“SİZ MÜ’MİN OLMADIKCA CENNET’E GİREMEZSİNİZ BİRBİRİNİZİ SEVMEDİKÇE MÜ’MİN OLAMAZSINIZ” 

Sevgi nedir biliyor musunuz?  
                        
Nereden bileceksiniz ki; Bu ilminiz ile sevmenin ne olduğunu bilemezsiniz. Ancak arzularınızı sevgi zanneder, karşı cins’ ilanı aşk edersiniz. O kişiye sahip olduğunuz zaman her şey tükenmeye başlar ve kavga ve huzursuzluk yerini alır. 
           
Sevgi için bir annenin bebeğine gösterdiği sevgisini örnek göstere biliriz. Çocukları için ölebilecek kadar büyük bir sevgi.            
Bu sevgi Allah vergisidir diyeceksiniz. Tamamen bu fikrinize katılıyorum. Peki, Allah insanlara böyle bir sevgi nasip edemez mi? Eder de nasıl olacak bilemeyiz, çünkü öğreten kimse yok. Sevgi ancak Allah tarafından sağlanır:              
Allah insanların içinden, Allah’a ulaştıran ipe(SIRATI MUSTAKÎM üzeri) sımsıkı sarılan ve üzerilerindeki nimeti hatırlayan insanları kalplerini birleştirir. Birbirlerinin can dostu olurlar. 
 
ÂLİ İMRÂN–103Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).

 Ve hepiniz, Allah'ın ipine sımsıkı tutununfırkalara ayrılmayın! Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın;siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O'nun (Allah'ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz   
          
Fırkalara ayrılmış, başka insanlar hakkında iftira eden, alay edici ve küçük düşürücü sözler söyleyenlerin beraberliği söz konusu değildir. Bu insanların kalpleri birleştirilmez ve birbirlerini sevemezler. Bu insanlar başlangıçtan beri, birbirlerine düşman olmuştur.        
    
İnsanların birbirlerine hediyeler ve tatlı sözler söylemesi aralarında bir uyum ve birlikteliği oluşturur, ama sevgiyi asla. Allah böyle söylüyor. 

ENFÂL–63: Ve ellefe beyne kulûbihim, lev enfakte mâ fîl ardı cemîan mâ ellefte beyne kulûbihim ve lâkinnallâhe ellefe beynehum, innehu azîzun hakîm(hakîmun).Ve onların kalplerinin arasını (sevgiyle) birleştirdi. Eğer yeryüzündeki şeylerin hepsini infâk etseydin (verseydin), onların kalplerinin arasını birleştiremezdin. Ve lâkin Allah, onların arasını birleştirdi. Muhakkak ki O; Azîz'dir, Hakîm'dir. 
            
Allah, Âli İmrân suresi 103. ayetinde “Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın” diye tavsiyesinin yerine nasıl getirileceğini bilmemiz lazım. Nasıl mı? 

FÂTİHA–6: İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır).   
                               
FÂTİHA–7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).O yol (SIRATI MUSTAKÎM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.              
Fatiha suresinde Allah’tan istediğimiz, ama ne olduğunu bilemediğimiz. İnsanlara artık öğretilmeyen bir ilim. Çünkü bu yol sıradan bir yol değil. Bu yolun özelliği ne biliyor musunuz? 
EN’ÂM–126: Ve hâzâ sırâtu rabbike mustekîm(mustekîmen), kad fassalnâl âyâti li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne). Ve bu, senin Rabbine istikametlenmiş (yönlendirilmiş) yoldur. (Allah'a götüren yoldur). Tezekkür eden bir kavim için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.     
         
Allah’a istikametlenmiş(yönlenmiş) yol. Bu yol Allah’ın yoludur. Bütün insanların bu yol üzeri olması lâzımdır. Bu Allahın bir emridir. 

YÂSÎN–61Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun). Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.   
          
