Müslüman vatandaşlar biliyor musunuz İslâm’ın şartlarının içinde zikir farziyet’i yoktur.
 
Bir Müslüman’ın rehberi Kur'an-ı Kerimdir; her ne hikmetse bugün ki İslâm’ın inanç gereği, din öğreticilerin insanlara İslâm’ın beş farzı veya elli dört farzından bahseder, fakat içinde zikir farziyet’i yoktur.
Bazılarınız namaz ve Kur'an zikirdir hatta Allah'ı biran düşünmek bile zikirdir diyenler var. İyide kardeşim Kur'an-ı Kerim de Allah zikir farz diyor. Sana öğretilen inanç da zikir farz değil çünkü bahsi geçmiyor.
Bakalım Allah ne söylüyor;
   
MUZEMMİL – 8,:Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ (tebtîlen).Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve her şeyden kesilerek O'na ulaş.
 
Allah diyor ki benim ismimi tekrarla; çünkü zikredersen günahlarından kesilirsin ve bana dönersin, yani emanet olan ruhum bana sen istediğin için benim tarafımdan gelir. Hidayete erersin. Hidayet mi? Ruhun Allah’a ulaşmasıdır. Allah böyle söylüyor. inne hudâllâhi huvel hudâ “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” (Bakara-120) hatta kul innel hudâ hudallâhi “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah'ın (Kendisine) ulaştırmasıdır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah'a ulaşmasıdır.)”(Al-i İmran-73) sizin farz olmadığını zannettiğiniz zikir hidayeti ve nefsin ıslahı görevini yapar ve onun için Salih amel olarak geçer.
 
Olmasa da olur diyenleriniz vardır; Allah ne söylüyor ona bakın,
 
MUCADELE - 19:İstahveze aleyhimuş şeytânu fe ensâhum zikrallâh(zikrallâhi), ulâike hizbuş şeytân(şeytâni), elâ inne hizbeşşeytâni humul hâsirûn(hâsirûne).Şeytan onları kuşattı. Böylece Allah'ın zikrini onlara unutturdu. İşte onlar, şeytanın taraftarlarıdır. Şeytanın taraftarları, gerçekten hüsranda olanlar, onlar değil mi?
 
Aslında bu ayetten anlaşılan, Kur'an-ı Kerim de farz olan zikri şeytan önemsiz göstermiş.
 
Tabi zikir’i kabul etmeyen zikirden yüz çeviren kişidir ki;
 
ZUHRUF - 36:Ve men ya’şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun).Ve kim Rahmân'ın zikrinden yüz çevirirse, şeytanı ona musallat ederiz. Böylece o (şeytan), onun yakın arkadaşı olur.
ZUHRUF - 37:Ve innehum le yasuddûnehum anis sebîli ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).Ve muhakkak ki onlar (şeytanlar), onları mutlaka (Allah'ın) yolundan men ederler (alıkoyarlar). Ve onlar kendilerinin hidayette olduğunu sanırlar.
 
Demek ki insanlar, İslâm'ın beş şartı ile hidayete erdiklerini zannederler; hidayette olmayan bir insan dalalettedir. Hidayet ise emanet olan ruhun Allah’a ulaşmasıdır, yani Allah’a mülâki olmayı dilemiyorsunuz. Hüsrandasınız.
 
YUNUS - 45:Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
 
Demek ki Allah’a mülâki olmayı istemeyenlerde cehennemliktir.
 
YUNUS - 7:İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar ayetlerimizden gâfil olanlardır.
 
YUNUS - 8:Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne).İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
 
İşte zikir insanın hidayetine, zikirsizlik de dalaletine neden oluyorken insanlar, Allah’ın namazdan ve Kur'an-ı Kerim den daha üstün kıldığı bir zikir’i insanların ne kadar hafife aldığını görelim.
 
ANKEBUT - 45:Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn (tasneûne).Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
 
İşte zikir her şeyden üste iken, biz insanlar Müslüman oldukları zannı ile zikir’i önemsemedikleri zikir nedir?
  
Ne kadar süre yapılacak derseniz (işi ciddi görenler için) Rabbimiz iki ayet vermiş;
 
Çok zikir;
AHZAB - 41:Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ (kesîran).Ey âmenû olanlar! Allah'ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
 
Diğeri Daimi zikir;
NİSA - 103:Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât (salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ (mevkûten). Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah'ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın. Çünkü; namaz, mü'minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.
 
Şimdi zikredenler için zikrin ne faydası var derseniz, daimi zikre ulaşırsanız Allah bu kişileri Ulul Elbab olarak niteliyor.
 
AL-İ İMRAN - 190:İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).  Hiç şüphesiz; göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, elbette ulûl'elbab için nice deliller vardır.
 
AL-İ İMRAN - 191:Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı). O (Ulûl'elbab) ki; (lübblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.”
 
İşte inanan kardeşlerim. Allah eğer zikir ehli olursanız (Ulûl'elbab) sizi hikmet sahibi kılacaktır;
 
BAKARA - 269:Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb (elbâbi). (Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir, ulûl'elbabtan başkası tezekkür edemez. 
  
Hayır sahibi olmanız ve Kur'an-ı Kerim de tezekkür edebilme hakkına sahip olmanız söz konusu; yani Kur'an-ı Kerim’i de açıklama ve mealini yazabilme hakkının sahibisiniz.   
 
AL-İ İMRAN - 7:Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât (muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih (te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). O (Allah) ki; Kitab'ı, sana O indirdi. O'ndan bir kısmı muhkem (mânâsı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir. Diğerleri ise müteşabih (mânâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab')ın müteşabih olan kısmına uyarlar. Halbuki onların tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olan rasihun (rüsuh sahipleri) ise derler ki: “O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katından (indirilme)dir.” Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.
 
Her şey bu kadar mı? Hayır, o bilmediğiniz ve önemsemediğiniz zikir var ya! Aslında kalbinize girerse siz mutlu bir insan olursunuz;
 
RAD - 28:Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah'ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
 
SİZ EVET SİZ MUTLULUK NEDİR NEREDEN BİLECEKSİNİZ Kİ? YAŞAMADIĞINIZ BİR DİN SİZİ MUTLU EDEMEZ…