Günümüz demokrasilerinde geniş emekçi yığınları en iyi maniple etme araçlarının en başında hiç kuşkusuz seçim sandığı argümanı gelmektedir. Düzenin sürdürüle bilmesi, geniş emekçi yığınlarda “seçiyormuş” yalınsamasını sağlaması ve elbette geniş yığınları iktidar partisine eklemlenmesinin aracı olarak seçim sandığı gerekli ilgiyi, alakayı fazlasıyla fak ediyor. Ancak Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sevgisi, önem vermesi bir başka.
      Başbakanımız sandığı eskiden de severdi! Sık sık demokrasi-sandık ilişkisini vurgular, “millet iradesinden” bahsederdi. Ne var ki bu sevgi son zamanlarda patolojik bir boyut kazandı. Tıpkı bozuk plak gibi alakalı alakasız her yerde lafı dönüp dolaştırıyor, olmadı takla attırıyor, getirip sandığa bağlıyor. Hal böyle olunca, normalde ciddi ciddi konuşulabilecek şeyler bile bu tablo içinde önce eğreti, sonra giderek mizahi bir görünüm kazanmaya başlıyor.
Kürtler özgürlük isteyince, “Sandık” diye cevabı yapıştırıyor. İşçiler grev yapıyor, “Sandık” diye dikleniyor. Kadınlar eşitlik, Aleviler hak, gençler bilimsel eğitim talep edince “Sandık” ortada “sandığın” sonuçlarına herkes saygı duyacak retoriğini sürekli yeniliyor. Ne diyor? “Demokrasi sandıktır.” “Molotof’la hak aranmaz; hak, hukuk arayan sandığa başvurur.” “Sandıktan korkanlar sokağa çıkıyor, darbeye çanak tutuyor” gibi bazı sözleri tekrarlana tekrarlanaülkemiz siyasetinde özdeyiş haline geldi!
İşi o kadar ileri götürdü ki, artık uluslararası siyaseti de sandıktan çıkarıyor! Tutmasalar, Sisi’nin kafasına sandığı geçirip, Esad’ı sandığa gömecek!“Sen yüzde 49,5 oy oranıyla kendini her şeyin sahibi sayıyor, “millet iradesinin” tapusunu üzerine geçirmeye kalkıyorsun da, Esad yüzde 80 küsurluk oy oranıyla koltuğuna yapışmış çok mu?!” derseniz, kıyameti koparır! Suriye’de özgür seçimlerin olmadığından girip, özgür ve demokrasi yoksunluğundan çıkar!
 Doğru. Doğru da (doğru anda bakmak şartıyla bozuk saatlerin de günde iki kez doğruyu gösterdiğini hatırlatmakta fayda var!) insan o kadar lafı etmeden önce bir döner kendisine bakmaz mı? Yüzde 10 seçim barajıyla çaldığı oyların üzerine yatıp, “hazine yardımı” adı altında iç etiği rantla keyif süren, seçilmiş vekilleri, belediye başkanlarını hapishanelerde çürüten kendisi değil sanki! Gerekçeleri de evlere şenlik! “İstikrar için gerekli.” “Bizim üzerimize gelip duruyorlar. Biz mi getirdik seçim barajını?”(!)
      Sandık sevdasını “millet iradesi” aşkını görüyorsunuz değil mi? (Kapitalist düzenin doğasından kaynaklanan maddi eşitsizliğin yarattığı siyasi güç dengesizliğine değinmiyorum bile). “Millet iradesi” sandıktan çıkıp sokağa inince, Recep Tayyip Erdoğan da bir anda Kenanileşip  cunta yöneticilerine parmak ısırtacak pervasızlıkla otoriterleşe biliyor.! Ha. Unutmadanülkemiz siyasetine seçim barajı Kenaniler taifesi tarafından 12 Eylül rejimiyle “istikrar” için getirilmişti.
Sonuçta Sayın Erdoğan’ın sandık sevdası, Ferdi Tayfur usulü “arabesk bir aşk” kıvamı alıyor! Sandığı ve sandıkta dile gelen “millet iradesini” seviyor sevmesine de kendisine “yar ve yardımcı” olduğu sürece! “Ya benimsin, ya kara toprağın” diyor yani! “İrade” kendi yanında sandığa girince sorun yok. Ama “yaramazlık” yapıp (!) zamanından önce sandığın kilidini kırıp sokağa çıkarsa; biçimsel-temsili demokrasinin sınırlarını aşıp kişilik kazanırsa, yönetilenlerle yönetenler arasındaki duvarı yıkıp, doğrudan demokrasiye yönelirse derhal otoriterleşiyor..
“Sandııık!…Sandııııık!…” diye söylemleri; sandıktan çıkıp özgürleşen “millet iradesi”karşısında acze düşerek o acz içerisinde saldırganlaşmaya, boynuna sarılıp boğmaya, çıktığı sandığa geri koyup gömmeye ve elbette kendisini  ebediyen iktidar kılmaya çalışıyor.
      Sözün özü özeti, “Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın” sandık güzellemelerin altında yatan gerçeklik kendinden önceki egemenlerinde sık sık yaptığı gibi, sandığı demokrasinin, halk iradesinin yönetime yansıdığı bir araç olarak değil, halk iradesinin iç edildiği, emilip kişiliksizleştirilerek muktedirlere tabi kılındığı bir araç olarak görüyor olmasıdır. Sisi’nin cuntasında, Esad’ın oligarşisinde; Fransa, Almanya, ABD gibi kokuşmuş cesede dönüşmüş “burjuva demokrasilerinde” olduğu gibi. Brezilya emekçileri “Aşk bitti, burası Türkiye” diyerek ayağa kalktığında bu gerçeği çarpıcı bir derinlikte özetliyordu.
Kıssadan hisse, sandığı sandık kurtları da sever. Çünkü karanlık ve nemli sandık köşelerinde yuvalanıp sandığı oluşturan tahta parçalarını kemirerek hayatta kalırlar.Bizim siyasilerin ve en başta Sayın Başbakanımızın sandık sevgisinin temelinde de “millet iradesini” kemirerek iktidarda kalma düşüncesi var. Ee… Öyle de düşüne dursunlar! İşçiler, emekçiler, ezilenler, gadre uğrayanlar, yok ve hor görülenler dünyanın dört yanında sandıkların kilidini kırıp sokağa çıkıyor, gerçek özgürlüğü soluyorlar. Bundan sonra SANDIĞIN pratikte tek bir karşılığı vardır.“Sandık demokrasisi”sokağa çıkmış“ahalinin” doğrudan veya dolaylı iradesini yansıttığı ölçüde demokrasidir. Ötesi laf-ı güzaftır. Tüm “SANDIK” severleresaygıyla duyurulur!