Bir ortam dinlemesi düştü internete. Öyle çok eski de değil. Dört kafadar bir araya gelmiş, Süleyman Şah Türbesi ile üç yıl boyunca onca çabaya rağmen iç-dış konjonktürün uygun olmayışı, işçi sınıfı ve emekçilerde yaratacağı tepki vb. nedeniyle göze alınamayan savaşı çıkartmayı planlıyorlar.

 

     İnsan meraklanıyor. “Kim mi bu dört kafadar?” Diye kendi kendine soruyor ve araştırıyor. Öyle zor olan bir araştırmada değil. Her şey dört başı mamur servis edilmiş durumda. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler. Ciddi ciddi konuşup karşılıklı görüş alışverişinde bulunuyorlar.

 

      Bu tapeleri dinlerken tekelci kapitalist devletin içine girmiş olduğu krizi de tüm çıplaklığıyla görüyoruz. Devletin kozmik odalarında yapılabilen bir konuşma, planlama bir haftayı geçmeden internete düşüyor. Devlet kurumları işlemiyor. Kafadarlar devlet içinde ayakta durabilen, işleyebilen çok az kurum ve mekanizmanın kaldığından yakınıyorlar. En önemlisi “eşgüdüm sağlanamadığı için savaş kararına rağmen hamle yapılamadığını” konuşuyorlar.

 

      Reyhanlı Katliamı’nın arkasında Suriye’ye savaş açmak isteyen tekelci kapitalist sistem var diyorduk. Bu kayıtlarla bu konuda ufacık şüphesi olanların artık böyle bir şüphesi kalmayacaktır. Hakan Fidan, siyasi kararlılık olsun bu dakika savaş nedeni olabilecek bir gerekçe için düğmeye basabileceğini söylüyor. Savaş gerekçesi kolay, diyor MİT Müsteşarı. Ama adamcağız dertli: Gerekirse dört adam gönderip Türkiye’ye sekiz füze attırınca iş bitmiş olur. Yeter ki savaşacak sağlam bir irade olsun. Bunun arkasında durulsun! Diyor özcesi.

 

      Bu ses kaydında yok, ama muhtemelen Hakan Fidan, siyasi kararlılık yoksunluğuna örnek olarak, daha önce El Kaide canileri aracılığıyla yaratmış oldukları fırsatların (Reyhanlı bunların en büyüğüdür) nasıl da heba edildiğini vermiştir. Şimdi de bir futbol sahası büyüklüğündeki Süleyman Şah Türbesi arazisine IŞİD elemanlarınca bir saldırıyı pekâlâ yaptırabilir. Ve bu savaş için sağlam bir gerekçe de olur. Ama mesele bu gerekçeyi kullanmasını bilmekte!

 

      Zengin egemen kesimler arası çatışmanın bu kadar keskinleştiği şu günlerde, küresel mali oligarşi cephesinden artık Erdoğanlı senaryoların pek ilgi görmediği bir gerçek. Bu ortam dinlemelerini yapanlar, Erdoğan’ın oyunu kaybetmemek için bu çaresiz çırpınışlarını, olası bir savaşla senaryo dışı bırakılmasına karşı bir hamle yapmasını da engellemek istiyorlar. Cemaate bunca operasyon yapılmışken cemaatin tek başına altından kalkamayacağı bir kayıt bu.

 

       Küresel mali oligarşinin “tüm kontrol bende” dediği bir hamle gibi geliyor bana. Erdoğan için tam bir Çin işkencesi durumu. Ne kadar çırpınırsa çırpınsın sesi kısılana ses tellerini gerim gerim gerecek özveriyle hitap etmelerini devam ettirse de kadro dışı bırakılacağını 12 yıllık tecrübelerinden biliyor. Seçim güdümlü füzeyle vurulan Suriye uçağı miting meydanlarında kahramanlık türküleri çaldırmaya yetmedi. Süleyman Şah Türbesi hamlesi de görünen o ki elde patlamış oldu.

 

 

       Bu “çılgın” savaş senaryolarına karşı Peki biz ezilenler, emekçiler, gadre uğrayanlar yok ve hor görülenler ne yapacağız? Egemen zengin klikler arası çatışmanın izleyicisi mi olacağız? Yani tribün demi oturacağız, yoksa sahaya inip kendi irademizle geleceğimize sahip mi çıkacağız?

 

       Şu açık, küresel mali oligarşi ve onunla uyum içerisinde olan ülkemiz zenginleri biz sokak ayağını devreye sokup devletin yönetememe krizini derinleştiremezsek öyle ya da böyle krizini stabilize edecek. Ve daha sonra sermaye sınıfı ve emrindeki siyasetçileriyle birlikte hazırlayacağı “hasar tespit raporu”nu bize fatura edecek. Bu faturayı ödemek istemiyorsak zengin egemen kliklerden birinin senaryosuna yedeklenmeden kendi senaryomuzu yazmalı ve çekmeliyiz.

 

      Ve fakat bu filmin seti bilgisayar başında tape izlediğimiz, yeni tape beklediğimiz odalarımız değil, sokak olmalıdır.! Savaş çığırtkanlığını susturmak istiyorsak, Suriye’yle savaşa hayır diyorsak, bölge halklarını kan deryasına boğacak bölgesel bir savaşın parçası, izleyicisi olmak istemiyorsak bir ayağımız sokakta diğer ayağımız sandıkta olacak şekilde biri birinin önüne geçirmeden çift yönlü mücadele etmeliyiz.