Allah’a kul olabilmemizin diğer bir ifadesi Sıratı Mustakîm üzeri olmaktır. Bu Bizim Allah’a kul olmamızın Allah’ın bir emri olduğu için Fatiha ile insanların Allah’tan istedikleri anlaşılıyor.    
          
İnsanların Allah’a kul olması Allah’ın bir emri: 

ZÂRİYÂT–56Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).Ve Ben, insanlarıve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.  
           
İnsanların Allah’a kul olmaları Allah’ın bir emridir. Demek ki başlangıçta Allah’a kul değiliz. Bu emri yerine getire bilmek için insanlar ne olduğunu bilmeden Fatiha suresinde isterler fakat nimetin sahibi olamadıkları için Sıratı Mustakîm üzerinde olmaları mümkün olamamaktadır.  
           
Peki, nimetin sahibi olanlar var mı? Tabii ki var. Bu kişileri biliriz ve onların seviyesinde olmak isteriz. Fakat nasıl sorusunun cevabını bilsek de kabul etmeyiz. İşte insanın hüsranda olmasının nedeni müstağni olmasındandır.” İnnel insâne le fî husr(husrin).Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.” (ASR–2) 

NİS–69Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike refîkâ(refîkan).Ve kim, Allah'a ve Resûl'e itaat ederse, o takdirde işte onlarAllah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerle (peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.     
        
Bu ayetten anlaşılan nimetin sahibi olmak Allah’ın ermiş veli kulları ile beraber olacaktır. Fatiha da isteyip ne olacağımızın cevabını bilemediğimiz bir güzellik. Peki, bu nimet ne men şeydir ki? Nasıl sahip olalım? İşte dikkatinizi çekmek istediğim konulardan biri de bu. Sizlere nasıl sorularınızın cevabını, size dini öğretmek ile görevli kişiler olması gerektiği halde. Her zaman EHLİBEYTTEN bir kişi bu ilmi size öğretebilir ki siz o güzel insanlara teveccüh etmezsiniz. 
           
Onun için demiştir erenlerden koca Yunus: “MEDRESELER MÜDERRİSİ OKUMADILAR BU DERSİ. GÖNÜLLERE YAZILIR BU KİTABIN SURESİ” insanlar Kûr'an'ı Kerim den uzaklaştıkları, Allah’ın emirlerini bilemedikleri ve yaşayamadıkları için. Allah ve Resulüne itaat etmemiş sayılırlar.       
      
Nimetin sahibi olabilmek için dalâletten hidayete adım atmanız ve bunun için de, Allah’ın bir VELİ RESULÜ gerekmektedir.”Siz kabul etmeseniz de, Allah böyle istiyor.  

ÂLİ İMRÂN–164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Andolsun ki Allah, mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir Nİ'MET OLMAKüzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O'nun (Allah'ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.                              
Bir veli mürşit’e itibar etmiyor ve Allah dostunu dinlemeyi istemiyorsanız.” men yehdillâhu fe huvel muhted (muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden). Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz” (KEHF–17). O takdir de dalâlettesiniz ve küfürde yaşıyorsunuz. İslâm’ın beş şartı da sizi kurtaramıyor.                     
Din eğitimi yapan insanlar “Resul” kelimesini Peygamberlik ile aynı eş anlamını kullandığı için nebi ve resul kavramlarını idrak edemediği için kendilerine, Allahın bir veli resulünün gelebileceğini ve nimet için ona ihtiyaç olduğunu idrak edemezler. “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” Büyük veli Beyazid-i Bistamî (K.S.)’ye ait bu sözün ne kadar geçerli olduğunu idrak edebiliyorsanız. Dalâletten Hidayet’e geçebilmenin öğrenim, itaat ve teslimiyet açılarından ne kadar önemli olduğunu anlarsınız. 
           
