Yüzümüzde kara var şimdi, bütün madenciler gibi…
       Yüreğimizde ağır yara var şimdi, emeğin-emekçinin onuruna saygı duyan, insan olmayı bilen bütün herkes gibi…
        Babalarını, evlatlarını, kardeşlerini, akrabalarını, arkadaşlarını kaybetmiş olan acılı bütün madenci yakınları gibi…
       Maden ağızlarının önünde on binler olup biriken, yeraltından gelecek her “yaşam” belirtisi ve umutları için dua eden, kendilerine “kader” diye “fıtratında var” diye sunulan her “ölüm”le öfke ve isyan duygusu biraz daha kabaran Soma’lılar gibi…
       Katliam haberini duyar duymaz harekete geçen, Soma’ya koşan, sokağa çıkan, katliamı lanetleme, katillerden ve sorumlulardan hesap sorma ve madenci yakınlarıyla dayanışma eylemleri örgütleyen bütün emekçi halk güçleri gibi…
      “Genel grev genel direniş” kararı alan sendikalar ve meslek odaları gibi…
       Üniversitelerde boykot çağrısı yapan ve başlatan öğrenciler ve öğretim görevlileri gibi…
       Meydanlarda çadırlar açıp “Yaşam nöbeti” başlatan ezilenlerin öncü temsilcileri gibi…
       Şehir meydanlarında, emekçi/yoksul semtlerde, kampüslerde, Soma’nın hesabını sormak için harekete geçip sokağa çıkan, yürüyüş yapan, Tomalara, gaza, polis kurşununa, barikatlarla, 1 Mayıs ve Gezi’nin ruhuyla direnen onur ve özgürlük savaşçıları gibi…
       “Roboski’den Soma’ya bütün acılar uzanır birbirine” diyerek kardeşlik yüreğiyle elini uzatan, tüm Kürt illerinde katliamı protesto eden, belediyelerinin olanaklarını acılı ailelere destek için harekete geçiren Kürt halkı gibi…
         Kamerasıyla, fotoğraf makinesiyle, mikrofonuyla, klavyesiyle, twitter’i, facebook’uyla bütün engelleri ve sansürü aşan, hayata ve gerçeğe ulaşan, yalanın perdesini yırtan, halkı aydınlatan özgür basın emekçileri ve sosyal medya aktivistleri gibi…
        Bu karalar biz emekçilerin suratındaysa bir de yüzlerinde, silinmez “yalan karası” olanlar var!
       Yüreklerinde, temizlenmez derin “vicdan karası” olanlar var…
      “Allah”ları, “iman”ları para olanlar var…
      “Kabe”leri borsa-banka olanlar var…
       Başbakanları var onların; edebiyatı hep fakir fukara, sille tokat tekme ne ararsan var onda en çok kas en çok para onda…
       Bakanları var onların; hırsızlığın, rüşvetin, soygunculuğun en derin batağında…
       TV kanalları/yorumcuları, gazeteleri/gazetecileri var onların; yandaşıyla, yalakasıyla, üç kuruşa ruhunu satanıyla, halkı kandırmak ve uyutmak uğruna…
       Profesörleri, akademisyenleri, bilirkişileri var onların; iş cinayetlerini/katliamları olağan sayan, sermayedarları savunan, halkın gözünün içine baka baka…
Diyanet işleri başkanları, “imam”ları var onların; para zenginlerini muteber, iş cinayetlerini “kader” diye fetvalar verip duran, “Başbakan” adına…
       Ve bunların cümle alemi de şimdi Soma’da…
Grizu patlamış, trafo patlamış, mezar olmuş madenler yüzlerce cana, hiç yok hesaplarında…
Nasılsa oluyor ve hep olacak bunlar, sadece bizde değil dünyanın her tarafında…
İlan ederiz üç günlük yas, yumuşatırız ortalığı, biraz da para sıkıştırdık mı ailelerin ellerine- avuçlarına oldu bitti bu iş, unutulur gider bu iş haftasına…
       Asıl dertleri, tasaları halkın öfke patlamasında, ölümlerin “kader” olmadığını haykırmasında, çaresizliklerini yıkmasında, korkularını aşmasında, adalet aramasında, hesap sormasında, isyanında…
       Polis kuvvetleri, jandarma birlikleri, Tomaları da işte yalnızca ve yalnızca bunun için orada ve iş başında…
       Korumak için para babalarını, kendi koltuklarını, insanlık dışı kapitalist sömürü düzenlerini…
Devam ettirebilmek için işçiyi, işten atma ve işsizlik korkusuyla terbiye etmeyi…
Yoksulu, açı, sadakacı yardımlardan medet umar halde tutmayı…
Sürdürebilmek için taşeronlaşmayı, sigortasız, güvencesiz ve güvenliksiz çalışmayı…
Çalışanlara boyun eğdirmek için sendikasızlığa ya da sendika ağalarının oyuncağı olmayı…
Yok, başka çareleri, mecburlar buna…
Çünkü saltanatları ve paraları, elleri ve yürekleri kadar bulanmış kana…
Lakin ne yaparlarsa yapsınlar, Soma’da kalmaz, kalmayacak bu kavga…
Çünkü o madenin derinliklerinde; ekmek kavgası, adalet davası var…
Çünkü o madenin ruhunda; işçi davası, sınıf kavgası var…
Çünkü o madenin özleminde; demokrasi kavgası, özgürlük davası var…
Çünkü o madenin geleceğinde; eşitlik kavgası, toplumculuk davası var…
Çünkü o madende; sömürüden, köleleştirilmekten kurtuluş davası var…
O madende insanlık kavgası var…