IŞİD gibi bir caniler güruhuna her türlü lojistik desteği sağlayan ve sınırlarımızı sonuna kadar açan, günlerdir Kobanê’ye saldıran bu çetenin estirdiği akıl almaz terörü bile "anlayışla" karşılayan ve bununla da yetinmeyip toplum nezdinde de meşrulaştırmaya çalışan resmi akıl, şimdi kalkmış bizleri "vandallık"la, eşleştirmeye çalışıyor.
 
     Kobanê özelinde Suriye de çevrilen kirli işlere dur diyen biz işçi ve emekçilere aba altından sopa gösteriyor. Emekçi Kürt halkının Kobanê'yle özdeşleştirdiği özlem ve umutlarına sıkıca sarılmasını, bu uğurda canını ortaya koyan görkemli bir başkaldırıya cüret etmesini anlamlandıramayan resmi zihniyet “Hakkari nire Kobanê nire”  söylemiyle çaresizliğini dışa vuruyor. Sokağa çıkıp demokratik tepkisini, taleplerini dile getiren hemen herkesi "terörist" olarak tanımlamaya soyunuyor.
 
     "Bedelini misliyle ödeyecekler" tehditlerinin; polise, sivil faşistler ve IŞİD uzantısı güruhlara "elinizi serbest tutun" mesajlarına karıştığı açıklamaların ardı arkası kesilmiyor. Cumhurbaşkanı'ndan  Başbakanı'na; İçişleri Bakanı'ndan bilmen ne danışmanına kadar sayısız resmi ağzı, kendi pratiklerinin her türlü  Teröristlik ve Vandallıkla yarışır niteliğine bakmaksızın kendi onuruyla özdeşleştirdiği Kobanê için ayağa kalkmasını bu sıfatlarla nitelendirebiliyor. 
 
       35 ilde kitlesel olarak sokaklara çıkıp "IŞİD çetesini desteklemekten vazgeçin!", "Çözüm diyorsanız öncelikle Kobanê karşısındaki kirli tutumunuzdan vazgeçin!" diyenlere "vandal", "terörist" diyen bu "derin siyasetçiler" topluluğunun tutumunun hayattaki gerçek karşılığı son günlerde onlarca yurttaşımızın hayatını kaybetmesi oldu.
 
      Kürt halkının sokağa çıkmasına, Türk işçi ve emekçilerinin Kobanê'ye sahip çıkan tutumuna karşı devlet ricali, sadece kolluk güçlerinin ve sokaklara salınan gerici-faşist güruhların elini serbest bırakan tutumlarının yanı sıra birde yasal kılıf hazırlama derdine düşmüş gözüküyorlar..
 
      Her fırsatı yeni bir saldırının vesilesi olarak yorumlayan resmi devlet aklı, bu seferki toplumsal tepkiyi de cumhurbaşkanının, “14’ünden sonra gerekli bütün tedbirler alınacaktır. Azami ölçüde yasalarda gerekli değişiklikler yapılacaktır” sözleriyle ilan ettiği yeni bir saldırı paketinin zemini haline getirmekte gecikmedi.
 
      Meclis açıldığında Genel Kurul'a getirilmesi beklenen yeni baskı paketinde yok yok! Genel akım medyadan takip ettiğim kadarıyla  Türk Ceza Yasası’nın “Mala zarar vermenin nitelikli halleri” ve “Görevi yaptırmamak için direnme” başlıklı maddeleri yeniden düzenlenecek. Daha önce gündeme gelen ancak toplumsal tepkilerle geri çekilen molotofun silah sayılmasına yönelik düzenleme yeniden ele alınacak ve kullananlara 8 ile 12 yıl arasında ceza verilmesi gündeme gelecek. Ayrıca polisin silah kullanımının sınırları genişletilerek, polisin molotof kullanan göstericiye doğrudan ateş etmesi yasal güvenceye kavuşturulacak. 
 
      Kısacası Cumhurbaşkanının, “Bütün bunlara karşı polisimiz ne yapacak? Hala kalkan mı tutacak? Gereği neyse askerimiz de polisimiz de onu yapacaktır” sözlerinin karşılığı, polisin yetkilerini genişletecek, sokağa çıkan herkese daha pervasızca kurşun sıkmasını sağlayacak düzenlemeler olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.  
 
      Resmi devlet aklının "müjdelediği" yeni düzenlemelere göre toplumsal olaylar ve eylemler sırasında, kimliği gizlemek için yüzün örtülmesi halinde de daha fazla ceza verilmesi planlanıyor. Pakete, ceza sınırı 2 yılın altında olan suçlarda tutuklama yapılamaması nedeniyle, suçun tekerrürü halinde tutuklamaya olanak sağlayacak hüküm konulacak. Böylece eylemlere katılanların tutuklu yargılanmalarının önü açılacak. 
 
       Tüm bu düzenlemelere uzun süredir el altından tutulan avukatların soruşturma kapsamındaki dosyalara erişimini kısıtlayan Ceza Muhakemesi Yasası’nda değişiklik öngören yasa önerisinin de eklenecek olması nasıl bir demokrasiye ilerlediğimizin kilometre taşlarından olacaktır.
 
      Egemenlerin en işlevsel yönetsel aygıtı olan devlet kendi kirli pratiğinin yarattığı toplumsal öfkeyi kanla, zindan ve baskının sayısız biçimiyle fütursuzca ezmeye girişeceği yeni bir saldırı paketiyle çıkacağının sinyallerini veriyor. Bu gelişme 2 Ekim’de çıkarılan işgal ve savaş tezkerelerinden, Kürt halkına karşı kapsamı genişletilen saldırganlıktan, emperyalist güçlerle dönen kirli pazarlıklardan bağımsız değildir.
 
      Bu açıdan savaş sathı mailine girildiğinin ve önümüzdeki karanlık sürece hazırlığın devlet katında en ince ayrıntısına kadar örüldüğünü bilerek mücadele saflarını sıklaştıralım.