Neden insanlar arasında güven yok. Çünkü insanlar birbirini sevmiyorlar. Sevdiklerini zan ediyorlar fakat nefsin istekleri ve arzuları ile karıştırıyorlar. Böyle bir toplumu oluşturan insanlar huzursuz mutsuzdur ve bu insanların birbirlerini sevebilmeleri ne kadar zor ise. Allahın yardımı olmadan ve Sıratı Mustakîm üzeri olamadan insanların birbirini sevebilmesi de imkânsızdır. İnsanlar Allah’ın kulu olamadığı gibi, nimetin sahibi olamadığından, gadapta ve dalâlette olarak yaşayan, dünya ve ahiret saadetleri yok olan insanlardan olurlar.      
      
Bu neden ile kitap ehlinden öğrenemeyeceğiniz ilmi, mutlaka bir rahle-i tedrisattan yetişmiş. Diz çöküp mürşidinden tevazu ile ders almış bir kapıdan, bu dersi öğrenmeden “mutlu olamazsınız”.  
           
Eğer bu Allah dostuna itibar ederseniz. Önce; Allah’ın ayetleri ile size nasıl Sıratı Mustakîm üzeri olacağınızı öğretecek. 
NİS–175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).   
                                                                                            
Diyeceksiniz ki “Rabbim emanet olan sana ait ruhumu sana ulaştırmayı diliyorum”. Beni veli kullarından kıl. Yunus Emre gibi, Mevlana gibi güzel insanlardan kıl. Dünya ve ahiret saadetinin sahibi kıl ve yolunda hizmetkârın olmamı nasip eyle. Diye bilir misiniz? Söyleyemezsiniz. İblis söyletmez. Çünkü siz kendinizi kurtaracağınızı zannedersiniz veya bu yazıyı bir din adamına okutturursunuz. O da size olmaz böyle bir şey der. İşte aradığınız cevap “saçma bir yazı” denilmesi.
Ama unutmayın; KENDİSİNİ KURTARAMAMIŞ. KALBİNDE SEVGİ OLMAYAN, YAKINLARINA ZULM EDEN VE ALLAH’IN AYETLERİ İLE DELİL GÖSTEREMEYEN BİRİ. SİZİN İÇİN DAHA ÖNEMLİ OLACAK. VE HÜSRANDAN KURTULAMAYACAKSINIZ. HİDAYETE ERENDE OLAMIYACAKSINIZ. BU NEDENLE DE DALÂLETTE KALACAKSINIZ. 

YÛNUS–45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Teâlâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).                      
                 
Gerçekleri kıyamet günü tekrar idrak edecek olan insanlar bu ayete göre ne kadar pişmandır kim bilir değil mi?Halbuki birileri insanlara şöyle söyler amellerinizi yapın, Peygamberimiz mutlaka şefaat edecek. 

KEHF–105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen). İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). ARTIK ONLAR İÇİN KIYÂMET GÜNÜ MİZAN TUTMAYIZ.        
     
Nasıl olur da insanlar Allah’ın emrini yerine getirmeden. Rabbimize kul bile olamadan. Nasıl oluyor da iç dünyanızda bir huzur olmadığı halde İslâm’ın beş şartı ile kurtulacağını yaşayamadıkları din ile kendilerini dindar olduğunu iddia edebiliyor ve Allah’a karşı yalan söyleye biliyorlar.
 
ZUMER–60:Ve yevmel kıyâmeti terellezîne kezebû alallâhi vucûhuhum musveddeh(musveddetun), e leysefî cehenneme mesven lil mutekebbirîn(mutekebbirîne). Ve kıyâmet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerini kararmış görürsünKibirlenenlerin yeri cehennemde değil mi?    
         
Ne yaparsanız yapın bu doğrulardan kaçamazsınız. Kibirlenmeyeceksiniz Allah’ın emirlerine, Kûr'an'ı Kerim ile amel ederek yaşayan Allah dostlarında öğrenmeye çalışın ki.

Osmanlının torunları olduğunuzu ispat edin.