpkı Taksim Gezi Parkı direniş günlerinde ülkemizin hemen her şehrinde kitlelerin alanlara çıktığı gibi.)
     Tahrir, neoliberal kapitalizme karşı direnişin, kitlelerin kendi yaptırım gücünü hissetmesinin simgesi oldu. Bu yönleriyle kitleler Tahrir’i yeniden, yeniden keşfettiler. 
Dolayısıyla Tahrir, kendisi ve bulunduğu coğrafyayla sınırlı olmayan bir etki yarattı. Karşı durulamaz görülen güçlerin alaşağı edilebileceğini gösterdi. İstediğini elde etmenin mümkün olduğunu işaret etti.
    Elbette bu işaretin doğru okunmaya ihtiyacı var. Tahrir’e inen isyan, Mursi’nin gitmesine kilitlenmişti. Tahrirde yükselen zafer çığlıkları da asıl olarak isyanın temel talebinin gerçekleşmiş olmasınaydı. Henüz kendi siyasi ve askeri gücünü yaratamamış kitle hareketi, ona yön verecek, kendisinin tercümanı olacak bir politik güçten, siyasal özneden yoksun olduğu her halinden anlaşılmakta. Mursi’nin gitmesiyle hiçbir şeyin değişmediğinin Mısır’ da ki sömürü ve talan düzeninin yönetici aktörleri değişse de özünün değişmediğin ayrıtında değiller.
     Uluslararası sermaye ve Mısırlı işbirlikçileri Mısır ordusuna tam da Tahrir’in bütün organlarıyla iktidarı parçalayacak bir güce kavuşmasının, o yönelime girmesinin önüne geçmek için hamle yaptırttı. Mursi, nihai olarak ordu müdahalesi olmadan devrilmiş olsaydı, meydanlara çıkan milyonlarca emekçi kendi gerçek güçlerinin farkına varıp emekçilerin iktidarına gidecek yol ve yöntemleri daha rahat keşfedecekti! Onun için ordu, uluslararası sermayenin ve Mısır zenginlerinin selameti açısından sırtını Tahrir’e yaslayarak Mursi’yi harcadı.
     Tıpkı ülkemiz ’deki 27 Mayıs askeri müdahalesine benzer şekilde, bu darbenin aslında kitle hareketini yolundan çıkarıp sistem güçlerinin denetimi altında tutmaya yönelik bir boyut ve işlevi olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Yani ordu alanlara çıkmış isyan halindeki kitlelerin elinden iktidarı kaçırdı. Görünen o ki bunu da şimdilik başardı.
     Fakat her şey bitmiş değil. Tahrir’in kazanımları büyük ve öyle kolay sökülüp atılamayacak türden bir deneyimdir. Tahrir, son iki yılda dünya ölçeğinde kapitalizme karşı başkaldırının esin kaynağı ve simgesi oldu. Mısır şahsında da Tahrir, önce 40 yıllık saltanatın simgesi olan Mübarek’i devirdi. Ardından Yüksek Askeri Konsey’e el çektirdi. Bölgede “ ılımlı İslam projesinin” oyuncağı olan Müslüman Kardeşler’in, Mursi’nin elini kolunu bağladı; yeni bir otoriter rejim inşasını işlevsiz kıldı.
     Tahrirler, Taksimler, dönemin ruhuna uygun politik önderlikleri çıkarmanın zeminini güçlendirmiştir. Kapitalist-emperyalist dünyada bu zemin her geçen gün, bir birinin üzerine binen “meydan” hareketleri içerisinde biraz daha büyüyor. Büyüyecek. Bugünlerde TV ve gazetelerde sıkça tekrarlandığı gibi; artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…