İşveren  sefalet ücretiyle posasını çıkarıyor emekçinin . Onun işi bitince sıra devlete geliyor. Biri emeğini sömürüyor işçinin, diğeri elde avuçta kalana ortak oluyor,nasıl mı? Vergi yoluyla. Ne kadar çalışırsan çalış, açlık sınırında dolanır ücretler, şükretmeni isterler yine de, bir iş buldun diye. Şanslı bulunur bir emekçi, sigortalıysa eğer. Peşin, peşin kesilir sigorta primi emekçiden, oysa devlet yakınır SGK yönünden bütçede kara delik büyüyor diye. Yetmemiş gibi SGK kesintisi, üste para ister ilaç ve doktor için. Hâlbuki işverene bedava faizli kredi olur işçinin SGK primi.  Ufacık ücretinin kocaman dilimi, emekçinin cebine girmeden gelir vergisi adı altında devletin kasasına girer. Ama hükümetler bırakmaz yakasını emekçinin,çocuklarının okuması için para vermesini ister olmadık bahanelerle.

            Bir de dolaylı ortak olma biçimi vardır emekçinin cuzi ücretine. Ücretler yerinde sayarken,yada %3-%5 lik artışlarla emekçiler avutulurken, temel ihtiyaç maddeleri zamlanır durmadan.Patron bu yoldan da alır alın terini emekçinin canından. Ama yetmez, onun işi bitince sıra devlete gelir, o da tüketim maddelerine vergi koyar üst üste. Daha "temiz" bir ortaklıktır bu, daha az hissettirilerek kazancından çekilir emekçinin . Ülkemizde Devlet hazinesi büyük oranda (%80) vergi gelirlerinden oluşuyor. Bu gelirin ezici çoğunluğu; emekçiden ücreti ve harcamalarından, dolaylı ve dolaysız vergi olarak, yapılan kesintilerden meydana geliyor. Son yıllarda vergi gelirleri içinde tüketim vergisi yoluyla toplanan bölüm giderek yükseldi. Bunun nedeni gelir vergisinin azalması değildi. Ya yeni vergiler konuyor ya da eski vergi oranları her defasında biraz daha yükseltiliyordu. Öyle ki, dolaylı vergilerin oranı %70'i aştı. Yapılan bir hesaplamaya göre tüketim vergilerinin yoksulların gelirine oranı %23'tür. Oysa zenginler için bu oran %16'dır. Dolaysız vergide olduğu gibi dolaylı vergide de asıl yükü yoksullar çekiyor.İşte böyle bir yandan patron, diğer yandan devlet, iki taraflı olarak "çifte kavrulmuş" bir duruma getiriyor milyonlarca emekçiyi. İşverenin emekçinin posasını çıkarmasından sonra verdiği  ücretten SGK ve işsizlik sigorta primi düşürüldükten sonra kalan her 100 TL'nin 15 TL'si gelir vergisi, 23 TL tüketim vergisi olarak alınıyor. Yani her 100 TL'nin 38 TL'si devletin kasasına akıyor.

             Devlet bu parayı nereye harcıyor? Diye soracak olursanız
            Yapılan hesaplamalara göre 2002–2009 arası yaklaşık olarak 2 trilyon 400 milyar TL vergi toplanmış. Bunun 1tirilyon 400 milyardan fazlası borç faiz ödemesi olarak IMF-DB ve diğer emperyalist mali kuruluşlarına transfer edilmiş. İşte çifte ortağın tabi olduğu sistemide bulmuş olduk: Emperyalizm. Aynı 7 yılda yeşil kartlılar için yapılan harcama ise sadece 9,1 milyar TL. Milyonlarca yeşil kartlıya 7 yıl içinde 9 milyar TL aktarılması devasa bir yük gibi gösterildi.  Devam edelim, aynı 7 yıllık dönemde yol yapımı için 5 milyar harcanmış ve sosyal güvencesi olmayanlar için ise 400 milyon TL. Bir başka deyişle, yaklaşık olarak her 1000 TL borç faizine karşılık, yeşil kart için 5 TL (İşte Adalet!). Yol yapımı için 3 TL (İşte çalışan devlet!) ve güvencesi olmayanlar için 40 Krş. (İşte müşfik devlet!). Gerisi Askeri savunma harcamalarına  ve bürokrasinin labirentlerinde yok ediliyor.

            Sözün bittiği yerdeyiz diyor bazıları, emekçiler için damarlarındaki kanın bittiği yerdeyiz.

            Serrmaye ve onun tahakümü yıkılmadan ne bu ortaklık son bulur ne de devletin vergi oyunu. Unutmamalıyız tıpkı ücretlerin arttırılması talebi gibi vergi oyununa karşı dur deme de mücadelemizin en yakıcı talepleri arasıda olmalıdır artık. Dolaylı vergi, emeğin sömürü ve talanına karşı doğrudan mücadelenin konusudur. Yoksulluk sınırı ve altında ücret alanlardan, başta asgari ücretlerden vergi kesilmesin. Öncelik temel tüketim mallarında olmak üzere KDV, ÖTV vb. adlar altındaki bütün dolaylı vergiler kaldırılsın talepleri tüm eylem ve etkinliklerde gür bir biçimde dillendirilmelidir.

              Sermayenin düzeni, çok alandan az, az alandan çok alıyor. Emekçilerin düzeninde ise tam tersi olacak. Sermaye düzeninde, haktan dayatma yasalarla alınan vergi gelirleri sermaye ve emperyalizmin çıkarına aktarılıyor, emekçilerin düzenin de  ise her şey emekçilerin çıkarına aktarılacak!