Bombalama ve ölüm haberleri güney komşumuz Suriye den artarak gelmeye devam ediyor. Son haberler 200-300’lü rakamlarla masum insan ölümlerini bildiriyor. Modern barbarlık düzeninin çatı örgütü Birleşmiş Milletlerin ve Arap Birliği’nin Suriye özel temsilcisi AhdarBrahimi geçtiğimiz günlerde Suriye’nin başkentini sarsan, iki yüzü aşkınmasum insanın ölümü ve yüzlerce insanı yaralanmasına neden olan bombalı saldırıları peşinden yaptığı açıklamada nihayet bu tür saldırıları “savaş suçu” saydı.  Bunun için bağımsız bir uluslararası soruşturma açılmasını talep etti. Talep etti de ne oldu?
 
       Koca bir hiiç! Evet,  hiçbir şey olmadı. Komşumuz Suriye de bombalar patlamaya, masum insanlar ölmeye, başta kadın ve çocuklar olmak üzere yüz binlerce insan evinden yurdundan uzak, açlık ve hastalık pençesinde kamplarda sürünmesine “şükür” etmekte.
 
       Komşumuz Suriye kentlerinde füze ve patlayıcı yüklü kamyonlarla gerçekleştirilen saldırıların arkasında her kim duruyorsa, bilesiniz savaş ve insanlık suçu işliyor. Çünkü kurbanlar tamamen masum insanlar, yaşam mücadelesi veren çocuklardır; her an ölümle burun buruna olan, rejimin füzeleriyle ya da bombalı saldırılarla, ister siyasal gruplardan, ister emniyet güçlerinden gelsin,  her zaman hedef olan masum çocuklar ve anneleri olmakta. Bu yüzden yapılan saldırı, saldırılar birer savaş suçudur.
 
Doğru oturup, doğru yazmam gerekirse, üzülerek belirtmek zorundayım ki: Bu kanlı girdabın dışına çıkacak, kanlı boğazlaşmayı bitirecek her hangi bir yol bu günden yarına görünmüyor. Ya da ben göremiyorum. Ha! Gören varsa beri gelsin. Gelsin de bize de göstersin.
 
Esed yönetimi ve muhalifler yeni, yeni “şartsız, şurtsuz” görüşe biliriz yollu demeçler vermeye başladı. Demek ki askeri seçeneğin çözüm olamayacağını anlamaları için doksan binin üzerinde masum insan kanının dökülmesi gerekiyormuş! Zaten hep böyle olmaz mı? Akan kan barbarlık düzeninin kapılarına dayanana kadar görmezden gelinen insanlık dramı devasa boyutlara ulaştığında evet ancak o zaman uluslararası örgütler ve yöneticileri kendi kanatları altında bir siyasi çözüm için “diyalog” söylemine başlarlar. 
 
Güney komşumuzda insanlık dramı ve savaşın vahşeti tüm hızıyla devam ediyor. Tarafların siyasi çözüme ikna olmaları için daha kaç kişinin ölmesi gerektiğini bilen, ön gören varsa beri gelsin. Suriye Cumhurbaşkanı BeşarEsed, her fırsatta“istifa etmeyeceğini, görevinin başında kalacağını, gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tekrar aday olacağını” söyleyip kendinin olmadığı hiçbir çözüme yanaşmayacağını gösteriyor.  Suriye Muhalifleri çeşitli inançlardan ve milliyetlerden oluşan Suriye halkına güven veremedikleri ve bölgesel üstünlüklerini kaybetmemek için “dar” hesaplar içinde bulunduklarından bütünlükçü politikalarla Esed yönetimiyle görüşemiyorlar.
 
       Öte yandan İngiliz ekonomi dergileri Suriye’nin ölümünün tahmin edilenden çok uzadığını, ama artık maddi ve manevi olarak kendini imha ettiğini, çöküş sürecinin aylar önce başladığını ve böyle devam ettiğini yazıyorlar. Ülkemiz gazete ve dergilerinde de İngiliz dergilerindeki yorumlara benzer yorumlar yapılmakta hatta “bir koyup, üç alma” ham hayallerinin enjekte edilmeye çalışıldığını üzülerek görüyorum. Ama çözüm için, akan kanın durması, insanlık dramının bitmesi adına maalesef hiçbir şey görüp okuyamıyorum.
 
ABD yönetimi Suriye’de rejimi devirmek için yürüttüğü diplomasi kampanyasını bir kenara itti, tüm çabalarından ve söylediklerinden geri adım attı. Çünkü artık “bir tek Amerikan askerini feda etmek istemiyor”. Ya da kazançlı çıkıp çıkmayacağının belli olmadığı ve içinden nasıl çıkacağını bilemediği bir savaşın içine girmek istemiyor. Ancak bu tavrının değiştirmesi ve muhalif gruplara ağır silah desteği sağlaması için üzerindeki yoğun baskı var.
 
Obama yeni bir Libya vakası ve onun versiyonu olan Mali ve Afrika sahillerindeki senaryonun tekrarlamasını istemiyor. Böyle bir ihtimalden dolayı aslında Suriye halkından çok, İsrail için endişe duyuyor, Suriye’deki kimyasal silahların “İslamcı gruplar ya da Hizbullah’ın eline” düşmesinden korkuyor.
 
     Modern barbarlık düzeni ve onun uluslararası kurumları Suriye de yaşanan kıyama seyirci kalıyor. Ancak unutulmamalıdır ki şu anda dökülen kana seyirci kalanlar çatışmalı ortamın tüm bölgeyi kapsaması durumunda yanitopyekûn bir bölge savaşında “sürdürüle bilir kalkınma programlarını” riske atmamak adına derhal müdahil olacaklarını ön görebiliyoruz. Ortadoğu ve yakın Asya emekçi halkları kendilerine dayatılan kanlı geleceği parçalayıp atmak için ülkelerinin egemen söylemlerinden uzak bir arada, barış içerisinde ve kardeşçe yaşamanın alternatif yollarını bulup hayata geçirdikleri ölçüde kendilerinin ve bölge halklarının kurtuluşuna hizmet edeceği gerçekliğiyle hareket etmelidirler.